Başbakan bu “gerici ismi” nereden buldu?!
Yeni Türk Lirası'nın Türk Lirası olarak değiştirildiğini ve ilk kez tedavüle sürülecek yeni formlu banknotların dün tanıtıldığını duymuşsunuzdur.
Yunus Emre, Mimar Kemalettin, Fatma Aliye, Cahit Arf ve Aydın Sayılı gibi isimlerin portrelerinin yer alması Türk parasının “fiyatını” artırmasa bile “değerini” daha da artıracaktır.
Bu banknotlardan biri de arka yüzünde Itri'nin portresinin yer aldığı 100 TL'lik banknot..
Yeni paraların fotoğrafını İnternet'te görünce aklıma hemen 30'lu yılların ortalarında radyoda Türk müziğinin yasaklanması konusu “üşüştü”.
Benim nedense “pis bir huyum” vardır; bazen durup dururken herhangi bir şey gündeme geldiğinde “alakasız” bir şekilde “alakalı” bir konu aklıma gelir.
Örneğin arşivimde muhafaza ettiğim bir belge var; 26 Ocak 1935 tarihli Dahiliye Vekaleti'nin (İçişleri Bakanlığı) talimatnamesi olan bu belgede bakın ne yazıyor:
“.. Batı musikisinin halk arasında günden güne yayılmakta olduğu görülmekte ise de geçimi bu yüzden olan bazı çalgıcıların umumi yerlerde hala eski şark musikisini halka dinletmeye çalışmakta oldukları haber alınmaktadır. Vilayetlerde muallimlere konserler verdirilmek suretiyle halkın musiki ihtiyacının karşılanarak batı müziğinin kökleştirilmesi ve bu suretle yakın zamanda eski şark musikisinin ortadan kaldırılmasının teminini dilerim.”
Demek ki neymiş? Şark müziği, dolayısıyla Bizans ve Doğu müziğinden esinlenerek oluşturulmuş olan Türk müziğinin çalınması sadece radyolarda değil, aynı zamanda “umumi yerlerde” de yasakmış.
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya “bakmış ki”, umumi yerlerde birtakım çalgıcılar halka şark müziği “dinletmeye çalışıyor”, hemen bir adet “yönerge” yapıştırıyor!
Peki yasaklanan müzik türlerinden biri olan Klasik Türk Musikisi'nin en büyük bestekarı kimdir?
Ne yazık ki çok az kişi, o bestekarın, dün tanıtılan “yeni” 100 Türk lirasının ark yüzünde yer alan ve asıl ismi Buhurizade Mustafa Efendi olan Itri olduğunu biliyor.
Yine peki, yarın öbür gün cebinde dolaştırdığı bu yeni 100 TL ile “Dienar”a gidip Hande Yener albümü alacak olan gençlerimizden kaçı Itri'yi bilmektedir?
Haydi ismini duydular diyelim; ki duymuşlardır, peki “gerici müzik” yaptığı zannedilen bu büyük bestekarın en çok söylenen bestesini kaç kişi bilmektedir?
İşte o bestenin, Yahya Kemal'in “saltanatlı tekbir” diye adlandırdığı ve “Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammedinin'n-Nebiyyil'ümmiyi ve âlâ âlihi ve sahbihi ve sellim” diye başlayan Salât-ı Ümmiye olduğunu söylersem eminim ki bu satırı okuduğunuzda “otomatikman” içinizden bu besteyi söylemeye başlayacaksınız.
Tabii, İsmail YK isimli büyük Türk bestekarının “Allah belanı versin” isimli şarkısı kadar olmasa bile (!) Itri'nin bu büyük bestesi insanı alıp bambaşka yerlere götürür; götürür ama vefasız değildir, geri getirmesini de bilir, en azından gittiğimiz yerden “kendimize gelmemizi” sağlar.
Evet toplumuna yabancılaşmış bir neslin geldiği yer ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeni, Rum ve Yahudi olan azınlık mensuplarından “yerli yabancılar” diye söz eden Yargıtay kararlarının verilebildiği yerdir. (HGK E:1971/2-820, K:1974/505, 08.05.1974)
(Bazen bir virgül ne kadar önemli, değil mi? Yukarıdaki paragrafın ilk satırında yer alan “ne yazık ki” den sonraki virgülü kaldırıp bir kez daha okursanız virgülün önemli bir nokta olduğunu görmüş olacaksınız.)
Neticede “Kadro” dergisi ile Kemalist ideolojinin teorisini oluşturan Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimlerin iteklemesiyle Dahiliye Nazırı Şükrü Kaya bu teoriyi pratiğe dökmüş ve yukarıdaki talimatnameyi “döktürmeyi” başarabilmiştir!
Ama Atatürk'ün, bu saçma sapan görüşü (yine önemli bir virgül!) ferasetli bir devlet adamına yakışır şekilde devreye sokarak “defetmesi” ile Türk müziği kısa bir süre sonra yeniden “sahne almaya” başlamıştır.
Fakat aynı “saçmasapanlık” Turgut Özal gibi büyük bir devrimcinin iktidarı döneminde de uygulamaya sokulmak istenmiş, ancak bu “tepeden inmeci” yaklaşım da defedilmiştir.
Hatırlıyorum, 10 Kasım törenlerinde yas tutulması uygulamasının kaldırılması gibi çok doğru kararlara Özal'la birlikte imza atan dönemin Kültür Bakanı Tınaz Titiz “acısız arabesk” gibi bir garabete önayak olabilmişti.
Hakkı Bulut'a sipariş verilmiş ve “Benim üç yaşında bir kardeşim var, seni ondan bile kıskanıyorum..” gibi “acısız” ama bir o kadar da “acıklı” bir şarkı yapmıştı.
Evet elbette “hatasız kul olmaz” ve evet teknolojinin ilerlediği bir yerde yasakçılık yürümez.
Zaten öyle olmasaydı, bir kamyonun arkasında şöyle yazar mıydı?
“Hatalıysam, 3535'e SMS at, 'hatasız kul olmaz' melodisi cebine gelsin”!