Doğan Medya Grubu'ndaki altı isim gidici mi?!
Bugünden itibaren uzlaşmak istiyorum, sakin olmak istiyorum, bir adım geri atmak istiyorum, "Oh be.." demek istiyorum..
çünkü dayatanlar, azanlar, fazla ileri gidenler, "Yuh be.." diyenler öyle istiyor!
Mao'nun "Büyük Yürüyüşü" gibi Türkiye de artık "Büyük uzlaşı"ya hayatiyet kazandırmalıdır.
öncelikle uzlaşmak kavramı üzerinde uzlaşmak gerekiyor.
Uzlaşmak; Doğan Medya Grubu literatürüne göre "teslim olmak", "biat eylemek", "şahsiyeti kaybetmek" olarak tanımlanmaktadır.
Bu arada uyum yasaları çerçevesinde DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi" kaldırılırken DMG'nin (Doğan Medya Grubu) hâlâ kendini revize etmemesinin ileride müzakerelerin durdurulması sonucunu doğurması "olasıdır".
DGM'lerin varlığına niçin son verilmişti? Bünyesinde asker kökenli yargıçlar olduğu için yargı bağımsızlığına gölge düşürdüğü için, değil mi?
Dolayısıyla, bünyesinde Mehmet Ali Kışlalı, Fikret Bila, Murat Yetkin, Bekir Coşkun, Oktay Ekşi, Yılmaz özdil gibi "asker kökenli yazarlar"ı barındıran DMG'nin süratle reorganize edilmesi gerekmektedir.
Zira bu isimler yargının tarafsızlığına olmasa bile basının tarafsızlığına halel getirmektedir.
Evet, bende acayip derecede bir uzlaşma hastalığı nüksetmiş bulunmaktadır.
Bu hastalık bulaşıcı mıdır bilmiyorum ama birisine "bulaşmak" artık istemiyorum.
İnsan psikolojisini tahlil edip "ruhun labirentlerinde dolaşmak" yerine "karanlıklar dehlizinde at koşturulmak" istiyorum.
Aklımın bir karış, bilemediniz iki karış havada olmasını istiyorum.
Hatta aklımın kafatasımın iki karış üstünde bile kalmasını değil uçup gitmesini istiyorum; nereye gittiğini ise aklı başında olanların dahi bilemeyecek durumda olmasını bekliyorum.
Yabancı sermaye ve özelleştirme düşmanı olup "liboş" diye anılmaktan kurtulmak istiyorum.
En azından Hollanda sermayesine evet deyip Arap sermayesine hayır demek istiyorum; çünkü acayip derecede uzlaşmak istiyorum.
Askeri Şura kararlarının yargı denetimine tabi tutulması gibi bir garabeti savunmanın ayıbını taşımak istemiyorum; çünkü yargı denetimini savunarak "ordu düşmanlığı" yapmak istemiyorum.
Evet bir insan, hem ordusu ile övünüp hem Askeri Şura kararlarının yargı denetimine tabi tutulmasını nasıl savunabilir?
"Birazcık uzlaşmak için" emekli orgeneralin başkanlık ettiği Atatürkçü Düşünce Derneği'ne üye olmak istiyorum.
Merkezi yönetimin yetkilerinin kısılmasını ve yerel yönetimlere daha fazla yetki tanınmasını isteyerek "ayrılıkçılığı teşvik" eden bir müşevvik olmak istemiyorum.
Bazen kullandığım "mutabakat" sözcüğünün Arapça olması nedeniyle benimle uzlaşmak istemeyenlerle mutabık kalmak istiyorum; çünkü "uzlaşı" içinde kalmayı arzu ediyor, dolayısıyla biriyle "tartışı" içine girmeyi istemiyorum.
Fener Patriği'ne Hıristiyanlardan bazılarının "ekümenik" demesi karşısında buna şiddetle muhalif olacağımı aha buradan ilan ediyorum.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasının laik Türkiye'yi yerle yeksan edeceğini haykırıyorum.
Bir insan, türban yasağındaki akıldışılık ile Heybeliada Ruhban Okulu'nun devlet zoruyla kapalı tutulması konusundaki irrasyonelliğin "şekil itibariyle" aynı mahiyette olduğunu nasıl ileri sürebilir?
"Nükleer enerji" santrallerine karşı çıkacağım; çünkü bunun peşinden "rüzgar enerjisi" santralleri kurulacağını bildiğim için bunun "ulusalcılık rüzgarına" zarar vereceğini dile getireceğim.
"Hidroelektrik enerji"ye de, bunun laikliği sulandıracağını düşünerek itiraz edeceğim.
Hatta "kömür enerjisi"nin asıl amacının, küllenmiş fikirlerin tedavüle sokulması olduğunu; "jeotermik enerji" ile de ısıtılacak temcit pilavını anlayacağım.
üniversitelerde başörtüsü özgürlüğünü savunmayacağım; savunmak zorunda kalırsam, "Anneannemin de başı örtülü.." cümlesi yerine "Torunumun anneannesinin de başı açık.." diyeceğim.
Kuran kursu çöküp 18 evladımız öldüğünde müteahhit ya da aptal bir görevlinin hatası yerine "Dağ başındaki Kuran kursunda cahilleri toplamışlar, hurafe öğretiyorlar." diye güzel bir makale yazacağım.
Bir "normal" lisede İnkılap Tarihi dersi verilirken bina çöktüğünde suçu müteahhide değil Nutuk'a bağlayanlara ağzının payını vereceğim.
Diyeceksiniz ki: "Ne uzlaşması kardeşim? Başbakan Tayyip Erdoğan bazı gazetelerle ve bürokratik oligarşi ile uzlaşmayarak bu başarıyı elde etti, uzlaşarak değil.. Farkında değil misin?"
Doğru diyorsunuz; bakın burada sizinle "mutabıkım"!