Başbakan’ın hali, Ankara’nın pür melali
“Tekrara gerek var mı?” diye düşünüp dururken haber sitelerine yansımış haberleri okuyunca hem tekrara hem de yeni bir analize ihtiyaç olduğunda karar kıldım.
AK Parti Siyasi İşler Başkan yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gezi olayları sırasındaki tavrını biraz imalı olarak eleştirmiş. Tayyar “‘Sayın Cumhurbaşkanının, Gezi eylemleri sırasında, ‘Mesaj alınmıştır’ ve ‘ Demokrasi sadece sandık demek değildir’ çıkışları, partimiz tabanını ve milletvekillerini rahatsız etmiştir. İktidar ve Sayın Başbakana karşı uluslararası güçlerin de devreye girdiği bir oyun sergilenirken, Sayın Gül’ün bu açıklamaları, selden kütük mü kapmaya çalıştığı düşüncesini akla getiriyor. Bu tavrı bizi rencide etmiştir. ‘’açıklaması yapmış.
Siyaset yapmayan, partiler üstü olmaya gayret eden Cumhurbaşkanı’na karşı imalı şekilde “selden kütük kapmaya çalışıyor” denilmesi Ankara’da suların iyice ısındığını gösteriyor.
Tam burada yeni bir haberle karşı karşıya kalıyorum. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar Kurulu’nda olaylar sırasında yaptığı açıklamalardan dolayı duyduğu rahatsızlığı iletmiş Bülent Arınç’a. Alevlenen tartışma Arınç’ın istifasına kadar varmış. Devreye Cumhurbaşkanı’nın girmesiyle istifa etmemiş Arınç.
Görev süresi bittiğinde Gül’ün ne yapacağı AK Parti içinde merak ediliyor. Kimine göre merhum Turgut Özal gibi aktif siyasete geri dönmek istiyor. Tayyar’ın iması da bundan kaynaklanıyor herhalde.
Arınç’ın bile istifaya yönelmesi seçim sürecine giren Türkiye’nin hem muhalefet adına hem de iktidar için yeni oluşumlara ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Böyle bir istifa gerçekleşmese bile bana göre “dünün mücahiti, bugünün müteahhitleri” ile diğerleri arasındaki kırılma başlamıştır.
“Başbakan’ı yedirtmeyiz” diyenler! Sizler, Başbakan Erdoğan’ı böyle korudukça O, için için kendi kendini yiyor.En yakınındakilere “Beraber yürüdük biz bu yollarda ” şarkısı yerine ayrılık şarkıları söyletiyorsa; son bir ayda iyice yorulan Başbakan Erdoğan’ın tatile çıkarak dinlenme zamanı gelmiştir. Meclis’in kapanmasını beklemeye gerek yok.
Gelelim “tekrara gerek var mı?” diye düşündüğüm konuya. İsrail Parlamentosu Knesset'in Başkanı Livnin İbrani radyosunda, “Türkiye'deki gösterilerin Erdoğan düşene kadar devam etmesi için dua ediyoruz” diyorsa, Yiğit Bulut “Başbakanı telekineziyle öldürmeye çalışıyorlar” iddiasında bulunuyorsa, eylemler sırasında tencere, tava satışlarını yükseltemeyenler yeni pazar arayışlarına girmişlerse 9 Temmuz 2012 tarihinde yayımlanan “Başbakan’ı okuyorlar mı?” başlıklı yazıyı buraya tekrar koymak lazım diye düşünüyorum.
“Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’i “ağlama kardeşim” sözleriyle eleştiren Ertuğrul Özkök’ün yazısının ardından Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözleri gündeme damgasını vurmuş, Özkök de Hocaefendi’nin kendisine cevap verdiğini nasıl anladığını “Ben yazımda “Kardeşim” diye, İzmir Kahramanlar’dan yazıyorum. O, “Birader” diye hitap ederek, aynı şehrin Karabağlar’ından sesleniyor” cümleleriyle açıklamıştı.
Bu yazıları okuyunca aklımın bir köşesinde duran, yorumlatamadığım bir “geçmiş olsun” mesajını “kendimce izah edebilir miyim?” diye düşünmeye başladım.
Yorumlamak için kıvılcım arar bir haber sitesindeki “Hürriyet Yazarından Başbakan’a Ağır Hakaret” başlığı ile verilen haberi okumaya başladım. Mehmet Yılmaz, “Türkiye’nin Dobuları” başlıklı yazısında “Her taşın altında bir “satılmış”, her kapının arkasında bir “vatan haini” bulmak sağlıklı bir ruh durumu sayılmaz” diyordu.
Ruh sağlığı meselesi küçükte olsa ben de bir ateşleme yaptı.
Aynı Gazete’nin diğer yazarı Sedat Ergin, Başbakan Erdoğan’ın medya ile ilişkilerini analiz ettiği “Başbakan köşe yazarlarına nasıl bakıyor?” başlıklı ilk yazısında “Başbakan, bazen kızgınlık içinde, bazen sitem düzeyinde, bazen inceden iğneleme şeklinde, medyaya, köşe yazarlarına bir şekilde değinmeden yapamıyor. Anlıyoruz ki, Erdoğan, kafasının içinde sürekli medyayla bir hesaplaşma ve çatışma hali içinde” diyerek yine bir ruh halinden söz ediyordu.
Yazıları okuyunca “Merkez, bir kısım, Candaş Medya”nın Başbakan Recep Erdoğan’ın ruh sağlığı üzerine “neden?” yorum yapmaya başladığını düşünüyordum ki bir dostum çıkageldi. Hoş beşten sonra konu her zaman olduğu gibi siyasetteydi. Dostum: “Başbakan acelesi varmış, vakit daralmış gibi icraat yapıyor, niye böyle davranıyor ki?” deyiverdi.
Son olaylara, milli eğitimden sağlığa, Çamlıca’ya camiden ÖYM’lerin kaldırılışına bakınca hak verdim dostuma. Hakikaten Başbakan’ının acelesi neden?
Cemal Uşşak’ın bir site için kaleme aldığı “Darbeci Paşalara dua edenler” başlıklı yazısı “geçmiş olsun mesajı”nı yorumlamam için bana yol gösterdi, önümü aydınlattı.
Uşşak, kadim bir dostunun “Silivri cemaatinin” hapisten çıkması için dua eden “dindar cemaatler” olduğunu söyledikten sonra “engel olarak sizi görüyorlar” demesini değerlendirdiği yazısını okuduktan sonra Cübbeli Ahmet Hoca’nın Aziz Yıldırım’a dua etmesi aklıma geliverdi.
Demek ki “dua mekanizması” işliyordu.
Şimdi gelelim açıklayamadığım, yorumlayamadığım geçmiş olsun mesajına.
Başbakan Erdoğan’ın ikinci kez ameliyat masasına yatmasının ardından Fethullah Gülen Hocaefendi’nin geçmiş olsun mesajındaki “…Hatta yakın dostlarıma 'Hizmetlerinden dolayı nazar mı değiyor yoksa başka bir olumsuzluk mu söz konusu' demiştim…” sözleri bana manidar gelmişti.
Peygamber Efendimizin nazarla ilgili sözlerine bakınca ölüme kadar varan bir sonucu görüyoruz. “ Yoksa başka bir olumsuzluk mu söz konusu” ifadesi ise yapılabilecek “dua!!!”ları aklıma getirdi.
Dua kitaplarında “hapisten çıkmak için” okunacak dualar mevcut. “Dindar cemaatler”, “Silivri Cemaati” için dua okuyorsa, engel olarak gördüklerinin fiziken veya fikren kalkması için de dua okumaları mümkün gibi geldi bana.
Tam burada, Nuh Gönültaş’ın 2005 yılında yazdığı “Tayyip Erdoğan’a Beddua Eden, Ezoterik Tuzak Kuran Tarikat!” başlıklı yazıyı devreye sokalım.
Gönültaş yazısında, Erdoğan için, “kahır halkası denilen beddua gruplarının sürekli ona lanet okumaları, onun ayağının sürtmesi, yere çakılması için manevi bir kısım girişimlerde bulunulması... Doğrusu bu pek yakışıklı bir iş değil” diyordu.
Son olaylara, çıkışlara bir de bu pencereden bakın. Başbakan’ı sadece fiziki değil manevi olarak da korumak lazım. Hocaefendi’nin “Her gün Rabbime iltica edip O'nun yüce dergahına yöneldiğimde her daim dua ettiğim” dediği Başbakan’ın ve yakın çevresinin doğru kararlar alması için O’nun duasına katılıp “amin” demek lazım herhalde.”
Şimdi dua etme vaktidir. Hem korumak hem de korunmak için…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.