Kenan Alpay

Kenan Alpay

Tabasbusun Tarihine Entelektüel Bir Katkı

Tabasbusun Tarihine Entelektüel Bir Katkı

Öğrenmenin bin bir türlü yolu var. İnsanoğlu’nun öğrenme tarihi her ne kadar Âdem (as)’e öğretilen “kelimeler” ile başlamış, gönderilen vahiyler ve resuller aracılığıyla bu öğretme-öğrenme işine bir süreklilik kazandırılmışsa da bu durum daha başka öğrenme yollarını yadsımaz.

Bunun ilk ve en çarpıcı örneği kardeşi Habil’i öldüren Kabil’in kargadan öğrendiği şekliyle bir mezar kazıp, kardeşinin cenazesini defnetmesini anlatan Kur’an kıssasıdır.
‘Zavallı Korkak’, İnsan Olmayı Öğrenmiş
Gezi Parkı üzerinden kim nerede duruyor, kime karşı nasıl bir pozisyon alıyor, topluma ve siyasete nasıl bir değer biçiyor gibi konular ister istemez yeniden tartışılıyor. Birçok isim konuşuldu bu süreçte ama Hürriyet Gazetesi’nin bomba transferi Dücane Cündioğlu zannedersem en az konuşulan isim oldu. Normal şartlarda Cündioğlu felsefi arka planı güçlü, Doğu-Batı düşünce tarihinden günümüze dikkate değer tecrübeler süzen, aktüel değeri yüksek derin siyasi tahlillerine eşlik eden edebi diliyle daha fazla gündem olmayı hak ediyordu.
Uzun felsefi tartışmalar, basit birtakım mantık kurallarını evirip çevirip tekraren anlatmalar, bunalmış da hâlâ arayışını sürdürüyormuş falan gibi hikâyelerle “siz hâlâ orada mısınız?” türü bildik kibirlenmeler, tevazuu tavsiye ederken dahi bir ilah gibi göklerden seslenmeler vs. ile yoğrulmuş “Taksim Manifestosu” (17 Haziran) başlıklı yazısını okuyunca şöyle bir sordum: Acaba bu uzun kıssadan bizim için ne gibi hisseler var?
Ben aldığım hisseleri ifade ederken Levinas’tan, Dante’den, Hallac-ı Mansur’dan her hangi bir referans almadan birkaç cümle kuracağım. İktidar yani AK Parti Hükümeti yüzde 50’lik sözde bir etnosa/cemaate dayanıyorsa da karşısında yüzde 50’lik bir demosa/cemiyet bulunmaktadır. Bu demos/cemiyet sayesindedir ki İstanbul’un tarihinde İstanbul’un yüzü suyu hürmetine gerçekleşen ilk direniş Taksim’de vuku bulmuştur.
Hayli zamandır la havle çeken demos/cemiyet başsız, ayaksız, gövdesiz şairane kendiliğindenliğiyle ihtişamlı bir direniş ortaya koymuştur. İçten, doğal ve sade olduğu kadar sivil ve haklıdır da. Direnişin rotası tamamen toplumsal vicdanın yönlendirmesiyle çizilmiştir. Bu demos/cemiyet AK Parti’nin elinde tuttuğu itaatle yükümlü yüzde 50’lik kütleye benzemez olduğu için iradesini sadece sandık aracılığıyla göstermez. Taksim direnişi olarak somutlaşan bu demos/cemiyet tepeden tırnağa haysiyet, onur ve başlarını göğe erdiren sevdayla donanarak gaz dumanları arasında raks eden gençlikten başkası değildir.
Bu gençler sayesinde Cündioğlu’na göre bakın neler olmuş: Bütün bir Türkiye’nin gerçek bir demos’a dönüşümü için rol oynadılar. İtiraz etmeyi, karşı çıkmayı, razı olmamayı, geleceğe dair güçlü umutlar beslemeyi hatta biz zavallı korkaklara insan olmayı hatırlattılar. Taksim’deki o muzip çocuklar hem de öyle sandık mandık beklemeden şarkılarıyla, esprileriyle, latifleriyle yöneticileri doğrultup yola sokmanın neşeli kaynağı oldular.
Tanrınız Bu Şehre Hiç Gelmesin
Dücane Cündioğlu kendisini a’raf dağında tek başına Tanrı’nın şehre gelmesi için yıllarca aralıksız yakaran fakir olarak tanımlıyor ve Tanrı’nın Taksim Meydanı’nda bütün ihtişamıyla belirişini zevkle temaşa ediyordu.
Bu mecazların, bu aforizmaların, bu coşkulu ama tamamen temelsiz ve de tutarsız söylemlerin muhasebesini yapmaya girişmek ne kadar anlamlı ve isabetli olur, elbette tartışılır. Ancak belki birkaç soru ile daha iyi anlaşılmasına katkı sağlanabilir diye düşününce aklımıza gelenleri şöyle bir sıralayalım:
Dücane Cüncioğlu’nun öve öve bitiremediği demos’u Cumhuriyetin Makbul Vatandaşlarıdır da cemaat ve itaate hazır kütle olarak resmettiği diğerleri göbeğini kaşıyan adam ve bidon kafalı mıdır?
“İstanbul’un yüzü suyu hürmeti” diye rivayet ettiğiniz modern-seküler kutsala hizmet etmeyenleri Şehrinizin Tanrısı nasıl cezalandıracak acaba?
Demos’un tepeden tırnağa haysiyet, onur ve sevdayla donamış olmasının en somut ifadesi meydanlardan sanal âleme kadar on binlerce defa yazılıp paylaşılan “OÇ Tayyip” parolası mıdır acaba?
İlaveten “Şerefe Tayyip” sloganlarına eşlik eden boş bira şişeleriyle parka işlenen TC motifleri bu haysiyet ve sevdanın Anadolu’nun derinliklerinden devşirebileceğimiz engin müsamahanın, mehabbetin, şefkat ve merhametin sesi olarak mı kayda geçilmelidir?
Anlaşılan Cündioğlu sivil ve haklı demos’un finans kapitalizmin ulusal ve küresel aktörleriyle fingirdeşmesini, ulusalcı-liberal-sol ittifakıyla yeni bir darbe sürecini örgütlemesini Tanrı’nın Şehre Çağırılması yani hayırlı bir gelişme şeklinde yorumluyor.
Oysa biz bütün enerjimizi sizin bu tanrınızı yani Resmi İdeolojinin ilahını ve iktidar sınıflarının Rabbini hayatımızdan, ülkemizden kovmaya hasrettik. Sizin anlamadığınız veya anlamazlıktan geldiğiniz esas mevzu bu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Kenan Alpay Arşivi