Ramazan karnaval olmaktan çıkmalı
28 Şubat rüzgârının sert estiği Ramazanlardan birisiydi. Bir otelde iftar verilmişti ve her türlü müzikli eğlenceden sonra sahneye dansöz çıkarmışlardı.
Meğer “toplumdaki İslami anlayışın değiştirilme projesi” kapsamında bir uygulama imiş. Hamdolsun artık münafıkların Müslümanlar üzerindeki tesiri epeyce azaldı.
Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez de bir uyarıda bulunuyor.
“Ramazan’ın Kur’an ve Sünnetle oluşmuş geleneği korunmalı, Ramazan’ın coşkusu bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemeli” diyor ve ekliyor:
“Gösterişli iftar programları, sınıf ve itibar esasına dayalı ihtişamlı davetler, Ramazan’ı yanlış bir şekilde bir tür eğlence, karnaval ve festival havasında terennüm eden eğilimlerin mevcut gidişatı ciddi olarak dikkat çekmeye başlamıştır.
İnsanlık durumumuzu Yüce Rabbimiz indinde tahkim etmenin yolu, lütuf ve ihsan ayı Ramazan’ın maneviyatına bihakkın teslim olmak, yeniden yapılanmak ve değişmektir.
Müminlerin bu ayda yaşayacakları coşku ibadetin coşkusudur. İbadetle neşelenen gönüller müminler arasındaki muhabbeti de pekiştirmelidir.
Yoksa Ramazan’ın coşkusu son zamanlarda ortaya konulduğu şekliyle bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemelidir.”
…………………
Birkaç yıldır beş yıldızlı otellerle lüks lokantalardaki iftar davetlerine gitmiyorum. İftardan ziyade bir “israf sofrasına” gitmiş oluyorum.
Diyanet İşleri Başkanımız Görmez bu konuda da Müslümanları uyarıyor ve diyor ki;
“İftarlar kendi mütevazı hâlinde bir ziyafeti barındırmaktadır. Ancak bu iftar sofraları asla israf sofralarına dönüşmemelidir.
Zira son yıllarda özellikle büyükşehirlerde gerek otel ve gerekse birçok mekânlarda hazırlanan iftar sofraları, kendi içinde israfı ve gösterişi barındırmaktadır.
………………………
Günümüzde reklam ve iletişim araçları, tüm gücüyle gösterişçi ve aşırı tüketimi yüceltiyor. İnsanın tükettiği kadar mutlu olabileceğini söylüyor. İnsanları daha çok harcamaya çağırıyor.
Daha çok harcamak için daha fazla kazanmak gerekiyor. Böylece tüketim çarkının dişlileri arasında insanın imtihanı başlıyor.
İnsan maddi açıdan yükselirken, manevi olgunluğunu yitiriyor. Emek sarf etmeden kazanmak istiyor.
Hiç kimsenin, el emeğiyle kazanıp yediğinden daha hayırlı bir lokma yiyemeyeceğini, asıl zenginliğin gönül zenginliği olduğunu unutuyor. Ürettiğinden fazlasını tüketiyor.
………………..
Tüketim uğruna, kendisine emanet edilen doğanın dengesini bozuyor, imarla görevlendirildiği dünyayı tahrip ediyor.
Helalin geniş dairesi ona yetmiyor. Çünkü var olduğunu kanıtlaması için çılgınca tüketmesi isteniyor.
Böylece sorumluluk, denge ve paylaşma gibi erdemler, yerini haz ve çıkara; zorunlu ihtiyaçlar yerini yapay ve doyumsuz isteklere bırakıyor.
Asıl başarı, çılgınca tüketim değil, sınırsız üretimdir. Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla muhafaza edebilmektir.
Helal-haram duyarlılığı, müminlerin duygularına, düşüncelerine, davranışlarına, alışkanlıklarına, en önemlisi de üretim, tüketim ve ticaret ahlakına yön vermelidir.
Yoksa haramlardan, hilelerden ve yanlışlıklardan emin olmak mümkün değildir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.