Kürt Memet Nöbete Gitmiyor!
“Fırsatın kazası olmaz” diyerek kollar sıvandı. Haddini bildirmek üzere bir kez daha ama bu sefer çok daha geniş bir koalisyonla harekete geçip önce kuşattıkları Taksim’in ardından da Hükümetin düşürülmesi hedeflendi.
Beklenenden daha iyiydi başlangıç. Çok hızlı ve yaygın bir şekilde önce kendileri sonra da muhatapları zafer sarhoşluğu havasının esiri oldular.
Liberal-Sol’un Alavere-Dalaveresi
Argoda sıklıkla kullanılan “Alavere-dalavere, Kürt Memet yine nöbete” sözü aslında Türkiye siyasetinin klasik refleksini işaretlemektedir. Kürtler hem siyasi kadroları hem de etkili toplumsal tabanları itibariyle Kemalist oligarşiyi ayakta tutmak veya tahkim etmek üzere her dönem “Şok Manga” olarak sahaya sürülmeye en uygun aday olarak görülüyor. Bu sadece Ergenekon-Balyoz cuntası açısından değil sol-sosyalist örgütler ve liberal çevreler açısından da böyle.
Gözümüzün içine içine sokulan “doğal hayatı muhafazaya ahdetmiş gençler” manzarasının arkasında yer tutan Kemalist örgütlenme ve paralelindeki sol-sosyalist örgütlenme ve sermaye desteğini özenle saklama işini anlaşılan o ki ihale filan beklemeden liberal aydınlar üstlenmişti.
Cengiz Çandar başta olmak üzere liberal aydınların analiz ve söylem biçimine hâkim olan militer terminoloji ve vesayetçi şantaj Taksim’de dehşet verici bir yüze dönüşmüştür. Çandar’a kulak verecek olursak İstanbul halkı, kentli ve seküler yeni kuşak gençlerin öncülüğünde Tayyip Erdoğan’a “one minute” demişler. Taksim düşmüş ve Erdoğan’ın nutuk atarken kendisine egemen olan külhanbeyi havası söndürülmüştü. Karizmasını fena çizmişlerdi. Frenlerin hepten patlamış olduğunun bir göstergesi olarak Tahrir 2011’den Tianamen 1989’a tecrübelerine eklemlenecek “İstanbul 2013” coşkusuna kadar vardırılmıştı Çandar’ın analizleri. Bütün bu coşkulu analizleri (ütopya mı demeliydim) Murat Belge’den Ali Bayramoğlu’na, O. Kemal Cengiz’den Şahin Alpay’a, Avi Shlaim’den “inançlı, dindar” Hidayet Şefkatli Tuksal’a referanslar vermeyi ihmal etmiyordu. Bir ara Nilüfer Göle’nin görüşleriyle devreye giriyor ve sosyolojik çözümlemeler eşliğinde mitingler tertiplemesinin yanlışlığına işaret ediyordu.
Son süreçte sokağı taparcasına kutsayan, hatta köşesini sokaktan gelen mesajlara tahsis eden Cengiz Çandar’dı. Fakat buna rağmen Nilüfer Göle’yi referans alarak ortaya attığı meydan-sokak ayrımı, Başbakan Erdoğan’ın toplumsal desteği açığa çıkaran siyasetini gayrı meşru bir alana doğru iteklemesi itibariyle hem çirkin bir ikiyüzlülüktür hem de toplumsal içinde yer aldığı liberal çevrelerin dayanağının ne kadar çürük olduğunun itirafıdır.
Kürtler Nerede, Kürtler!?
Cengiz Çandar’ın dahil olduğu liberal aydınlar da diğer sol-sosyalist hatta Kemalist çevreler gibi Taksim direnişine Kürtlerin de dahil olmasını beklediler. Alanda sallanan birkaç BDP flaması ve açılan Öcalan posteri, BDP yöneticilerinden koparılan bir iki cümlelik destek beyanına rağmen BDP’nin umutla beklenen kitlesel katılımı olmadı. Taksim’de CHP, İP, TKP, ÖDP, TGB ve eşcinsel örgütlerinin Başbakan Erdoğan’ı devirme senaryosunda Cem Boyner ve Ergün Özen’den daha öteye bir destek temin edilemedi. Hatta öyle ki Çandar’ın tankların üzerine çıkan Boris Yeltsin’e benzettiği S. Süreyya Önder’den başka BDP adına sahaya kimse inmedi.
Çandar’ın üst üste teminatlar vererek “Gezi Parkı-Taksim Meydanı ekseni, İstanbul halkının tüm kesimlerini içine çeken bir ‘özgürlük karnavalı’ hali” olarak tasvir ettiği tabloda Kürt ulusal hareketi yoktu. Yine Çandar’a göre “Türkiye’de hiçbir kesim Kürtler kadar ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ün değerini bilemez ve ‘Gezi Parkı Direnişi’ni anlamak, onunla dayanışma içinde olmak ve ona destek olmak bakımından, tüm Türkiye’de Kürtler, herkesin önünde olmak durumundalar.”
Ama Kürtler bırakın Taksim’de herkesin önünde olmayı alandaki ulusalcı-sosyalist-liberal ittifakın yanından bile geçmedi. Bu kez “alavere dalavere Kürt Memet yine nöbete” kumpasına gelmediler. Kimsenin iktidar hesaplaşmasında kullanılabilir malzeme olmayacaklarını deklare ettiler. PKK lideri Öcalan’ın İmralı’da kendisiyle görüşen heyete söylediği şu sözleri bir hatırlayalım isterseniz: “Ertuğrul’a (Kürkçü) söyle ben hala Dev-Genç’in çizgisindeyim. O anlar... 40 yıldır Türk solunu taşıyorum. Daha fazla kendilerine güvenmeliler. Daha fazla kitleselleşin, dar kalıyorsunuz.”
Öcalan’ın kimi liberalizme evrilmiş Türk soluna, yani Beyaz Türklere mesajı gayet net değil mi? Sırtımızdan inin, asalak gibi yaşamayın, diye de tercüme edebiliriz bu cümleleri.
Kürtlere güvenip Hükümetle hesaplaşmak üzere Taksim’de gerdeğe girmeye kalkanların başkalarından iktidar devşirmeye kalkışmaları sinsice-kurnazca fakat ahlaksızca bir beklentidir.
Liberal aydınların hem topluma hem de siyasete ilkokul öğretmeni edasıyla had bildirmeye, istikamet vermeye, rota belirlemeye ne kadar hak sahibi olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.