İlk Meclis’in koyduğu içki yasağı
Tarih 1920…
İngiltere’nin Başkent İstanbul’u işgal etmesiyle dağıtılan “Meclis-i Meb’usan” (Millet Meclisi) 23 Nisan 1920’de Ankara’da ilk toplantısını yapmış, İstiklâl Savaşı’nı başlatmıştır.
Alınan her kararda “din vurgusu” yapılmakta, halkın dini duygularına seslenilmek suretiyle, savaşa katılması sağlanmaya çalışılmaktadır…
“İkinci Grup”un (muhalefet kanadı) önder isimlerinden Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’in alkollü içkilerin ithalinin, imalinin ve satışının yasaklanması teklifi böyle bir havada Meclis’e geliyor…
Takvimler 28 Nisan’ı göstermektedir. Yani Meclis’in Ankara’da tekrar toplanmasından sadece beş gün sonrasını…
Ali Şükrü Bey, Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu tasarıda, özetle şöyle diyor:
“Dini mübinimizce, tahrim (haram) edilmiş olan işretin (alkollü içkilerin) halkımız arasında taammümü (umumileşmesi) istimailinden tevellüd eden (doğan) fenalıklar, felaketler, tadad edilemeyecek (sayılamayacak) derecede çok mühlik (helak edici) ve muhribtir (helak edici). Salik (mensup) bulundukları din menetmediği halde milletini bu beliye i uzmadan (büyük belâdan) bir kanunu mahsus kurtarmış olan Cemahiri Müttehidei Amerika (Amerika Birleşik Devletleri) Hükûmeti, cidden takdire ve nümunei imtisal olmağa lâyiktır. Cehalet-i amikası (derin cahilliği) hasebile içki hususunda had ve hudud bilmeyen, binaenaleyh, her dem hanümansuz felâketlere duçar olan memleketimiz halkını bu müdhiş belâdan kurtarmak için âtideki (gelecek) mevaddın (maddelerin) kanun şeklinde kabulünü teklif eylerim…”
17 Mayıs 1920’de teklifin görüşülmesine başlanıyor.
Ve Meclis’te küçük çaplı bir kıyamet kopuyor! Hükümet, özellikle de Maliye Bakanı teklife şiddetle karşı çıkıyor. Onunla birlikte hareket edenler, içki içilmesini doğrudan savunamadıkları için, “Gelirlerinin azalacağı, savaşı finanse etmenin zorlaşacağı” şeklinde gerekçelere sığınıp, sonuç itibariyle her türlü sarhoş edici içkinin serbest olmasını savunuyorlar…
İçki yasağından yana olanlar ise bu gibi itirazlara şu türden cevaplar veriyorlar:
“Kuvvei İcraiye (hükümet) memleketin sıhhati bahasına, hayatı bahasına, aileleri saadeti bahasına bir varidat (gelir) elde edemez.”
Sanırsınız ki, Ak Parti ile CHP sözcüleri tartışıyor…
Tabii bu arada, tıpkı şimdi yapıldığı gibi, Sultan Dördüncü Murad dönemi yasaklarına atıfta bulunuluyor…
“Gerici”, “kâfir” ithamları havada uçuşuyor (Sonradan hatıralarını kaleme alan meşhur Dr. Rıza Nur, bu yasağın hararetli savunucuları arasında Mehmed Âkif’i de zikrediyor ve yasak yanlılarının bir “din partisi” peşinde koştuklarını söylüyor).
Nihayet teklif oylamaya sunuluyor ve “Men-i Müskirat Kanunu” çıkıyor. Fakat sattığı, içtiği tespit olunanlar için hükümet sürekli af çıkarmak suretiyle kanunun etkili biçimde işlemesini engelliyor.
Bu uygulamada içkiyi sevdiğini bildiğimiz Atatürk’ün ne kadar payı var bilmiyoruz, ama Atatürk’ü neredeyse adım adım takip eden gazetecilerden Rüşen Eşref Ünaydın şöyle bir olay anlatıyor:
“…Bir akşam, İzmir’de Naim Palas’ın alt kat taşlığında kalabalık sofrada, Atatürk, ‘Açın! Kapıları ardına kadar açın! Ne var, millet görsün ve bilsin ki biz, işte böyle yemek yiyoruz, böyle içki içiyoruz!..” (Aktaran Oğuz Akay, Atatürk’ün Sofrası, s. 64).
Not: Bu yazıyı Doç. Dr. Onur Karahanoğulları’nın çalışmasından yararlanarak oluşturdum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.