Peygamberimize Hakaret Eden Densizler
Hıristiyan bir vatandaşımızın, bütün şuurlu ve gerçek Müslümanların canlarından daha fazla sevdikleri Peygamberimize (Salat ve selam olsun ona) hakaret etmesi, mahkemeye verilmesi, kesin hapis cezası alması çok düşündürücü, çok üzücü bir hadisedir.
Selanik medyasının, küfürbaz vatandaşı savunması, verilen cezanın fikir hürriyetine aykırı olduğunu yazması da ayrı bir üzüntü kaynağıdır.
Hıristiyanlar Hz. Muhammed’e iman etmezler, bunu herkes biliyor. İman etmezler ama hakaret de etmemeleri gerekir.
Biz Müslümanlar BÜTÜN Peygamberlere (aleyhimüsselam) iman ederiz. Bu konuda bir sıkıntımız yoktur.
Hz. Musaya, Hz. İsaya iman etmeyen, onları sevmeyen kişi Müslüman olamaz.
Batı dünyasında Hz. İsanın şanına yakışmayan filmler yapıldığı zaman en fazla İslam dünyası protesto etmişti.
Türkiyemizde öyle sanıldığı kadar az Yahudi ve az Hıristiyan yaşamamaktadır. Bir milyondan fazla Kripto Yahudi ve yine bir milyondan fazla Kripto Hıristiyan vatandaş yaşadığı iddia ediliyor ülkemizde.
Geçen yıllarda ünlü bir Batı musikisi çalgıcısı da İslama ve Müslümanlara âdice hakaret etmiş, mahkeme tarafından hapse mahkum edilmiş ve Selanik medyası bunu da düşünce özgürlüğünün ihlali olarak görmüştü.
El insaf!.. Adam çoğunluğun kutsal değerlerine âdice hakaret ediyor, mahkemeye veriliyor ve mahkum oluyor… Sonra bu mahkumiyet kınanıyor. Asıl kınanması gereken saygısız, dengesiz, densiz saldırgan değil midir?
Egemen azınlıklar, put gibi taptıkları tarihî bir şahsiyet tenkit edilince küplere biniyor, kızılca kıyamet kopartıyorlar ama çoğunluğun mukaddesatına küfr edilince bu iş düşünce özgürlüğü oluyor. Eşitlik bu mudur?
Aklı başında, terbiyeli, edepli, sağduyulu bütün Yahudi ve Hıristiyan vatandaşlarımızı tenzih ederim ama birkaç kendini bilmez agresif onların hepsine gölge düşürmektedir.
Yargılanıp hapis cezasına çarptırılan agresiflerin pişman olup özür beyan etmeleri gerekmez mi?
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.
Bu işlerde Müslüman çoğunluğun da büyük hatası, ihmali, neme lazımcılığı var. Onlar bu ülkede yeterli derecede mahalle baskısı rüzgarları estirebilselerdi toplumda bu kadar pis kokular olmazdı.
Hayır şiddeti kasd etmiyorum. Adem-i şiddet üzerine kurulu mahalle baskısı, çekindirme, barışçı korkutma.
(İkinci yazı)
“YOLA DEVAM!..”
GÜNEYDOĞU Anadolu’da tarihi bir mekândayım. Tepeden etraftaki dağları, ovaları seyrediyorum. Elli metre kadar ötede tarihi bir cami var. Önünde abdest alma yeri ve tuvaleti… Sayıyorum Türkçe ve İngilizce tam yedi adet WC reklâmı… WC… WC… Men… Women…
Camiler kutsal mekânlardır. Böyle yerlere çirkin, zevksiz, âdi, bayağı, utanç verici levhalar asılmamalıdır.
Oradan biraz öteye gidiyoruz. Büyük ve tarihi bir cami… Tuvaletine uğruyorum. İçerisi tertemiz. Ağır bir parfüm kokusu… Abdest lavabolarının üzerinde bir yazı “Beş senedir zam yapmadık… Yola devam…” (Tuvalet ücreti 75 kuruş) yazılı. Bizi gezdiren muhterem zatın korumasına bu yazıyı gösteriyorum. Gülüyor.
Vakıflar mı ilgilenir, Diyanet mi, kim ilgilenecekse camilerdeki bu rezil, iğrenç, pis WC levhalarını kaldırtmalıdır.
İstanbul’da birçok tarihi caminin WC’leri bir endüstri, bir darphane haline gelmiştir.
Vakıflar buraları ihale ile veriyormuş.
Kamil isminde bir okuyucum mektup göndermiş. Cami derneği şadırvanları tamir ettirmiş, abdest alanlardan da para istiyormuş. Eskiden sadece tuvaletleri kullananlardan para alınırdı, bu da yeni çıktı.
Cami derneklerinin ana vazifeleri içinde, şadırvan ve hela hizmeti diye bir vazife yoktur.
Cami dernekleri hangi konularda hizmet etmelidir:
(1) Başta sabah namazları olmak üzere namaz kılanların, cemaatin sayısını çoğaltmak için ne yapmak gerekiyorsa onu yapmak… (2) Cami mihrabına namaz kıldırma memuru değil hakiki bir imam geçirmek için çalışmak… (3) Cumalarda, kandillerde, bayramlarda cemaate faydalı bilgiler içeren küçük fakat çok kaliteli dinî broşürler hazırlatıp yayınlamak… (4) Çocuklar ve gençler için ilmihal kursları açmak…
Cami dernekleri kalorifer, klima işlerine çok önem veriyor… Bunlar dinî hizmet değildir. Hizmet halka dini öğretmek, gerçek dindarlığın, İslam ahlakının öğretilmesi ve yayılması için çalışmaktır.
Şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim: Cuma namazlarından sonra camilerde makbuzsuz para toplanmamalıdır. Böyle bir şey kanunlara aykırıdır. İlle de toplanacaksa mutlaka makbuzla toplanmalıdır. Kimseyi suçlamak aklımın köşesinden geçmez, lakin kurallara uyulmalıdır.
Şu güne kadar cami görevlilerinin cemaate, namazı takke ile başı örtülü olarak kılmak gereği hakkında nasihat ettiklerini, uyarıda bulunduklarını duymadım.
Namazı erkeklerin başı örtülü olarak kılması sünnet ve edeptendir. Zor bir şey de değildir. Peki, hocalar niçin cemaati uyarmıyor?
Birçok caminin kapısında ayakkabıları içine koymak için poşet sandıkları var. Bu bir bidattir. Bunlarla uğraşacağımıza cami kapılarına cemaati uyaracak, aydınlatacak, bilgilendirecek (İçinde Türkçe hatası olmayan) levhalar konulsa daha iyi olmaz mı?
Müslüman halkın yüzde doksan dokuzu Allahü Teala’nın sıfatlarını bilmiyor. Dikkat çeken, güzel, sanatlı, tezhipli bir levhaya bu sıfatlar yazılsa, okuyan halk öğrense ne iyi olur.
Şimdiye kadar yüz kere yazmışımdır. Yüz birinci defa söyleyeyim: Camilerimizin mihrap duvarlarına, başka yerlerine işporta işi çok ucuz, çok çirkin değersiz saatler asılmaktadır. Bunlar yakışıksız kaçıyor, Diyanet’in izin vermemesi gerekir.