Ahmet Türk

Ahmet Türk

Devlet Aklı, AKP Aklı, Başbakan Erdoğan Aklı ve ‘Gezi’

Devlet Aklı, AKP Aklı, Başbakan Erdoğan Aklı ve ‘Gezi’

Gerek muhteva, gerek yöntem, gerekse doğurduğu etkiler ve yarattığı travmalar yönünden bakıldığında, Türkiye’de ilk kez böylesine muhalif düzlemde bir sokak hareketi yaşanıyor. Yetmişin üzerinde ile yayılarak yaşanan bu eylemlerin “motivasyonu ve enerjisi azaldığı” halde gerilim ve muhtemel riskleri düşük dozda da olsa devam ediyor…

Gazi Parkı eylemlerinin başladığı günlerde de belirttim şimdi de belirtiyorum: Ne “Gezi” taraftarıyım ne de Başbakanın durduğu tarafta… Olan bitenleri anlamaya çalışmak, doğru vaziyet tespiti yapıp doğru istikamet tayininde bulunmak için bu tavrın “şart” olduğunu düşünüyorum…

Çünkü kendisini çok sık güncelleyen Türkiye Kitabını okumak artık gittikçe zorlaşıyor! Kontrol edilebilen veya edilemeyen, bilinçli inşâ edilen ya da edilmeyen her olay sonrası Türk siyaseti ve kurumları, kısa-orta ve uzun vadede yeniden şekilleniyor. Bu devinimi, suyun başındakiler ve gündemin aktörleri dahi analiz ederken güçlük çekiyor; farklı açılara ve bakış açılarına ihtiyaç duyuyorlar. Buna göre de lehlerinde ve aleyhlerinde gelişebilecek etkileri kollamaya veya savuşturmaya çalışıyorlar.

Geçen hafta yazdığım “İktidarın ‘Gezi Parkı Travması’ ve Alması Gereken Dersler” başlıklı yazım, gerek İktidar partisi cenahında, gerekse “Gezi” cenahında oldukça ilgi çekti. Cevap yazmaya yetişemediğim çoklukta e-posta aldım. E-posta ortamında verimli ve seviyeli bir okuyucu kitlesiyle düşünce ve bilgi alışverişi içinde oldum. Bu bağlamda, bu yazımın konusunu, geçen haftaki tenkit yazımda değindiğim; Devlet Aklı, Ak Parti Aklı, ‘Başbakan Erdoğan Aklı’ ve bunların “Gezi Parkı Olayı” bağlamında aldıkları tavır ve muhtemel neticeleri hakkındaki düşüncelerime ayırdım...  

Devlet Aklı kavramı genelde hukuk ve politika ilişkilerinde ve olağanüstü durumlarda duruma vaziyet ediyor. “Egemenlik” ve “dost-düşman ayrımı” üzerinden işleyen, sivil inisiyatifi umursamayan ve kendini korumak için başvuracağı araçların ayrıca meşrulaştırılmasına ihtiyaç duymadan, devletin bekasını sağlamak ve devlet geleneğini korumak için bir refleks üretiyor.

‘Ak Parti öncesine kadar’ mevcut Türk devlet mimarisi, iki iktidar motoru ile yapılandırılmıştı: Bunlar sivil-askeri yüksek kamu bürokrasisi ve yüksek yargı organları ile desteklenip cihazlandırılmış devlet başkanlığında (cumhurbaşkanlığında) somutlaştırılan “devlet iktidarı”… Meclis çoğunluğuna dayalı olarak somutlaştırılan hükümet cihazıyla somutlaşan “siyasi parti İktidarı”… 

On bir senelik Ak Parti iktidarında yukarıda tarifini yapmaya çalıştığım sivil toplumun bağrına yaslanmayan “Devlet Aklı” epeyi yontuldu! Yukarıdaki tanımı içeren “Devlet Aklı”nı ortadan kaldırıp ‘kendi’ “Devlet Aklı”nı geliştirmeye çalışan Başbakan Erdoğan’la eski yapı arasında; “Gezi” üzerinden bir mücadele yürütüldüğünü düşünüyorum!

Önceki yazımda 6. Madde de belirttim: Türkiye, Başbakanın “bu bir iktidar projesi değil devlet projesidir” diye meşrulaştırmaya çalıştığı Öcalan-MİT müzakerelerinin altyapı oluşturmasıyla hazırlanan ‘Kürt Açılımı’nı hayata soktu. Türkiye’de devlet aklını temsil edenlerin önemli bir kısmı, Ortadoğu coğrafyasında haritaların yeniden çizildiği ve çevremizde müstakbel Kürdistanların mantar gibi türetildiği bir dönemde, bu işlerin çözümünün bir iki değişkene bağlı olmadığını anladı. Gelinen aşamada Türkiye'nin boğazı sıkıldığında elinden herhangi bir şey alınabileceğine ve taviz verebileceğine dair umutları arttıracak ve ‘bölünmeyi’ hızlandıracak, psikolojik kopuş ve sosyal fragmantasyon ortamının yayılma riskinin arttığını gördü! (bu kaygıları kişisel olarak bende taşıyorum) “Egemenlik” kavramına zeval getirdiği endişesi ile Öcalan-MİT müzakereleriyle altyapısı oluşturulan ‘Çözüm Süreci’ne karşı bir direnç gösterdi. Bunun yanında ‘Başkanlık Sistemi’ veya ‘Kuvvetlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı’ gibi sistem değişiklikleri de “Devlet Aklı”nın cephe aldığı konulardı…

Dikkat ederseniz ‘Gezi Parkı’ hadisesinin ikinci gününde Hükümetin içinden, özellikle müzakere sürecini yöneten ve destekleyen Ömer Çelik ve Beşir Atalay gibi isimler satır aralarında olaylar hakkında çözümleme yaparlarken ‘Çözüm Sürecini’ ve bu süreci ‘anayasal teminata kavuşturacak süreci’ sabote etmek isteyen odaklardan bahsettiler..!

AK Parti Aklı, olarak da Sayın Abdullah Gül ve hinterlandındaki ekibini kastettim. Hükümet ya da hükümete yönelik her krizde olduğu gibi bu krizde de gözlerin çevrildiği Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan arasında 1 Mart tezkeresinden (2003) beri ciddi rekabet var. Her rekabet gibi bu rekabetin ardında da ciddi küresel ve yerli güç odaklarının mücadelesi var!

Abdullah Gül kendi makamında somutlaştırılan “Devlet Aklı”nı uyguluyormuş gibi göründü ama aslında “Ak Parti Aklı”nı temsil ederek mühim bir çıkış yaptı. Fırsat bulduğu her olayda olduğu gibi bu krizde de “aktif siyaset” yapıp öne çıktı. Uludere ve Reyhanlı olaylarında da “ileri demokrasinin refleksi olarak Başbakan Erdoğan’dan farklı refleksler geliştirdi. İlginçtir, ‘Gezi Eylemleri’nin travma yarattığı ilk günlerde panikleyen ve kaygı seviyesini arttıran Ak Parti teşkilatları, Cumhurbaşkanı Gül ve Bülent Arınç'ın uzlaşmacı tutumlarının devreye girmesine sıkı sıkı sarıldılar! Abdullah Gül’ün “Demokrasi sadece seçim değildir, mesaj alınmıştır” sözü hem tansiyonu düşürmeye yetmiş hem de yurt dışında olan Başbakan Erdoğan’ın manevra alanını daraltmıştır.

Fakat Başbakan Erdoğan’ın gerginliği kontrollü arttırarak kendi kararsız ve yüzer-gezer tabanına “bu iktidara bir şey olursa bu kitleyle baş başa kalır ve bu iktidarı mumla ararsınız” mesajlarının ve pragmatist politikalarının önüne geçemedi!

Tayyip Erdoğan ‘ifrat derecesinde sevilen’ ve ‘nefret seviyesinde sevilmeyen’ bir lider olmanın avantajlarını ve dezavantajlarını yaşarken, Abdullah Gül sevgi hinterlandını Erdoğan’dan daha geniş tutmayı başardı!

Bunu bilen ve gören Ak Parti içindeki potansiyel Brütüs’ler, AK Parti tüzüğü gereği üst üste 3 defa aday oldukları için son kez parlamentoya seçilen 73 vekilin içinden bazı kişiler ve başka odaklar şimdiden ileride fırsat olursa, Abdullah Gül’e nasıl angaje olacakları konusunda hesap-kitap yapmaya başladılar!

Başbakan Erdoğan Aklı, ise “Gezi” sürecini kontrol altında tutan ve ‘adrenalin patlaması yaşatan’ akıldı! “Gezi” olayını önemsemedi diyenlere katılmıyorum. Önemsedi lakin “Gezi olaylarının” toplumda lanse edildiği gibi devrimlere gebe olmadığı kendisine güvenlik müsteşarları ve ekibi tarafından gösterildiğinde, pragmatik davranmaya başladı. Sonradan dışarıdan gelen radikal ve marjinal örgütler ise zaten’ kontrol altındaydı’..! Birçok Ak Partili “Beyefendinin bu tavırları tasvip edilecek gibi değil, ateşe barutla gidiyor ama mutlaka bir bildiği vardır” teslimiyeti ile bekleyelim görelim moduna girdi!

Başbakan Erdoğan bu aşamadan sonra ‘Gezi’ye “acaba bu kriz benim ve Ak Parti adına içinde ne gibi fırsatlar barındırıyor” penceresinden bakmaya başladı. Akılcı, işlevsel tedbirleri kontrollü olarak geciktirip, bu gerilimin müstakbel seçimlerde nasıl oya tahvil edebileceği noktasından bir kriz yönetimi sürdürdü.

Malumunuz bu memlekette; Sezer’in anayasa kitapçığı fırlatmasından tutun, 27 Nisan e-muhtırasına, Cumhuriyet mitinglerinden tutun Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar toplumun ajite edildiği birçok travmatik olayın ekmeği afiyetle yendi!

 

Kim ne derse desin Başbakan Erdoğan; “Çözüm süreci”nden ve ele yüze bulaştırılan ve ülkemizi dış müdahalelere açık hale getiren Suriye politikalarının yüzer-gezer seçmen üzerindeki menfi etkilerini unutturacak bir “Gezi” süreci yürüttü. Geçtiğimiz Cuma günü yaptığı mutedil konuşmaya kadar bilinçli olarak sivri bir dil kullandı. Kutuplaşmayı arttırdı. Neticede Ak Parti seçmenini konsolide etmiş oldu. Sahici siyaset açısından da başarılı bir medya stratejisi izledi. Özellikle “yedirmeyiz” meselesi ile yeni bir gönül bağı yarattı!

 

Bu işler kısa vadede oy veya farklı faydalar getirse de uzun vadede iktidarı içeriden kemirecek riskli bir oyuna dönüşebilir!

 

Hülasa,

1-  ) “Bu işlerin arkasında gâvurlar var”… “Başbakanı yok etmek için bu işler yapılıyor” ya da “kişi başına milli geliri falan dolardan filan dolara yükselttik onun için bu işler oluyor” mantığı ve sığlığı ile olaylara bakmamak gerekiyor. Özellikle seçmen indinde ya da doğan kaygılar adına bir karşılığı olsa da bu şikâyetleri ve bahaneleri hükümet yapmamalı ve üretmemeli. Olan biteni vatandaşa şikâyet etme huyundan vazgeçmeli. Sorun varsa çözmeli! Hükümet makamı şikâyet makamı değildir! Hükümet gereğini yapma ve icra makamıdır.

2-) Gezi Parkı olayının “ilk günlerde” verdiği temel siyasi mesaj; devlet-rejim-hükümeti yıkma ya da toptan inkâr değil, siyasi iktidarın politikalarını dönüştürme-etkileme mümkünse sınırlamalardı... Marjinal ve radikal unsurları çıkardığımızda eylemlerin ‘gerçek aktörleri’ olan ‘Gezi Muhalifleri’nin; mizahi yönü kuvvetli ve politize olmuş gözüken, ama asla partizan olamayacak gençler gibi gözüküyordu… Hükümeti devirme hedef potansiyelleri yoktu. Bence "Gezi Parkı" eylemlerinde temel mesaj, bizzat eylemlilikti. Mesajın içini doldurmak, yapılandırmak, alıcıya bırakılmıştı…

Ama gelinen aşamada bu süreç ya bir karnavala dönüşerek nitelik değiştirecek, ya da kontrolden çıkıp ‘mağduriyet’ ve ‘maruriyet’ hesaplarını dahi akıllara getirmeyecek ve kitleleri taraf olmaya zorlayıp toplumsal barışa zarar verecek şekilde zıvanadan çıkacak!

3-) ‘Gazi Parkı’ eylemleri laboratuar olmaktan çıkarılmalı, ne hükümetin ne de hükümet karşıtlarının gerilim stratejilerine ve pragmatik siyasetlere meze olmamalıdır! Apo bile İmralı'dan mesaj gönderip direnişçileri kastederek "meydanı Ergenekonculara, bırakmayın, önderlik edin" açıklamalarında bulundu. Bugünlerde bu meydanda karışıklıktan faydalanmaya çalışan birçok grup var ve çıkış noktasından tamamen bağımsız kendi bildirgelerini yayınlıyorlar...

Daha önce polis ve kitleler arasında ciddi şiddet yaşandı. Unutulmasın ki kontrol edilemeyen kritik ikinci dalga, daha fazla şiddet üretir! Dış müdahaleye açık hale gelen ve daha önce aldığı ABD desteğini de daha da arttıracak mağduriyetler yaşanabilir! Sokak daha fazla meşruiyet üretebilir! Olayları önlemeye polisin kapasitesi yetmeyebilir. Tedbir üretmeler yeterli olmayabilir. Devlet, askerin tavrına mahkûm kalabilir!

4- ) Başbakan Erdoğan ve Ak Parti'nin siyasi geleceği küresel güç odakları, Batılı siyasi liderler ve stratejileri nezdinde, ‘radara girmiştir’.  Kendisinin sınırlandırılmasına yönelik niyetleri bilen Başbakan Erdoğan, bundan sonra Ak Parti de yeni bir aktör çıkabilme ihtimaline karşı özel tedbirler alacaktır. Teşbihte hata olmaz, ‘düşmemek için sürekli pedal çevirmek zorunda kalan biri’ gayretiyle müstakbel üç ayrı seçime hazırlanacaktır. 

Daha öncede belirttim; ‘çok olağanüstü bir hata yapılmazsa’ bundan sonraki seçimde yine güçlü bir şekilde AKP seçilir. Ama bu ‘Gezi Parkı Travması’ndan sonra, kadrosundan tarz-ı siyasetine ve sonraki politik manevralarına kadar Ak Parti’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Ahmet Türk Arşivi