Lümpenleşen ‘Gezi’, Kontrollü Gerginlik ve CHP
Modern ve postmodern hayatın teorik bakımdan en sofistike yorumcularından sayılan Zygmunt Bauman, Siyaset Arayışı adlı eserinde şöyle der:
“Bugünkü sistem içerisinde herkes gereksizleşebilir ya da herkesin yerini başka biri alabilir. Ne kadar yüksek ve güçlü görünürse görünsün, her türlü toplumsal mevki uzun vadede istikrarsızdır, imtiyazlar bile kırılgandır ve tehdit altındadır…”
Nasıl insan hayatında inişler çıkışlar ve terslikler oluyorsa, iktidarlarında sahip oldukları güce ve aldıkları tedbirlere rağmen istenmeyen istikamette giden süreçleri olur... Yakalanan fırsatlar asla devamlılık arz etmez. İktidarlarda insanlar gibi her şeyin kontrolü altında oldukları sanırlar, lakin gün olur istemedikleri sebep-sonuç ilişkilerini kurmak zorunda kalırlar. Kurulan iç-dış dengeler bozulabilir; “nazik durum”ları yönetmek zorunda kalabilirler.
Tüm bu durum etme-bulma ilişkisi neticesi de tecelli edebilir, dış etkenlerle de..! Neticede her şey bir sınavdan ibaret!
Çoğu insan “Gezi” sürecini bir “kriz” olarak niteliyor… Yaşanan sokak olaylarının inişli çıkışlı ve endişe verici boyutlarda görüntü sergilemesine rağmen, yaşananların bir “kriz” olduğunu düşünmüyorum. Daha önceden kullandığım ‘travma’ tabiri daha uygun bir tanım… Alışılmışın dışında beklenen sonuçları getirmeyen durumlar için “kriz” tabiri kullanılır. Başbakanın kararsızlığa duçar olduğunu ve bu kararsızlığın “kriz” alameti olduğunu düşünenlere katılmıyorum. Krizlerde karar vermek imkânsız hale gelir. Oysa tüm yaşananlara rağmen Başbakanın çevresindeki “hiçbir zaman yıkılacak duvarın altında kalmayacak çeviklik(!) ve maharette (!) olduğunu düşündüğüm” bazı kişiler hariç, Başbakanın “karar vermenin imkânsız olduğu” bir durum içine düştüğünü sanmıyorum!
“Gezi” olaylarının fitilini ateşleyen GPT’si temiz! çekirdek kadrosunun yarattığı iki günlük şaşkınlık ve şokun ardından, “Gezi Parkı” olaylarına sürekli kontrol altında tutulan illegal ve marjinal örgütler müdahil olduğu andan beri, süreç ‘kontrol altına’ alınmış durumda! Başbakan Erdoğan bu andan sonra ‘kontrollü gerginlik’ stratejisi ile bu olayların içerisinde saklanan ‘fırsatları’ açığa çıkarıp, Apo-MİT müzakereleri, akil heyet ajitasyonları, Suriye politikaları ve Hatay olayları akabinde sağa sola kaçan muhafazakâr yüzer-gezer oyları tekrar Ak Parti’ye tahvil edecek atakları hayata geçirdi.!
Öte yandan geçen haftaki yazımda, Başbakan Erdoğan ve Ak Parti'nin siyasi geleceği küresel güç odakları, Batılı siyasi liderler ve stratejileri nezdinde, ‘radara girmiştir’ demiştim. Şu anda Başbakan Erdoğan’ı en çok; bu olaylar durulur durulmaz ilişkileri düzeltmek için olağan üstü gayretler sergileyeceğini düşündüğüm kendisine cephe almaya başlayan ve gitgide yayılan Uluslararası kamuoyunun tavrı ilgilendiriyor! Bu milli iradeye saygı mitinglerinin hacmi ve kalabalıkların motivasyonu öncelikli olarak iç politik mesajlardan çok uluslararası kamuoyuna hitap ediyor!
Bu çerçevede başta "mesele üç-beş ağaç meselesi değil; tamamen ideolojik diyen" hükümet, taktik planda çareyi Batı’nın sunmak istediği “taksim=tahrir” imajını da sarsmak için farklı bir strateji izlemeye başladı. Olan biten her şeyin devrim ya da hükümete tepki olarak değil de, üç-beş ağaç ve Topçu Kışlası’ndan ötürü kaynaklandığı çerçevesine sıkıştırdı. Bir yerlerden düğmeye bastılar tezini peyderpey terk etmeye başladı!
Bence hükümetin bu çıkışı akıllıca idi… Yedi düvelin kendisine düşmanlık yaptığı iktidar söylemleri kısa vadede iş görse de, uzun vadede aleyhte çalışacak gelişmeler doğurur! “İyi de küresel aks arkanızdayken ve onlarla stratejik ortaklık yaparken iyi olan ve yolunda giden şeyler nedir? Hangi çıkar ilişkisi bozuldu da düşman oldular” sorusunu sordurur! .
Sık tekrarlıyorum yine üstüne basa basa hatırlatmak istiyorum: Hükümet, darbe-komplo-dış bağlantı sair gerekçelendirmeleri terk etmelidir… Düşünsenize güçlü bir Almanya veya güçlü İngiltere’nin ya da herhangi bir güçlü ülke Başbakanının ağzından bizdekine benzer travmatik olaydan sonra böyle bahaneler işitebilir misiniz? Mağduriyet alanları yaklaşan seçimlerde iş görürken, aşında bulunduğu iktidarın ve onun yönettiği devletin zayıflığına da işaret eder!
Aynı şekilde bu işlerin zıvanadan çıktığını ve maksadını aştığını düşünen, hele hele buradan bir “Tahrir” çıkmayacağı konusunda ikna olan ‘gezi’cilerde strateji değiştirmeye başladı. Her ne kadar çekirdek kadroları mücadeleye devam kararı alsa da ve hükümetin sert müdahalelerini celbedip sempati ve mağduriyet alanını yurt içinde ve dışında yaymayı düşünseler de çözülmeye başladılar. Şu an bu çözülmenin açığını sandıktan kendisine bir iktidar çıkmayacağını gören ve “bu olaylar sonrasında genel başkanından teşkilatlarına kadar bizzat kendisinin bir operasyon sahası haline geleceğini düşündüğüm” CHP kapatmaya çalışıyor!
Muhalif enerjinin ve sokak hareketlerinin ve sandıktan bir iktidar projesinin çıkmayacağına kani gelen CHP’nin ürettiği tezlerin hükümeti istifaya zorlayacağı iddiaları tamamen fantezidir.
Tıpkı lider olarak pragmatist bakış açısının kendisine kazandırdıklarıyla birlikte, kaybettirdikleriyle de yüzleşen Başbakan Erdoğan’a “diktatörlük” yaftasının yapıştırılmak istenmesi gibi… Bu konuda iddialar ortaya atanlara en net ve keskin cevabı TBMM’nin en gayretli ve üretken vekillerinden İstanbul Milletvekili Bülent Turan verdi. Yaptığı konuşmada Cumhuriyet tarihinde uzun soluklu iktidarların ve millet iradesin arttırarak yanına alan iktidarların nasıl diktatörlükle itham edildiğini ve bunun sosyolojik-politik izahını harika bir kürsü performansıyla açıkladı. ( Habervaktim Video Galeri /Güncel bölümünde ilgili konuşma mevcut)
Hülasa…
Bu olaylar seçmen tercihini değiştirmeyecek olsa da, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve daha önceki ilk “gezi” konulu yazımda da tafsilatlı değindiğim, kendisini içten içe çürüten iktidar davranışının gözden geçirileceğine dair düşüncelerimin hala arkasındayım. Muhalefette format değiştirecek İktidarda!
Lakin mecrasından sapan ve karşılıksız bir devrim ütopyası ile hükümet düşüreceğini sanan sokak hareketlerinin, sahici siyasette ve milletin ekserisinin indinde karşılığı yoktur! Anti demokratik davranışlarla toplumsal barışa kin ve nefret tohumu eken, gitgide lümpenleşmeye başlayan sokak hareketlerinin ardındaki zihniyetler de kendi kendini yıpratmaya başladı!
Bu gidişle “Gezi Parkı” eylemcilerinin siyasi mesajsız, salt eylemlilikleriyle, süreçlerini ve birliklerini sürdüremeyeceği açıktır.
Hükümet şu anda olan biteni kontrol edebiliyor; hatta yönlendirebiliyor! Lakin “Gezi Parkı” eylemleri sürer ve gelecek kritik dalgaların şiddeti kontrol edilmezse, sadece dindar-laik çekişmesi ve bunun keskinleşmesi riski yalnız değildir. Eklenmesi gereken; bu halde devletin esaslı sorunu olan PKK ve ayrılıkçı Kürt hareketinin durumu fırsat bilip “Gezi” üzerinden tehdit ve şantajlarını farklı boyutlara taşıma ihtimalidir!
Allah dilerse ve eğer olağanüstü bir gündem değişikliği olmazsa; PKK, Çözüm Süreci ve ayrılıkçı Kürt hareketleriyle “Gezi” ilişkisi gelecek haftaki yazımın konusu olacak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.