Taksim’den Lice’ye... Hep aynı oyun, hep aynı kuklalar!
“Geçen hafta”nın değil, “geçen ay”ın en çok konuşulan ve tartışılan olayı, elbette ki “Taksim Gezi Parkı’nda 11 ağacın sökülmesini protesto”(!) için başlatılan ancak daha sonra, çığırından çıkan ve Türkiye’nin her yanına yayılan “kanlı gösteriler”di!..
Bu gösterilerin “Twitter yalanları” ile başladığını biliyorsunuz... “Yalan”lara en çarpıcı örnek, Amerika’daki bir “deniz kazası”nda, “gemi pervanesi”nin “dilim dilim doğradığı” bir insan vücudunun; “Ankara’daki protesto eylemlerine katılan bir genç kızın polis panzeri altında kalarak ölmesinin fotoğrafı” olarak tweetlenip, halkın paniğe sevkedilmesiydi!..
Ne yazık ki;
Bu yalan, “CHP Genel Başkan Yardımcılığı” gibi “sorumluluk” gerektiren bir koltukta oturan Adnan Keskin’in; hem “tweet”inden, hem de “Halk TV’de yaptığı konuşma”dan yayıldı Türkiye’ye!..
Diğer “Tweet yalanları”nı sıralarsak; bu, ayrı bir yazı konusu olur.
EYLEMLERİN HEPSİ HIRSIZLAMA!
“Birinci ay”ını dolduran eylemlerde en dikkat çeken taraflardan biri de; eylemlerin tamamının “ithal” olmasıydı!..
Doğan Holding gazetelerinden Posta, özellikle “Duran Adam” eylemini, “Made in Turkey” yani “Türk malı” bir gösteri olarak lânse etmeye çalışsa da, bu eylemin de, “Amerikalı direnişçi Gene Sharp’ın 198 eylem metodundan 163. eylem olduğu” ortaya çıktı.
Ki, Gene Sharp’ın kitabındaki eylem şekillerinin “Gezi’ciler” tarafından tatbik edildiğini, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek tek tek belgeleriyle gözler önüne serdi... Bu da gösterdi ki, “Gezi’ciler”in kullandığı eylem metotlarının hiçbiri “yerli zekâ ürünü” değildir, “Türk malı” değildir... Hemen hepsi “ithal”dir, “çalma”dır, “aşırma”dır, “hırsızlama”dır!.. Bir tek “müftünün karısı” vardı, o da “Bar karısı” çıktı!..
MÜEZZİN GÜZELLEMELERİ!
Sor bir ayda, üzerinde en çok konuşulan/tartışılan konulardan biri de, Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’ne giren “iki ayaklı hayvan”ların, bir “ibadet mekânı” olan camiyi; “ayakkabı”larıyla, “sigara”larıyla ve “bira kutuları”yla kirletmeleri ve “3 gün” süreyle “işgal” ettikleri camiyi bir “savaş üssü” olarak kullanıp, “ibadete kapatmaları”ydı...
Akit başta olmak üzere bazı gazetelerin bu “hayvanlığa, barbarlığa, vandallığa ve alçaklığa” tepki gösteren haberler yapmaları üzerine; Hürriyet’ten Yılmaz Özdil ve Mehmet Yakup Yılmaz, Milliyet’ten Melih Aşık, Habertürk’ten Umur Talu ve Sözcü’den Mehmet Türker başta olmak üzere, birçok yazar; önce “ayakkabı” ile girdiklerini kabul etmediler, ama Akit’in yayınladığı “fotoğraf”lar üzerine dediler ki;
“Gençler polisten kaçarken can havliyle camiye sığınmış... Bu durumda ayakkabılarını nasıl çıkarsınlar?.. Ama camide sigara ve bira içildiği yalan!.. Bu iddiaları müezzin bile yalanlıyor!”
Yazdıklarına göre; 6 saat sorgulanan “müezzin” ifadesinde diyesiymiş ki;
“Camide bira içildiğini görmedim.” Müezzin bunları söyleyince, başladılar övgü yağdırmaya;
“Fuat Yıldırım, içinde Allah korkusu olan gerçek bir din adamıdır... Müezzinin, ‘İçeride içki içen yoktu’ demesi ve bunu sorgusunda defalarca tekrarlaması, hakikati yamultan herkese bir insanlık dersidir!.. Müezzin, verdiği bu insanlık vaazıyla tarihe kahraman olarak geçecektir!.. Herkes ‘adam’ olabilir ama müezzin, nasıl ‘din adamı’ olacağını herkese gösterdi!”
Mi acaba?..
CAMİDEN REZİL GÖRÜNTÜLER!
Cami müezzini Fuat Yıldırım’ın “6 saatlik sorgu”sundan aktarılan bu ifadeler, bazı kafaları karıştırdı...
Bazı insanlar; “Acaba?.. Doğru mu?” diye sormaya başlamıştı ki; eylemciler tarafından “kapısı kırılarak” içeri girilen “Bezm-i Alem’den son görüntüler” verildi gazete ve televizyonlara...
Cumartesi günü Akit’te de yayınlanan “rezil görüntüler”de; haçlı önlüklü doktorlar ve caminin cam paravanlarının sarhoş gençler tarafından kırılması vardı... Güvenlik kamerası tarafından çekilen bir görüntüde ise bir çiftin kimseye aldırış etmeden cami içinde birbirine sarılıp öpüştükleri göze çarpıyordu...
Ve elbette;
“Boş bira kutuları”nın görüntüleri!..
O İFADENİN ASLI
“Taksim provokatörleri”ni savunan “Kartel medyatörleri”, merhum Turgut Özal’ın deyimiyle “kıçlarının üzerine oturmuşlardı” ki; “medyatörler”in örtbas amacıyla, “yarım-yamalak” aktardığı “sorgudaki ifadelerin aslı” yansıdı kamuoyuna...
Milat gazetesinden İsa Tatlıcan, önceki gün, “Bezm-i Alem Valide Sultan Camii Müezzini Fuat Yıldırım’ın gerçek ifadesi”ni şöyle aktardı kamuoyuna;
“Küfürlerle caminin kapısını tekmelediler. Gezi Parkı olaylarının başlama tarihi olan 31 Mayıs 2013 günü akşam saat 22.00 sıralarında cami önünde toplanan ve polisle çatışan gruplar, polisten kaçıp camiye girmek istedi. Kalabalık grup, küfürler savurdu ve fiili olarak hakarette bulunup caminin kapısını tekmeledi.
Caminin dışında binlerce kişi vardı. Can güvenliğimizin olmadığını düşünerek geri çekilmek zorunda kaldık. Caminin dışındaki kalabalık, polis aracını yaktı. Yangını söndürmeye gelen itfaiye aracını linç ettiler. Ambulansları taşlayarak alana sokmadılar.
Cami içinde bulunan şahısların ayakkabıları ile cami içinde dolaştıklarını, caminin kontrolden çıktığını gördüm. İçlerinde, hareketlerinden sarhoş olduğunu anladığım insanlar vardı. Olaya müdahale etmek istedim. Can güvenliğim yoktu. Linç edilmekten korktum.
Göstericiler tamamen çıktıktan sonra camiyi kontrol ettiğimde cami içerisinde tüm halıların kirletilmiş olduğunu, yerlerde çok miktarda sağlık malzemelerinin ve kullanılmış atıkların olduğunu gördüm. Ayrıca boş vaziyette ezilmiş bira kutuları ve sigara paketlerini gördüm.”
Buyrun “karteloz”lar,
Buyrun “medyatör”ler;
“Müezzinin gerçek ifadesi” işte budur... Gördünüz ya; “camiye zorla girdikleri” gerçek!.. İçeride “ayakkabı” ile dolaştıkları gerçek!.. “Sigara” içtikleri gerçek, “bira” içtikleri gerçek!.. Hatta, “öpüşüp seviştikleri” bir gerçek!..
Bunların hepsi “belgeli, fotoğraflı” bir gerçek de, bizim anlayamadığımız şu: “Sırtlarında Haçlı arması bulunan doktorlar”ın orada işi neydi?..
Tıpkı “eylem metodları”nın “ithal” olması gibi, “Haçlı doktorlar” da “ithal” mi edilmişti?..
Şu hâle bakın;
“Müslümanın camisi”nde,
“Haçlı Hıristiyanlar!”
Yuh ki, ne yuh!..
“Hayvanlık” ki, ne hayvanlık!..
“Alçaklık” ki, ne alçaklık!..
Ertuğrul Özkök gibiler, bu tür “yalan”ları ortaya çıktığında, eskiden şöyle derlerdi;
“Pardon!.. Mandepsiye bastık!”
Belki hatırlarsınız;
Kırsalda “eğitim” yapan “korucu”ların fotoğrafını basıp, “İşte PKK’lılar!” demişlerdi... Yalan ortaya çıkınca da, Ertuğrul Özkök demişti ki;
“Pardon!.. Mandepsiye bastık!”
Ertuğrul Özkök, bugün de “Mandepsiye bastık” der mi, elbette bilemeyiz... Ama, medya dünyasında o kadar “köşekadısı” var ki, o kadar “kaşarlanmışlar” ve yüzleri de o kadar “kösele”ye dönmüş ki, herhalde özür dilemezler!..
Öyle ya;
“İki ayaklı hayvanlar”ın yanında duranlara ya “huy”undan bulaşır, ya “tüy”ünden!..
AÇ YÜZÜNÜ KÖPEK!
“Hayvan” deyince, Akit’in dünkü sürmanşeti ve bugünkü manşeti üzerinde ciddi ciddi durmak gerekir.
Lice’de 1 kişinin ölümü ile sonuçlanan “provokasyon” hakkında konuşan uzmanlar diyorlardı ki;
“Lice’de yapılan karakol bahane,
Asıl hedef Çözüm Süreci!..
Olayların arkasında Türk ve Kürt Ergenekonu var... Türk ve Kürt Ergenekonu; 30 yıldır akan kanın durmasını istemiyor... İstiyorlar ki, çatışmalar devam etsin!.. Bunlar, PKK’nın silâh bırakmasını istemiyor!.. Maalesef PKK ve BDP içindeki şahin kanat, süreci sabote etmek için yapıyor bunları... Bu tür sabotajlara karşı dikkatli olmalıyız!”
Lice’deki olayları “Çözüm Süreci’ne sabotaj girişimi” olarak yorumlayanlar olduğu gibi, bu eylemlerde kullanılan “Twitter mesajları”nda “Diren Lice” ifadesinin yer almasını işaret ederek, eylemlerin tıpkı “Gezi eylemleri” gibi “organize işler”den olduğunu söyleyenler de vardı...
Ve yine, bu eylemlerin; bölgede bir zamanlar dillere pelesenk olan ve “uyuşturucu kaçakçıları”nı tanımlamak için kullanılan; “Bir kilo toz, bir otobos” sözünden hareketle; “kenevir tarlaları imha edilen uyuşturucu baronları”nın işi olabileceği de vurgulanıyor.
Kim, ne derse desin;
“Taksim Gezi Parkı”nda başlayıp, “farklı gerekçeler”le bütün Türkiye’ye yayılan eylemlerin arkasında; Türkiye’de “huzur ve refah” istemeyen “çeşitli istihbarat örgütleri”nin parmağı vardır, “faiz lobisi” vardır, “silah tüccarları” ve “uyuşturucu baronları” vardır!..
Ve onlar; Taksim’de, Ankara’da, İzmir’de, Lice’de ve dün Yüksekova’da olduğu gibi; “yüzleri maskeli köpekleri”ni kullanmaktadır.
Hasılı kelam; “Büyük Türkiye”den rahatsız olan “ülke”ler vardır, “odak”lar vardır, “mahfil ve loca”lar vardır.
Ne var ki;
Bu defa karşılarında “kararlı bir Başbakan” ve “maskeleri düşüren gazete ve televizyonlar” vardır!..
“Deşifre” olan eylemciler ve onları kışkırtanlar er geç hesap vereceklerdir... Çünkü Türk ve Kürt halkı, “İnadına barış” demektedir... “Provokatörler”e rağmen bu “barış” sağlanacaktır...
Selâm ve saygılarımızla...