Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ali İsmail’in “dövülerek öldürüldüğü” ne malûm?

Ali İsmail’in “dövülerek öldürüldüğü” ne malûm?

Öyle diyorlardı ya;

“Hani belgesi?..
Hani kamera kayıtları?”
Biz diyorduk ki;
“Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde içki içildi!.. Camiye ayakkabılarıyla giren iki ayaklı hayvanlar, caminin içinde bira içtiler, sigara içtiler ve öpüştüler, seviştiler!”
Onlar da diyorlardı ki;
“Hani belgesi?
Hani kamera kayıtları?”
Bununla da yetinmeyip, “karşı saldırı”ya geçiyorlardı:
“MOBESE kayıtları nerede?
Savcılık başvurusu, polis ve Adli Tıp raporları nerede?”

HANİ GÖRÜNTÜSÜ?

Biz diyorduk ki;
“Kabataş’ta Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelinine ve bebeğine saldırdılar!”
Onlar da diyorlardı ki;
“Böyle bir şey, gerçekten yaşandı mı, yaşanmadı mı?
70-100 kişi, gerçekten bu başörtülü 25 yaşındaki anneye saldırdı mı?
Kamera görüntüleri yok mu?
Varsa neden çıkmadı?
Bu sözü edilen güruh, niye tuhaf kıyafetler içindeydi?
Kim bunlar?
Yaz günü, neden eldiven giymişlerdi? Hadi diyelim ki eldivenleri vardı, neden yarı çıplak dolaşıyorlardı? Kafalarında da bantlar neyin nesiydi?
Neden bir tek kişi bile çıkıp, ‘Evet ben tanığım, tüm bunlar yaşanmıştır’ demedi?
Söz konusu olayda, bahsi geçen bir yaşlı adam ve çocuk daha vardı, engel olmaya çalışırken onlar da tartaklanmışlardı, onlara ne oldu?
Saldırganlara karşı dava açıldı mı, açıldıysa kime karşı açıldı?
Nerede kamera kayıtları.. Polis bu ‘hayvanları’ niye bulamıyor..
İçişleri Bakanı neden ilgilenmiyor..
Üstü çıplak deri eldivenli adamları niye kimse görmemiş..
Demek ki yok..”
Evet, aynen böyle diyorlardı...
“Camiye saldırı” olayında da böyle diyorlardı, “genç geline saldırı” olayında da!..
İnanmıyorlardı!..
“Hani görüntü?” diyorlardı,
“Hani şahit?”

BELKİ MERDİVENDEN DÜŞTÜ!

Ne ilginç değil mi, bugün ben de aynı duygular içindeyim.
Ben de soruyorum;
“O sokaktaki MOBESE kayıtları nerede?.. Hadi, gösterin de Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürüldüğüne inanayım?..
Ne malûm dövülerek öldürüldüğü,
Belki,
Kafasını taşlara çarpmıştır!..
Belki de
Koşarken dengesini kaybedip kafasını duvara çarpmıştır!
Ya da,
Ne bileyim, merdivenden düşmüştür!”
Efendim, olayı biliyorsunuz;
Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran’da Eskişehir’de yapılan “Gezi Parkı gösterileri”ne katılmıştı. Yunus Emre Caddesi’ndeki kalabalığın içinde 19 yaşındaki Korkmaz da vardı.. Polisin gazlı müdahalesi sonrasında Korkmaz, Sanayi Sokak’a kaçmıştı...
Şimdi, iddia şu:
“Ali İsmail Korkmaz, kaçtığı sokakta sivil polislerin saldırısına uğradı, darp edilerek öldürüldü!”
Malûm; beyin kanaması geçiren Korkmaz Osmangazi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 4 Haziran’dan beri bilinci kapalı olarak yoğun bakımdaydı. Korkmaz 10 Temmuz günü hayatını kaybetti ve Hatay’da toprağa verildi...
Üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın cenazesinin toprağa verilmesinin ardından harekete geçen yaklaşık 3 bin kişilik grup, Armutlu Mahallesi’nin Gündüz Caddesi’nde toplandı. Polisin “Dağılın” uyarısı yaptığı gruplar, barikat kurarak caddeyi trafiğe kapattı. Gösteriler, hâlâ devam ediyor.
Müdahale sırasında 3 polis memuru, 1 uzman çavuş ile 3 gösterici yaralandı. Çıkan olaylar sırasında bir polis aracına silahla ateş edildi.
Olay ve sonrası böyle...
“Son iddia” ise şöyle:
“Ortaya çıkan bir tanık” darp olayını şöyle anlatmış;
“Sivil giyimli olup gaz maskesi takan bir polisle yanındaki polis Ali İsmail’i yakaladı. Ellerindeki coplarla darp etmeye başladılar. İsmail benim olduğum noktaya doğru koşuyordu. Elinde sopa olan bir vatandaş İsmail’i yakaladı ve vurdu. İsmail başına darbe aldı. Elinde polis copu olan üç-dört kişi ve elinde sopa bulunan sivil giyimli iki-üç kişi İsmail’i yakaladı. Sopa ve copla darp etmeye başladılar. İsmail yere düştü. Coplarla darp etmeye devam ettiler. Vatandaşlardan biri İsmail’in yüzüne tekmeyle vurdu. İsmail darp edildikten sonra bayıldı. Bir süre sonra tekrar uyandı. Birisi yanına gelerek, dört beş tekme attı. Vatandaşlardan birisi başına ve beline doğru birkaç kez tekme attı. İsmail doğrulup kaçmaya çalıştı. Sonra gaz maskeli sivil polise ‘Çevirin bunu’ diye bağırdılar. Bağırdıktan sonra polisler copla dört-beş kez vurdular. Fakat sadece bacaklarına ve bel hizasına doğru vurdular. Ondan sonra İsmail görüş alanımdan çıktı.”
Yani, “olayın devamı”nı görememiş!..
Ali İsmail o an yere mi düştü yoksa evde “merdiven”den mi düştü, bilen yok!..
“Merdivenden düşme” hikâyesini ben uyduruyor değilim... Çünkü efendim; Ali İsmail Korkmaz, hastaneye gittiğinde “Ne oldu?” diye soran doktorlara demiş ki;
“Merdivenden düştüm!”
Evet, evet;
“Merdivenden düştüm” demiş!..
İlk ifade böyle... Peki, bu ifade daha sonra niye değişti veya kimler değiştirdi?.

YOKSA KALP KRİZİ Mİ?

Herhalde biliyorsunuz;
Ali İsmail Korkmaz’ın Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan otopsi sonucunda, “ölümün kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bağlı komplikasyonları” sonucu gerçekleştiği vurgulandı. Raporda, Korkmaz’ın kalp rahatsızlığı sebebiyle kullandığı “Kumadin” adlı ilacın kafa ve beyin travması ile irtibatının olabileceği de ifade edilerek, “Kafa travması husule gelmeseydi ölümün husule gelmeyeceği” kaydedildi.
Görüyorsunuz ya;
İşin içinde bir de “kalp rahatsızlığı” var... Ali İsmail; “ara sokakta dövülmesi”nden dolayı mı “kafa travması” yaşadı yoksa “merdivenden düştükten sonra” mı?..
“Travma”nın sebebi hangisi?..
Eğer, “eli sopalılar” tarafından ara sokakta dövüldüğü iddia ediliyorsa, “kamera kayıtları” nerede?..
Herhalde biliyorsunuz;
Soruşturma kapsamında sokağa bakan üç kameraya el konulmuş... Osmangazi Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’nın 26 Haziran tarihli bilirkişi raporunda; ilk iki kaydın içeriğinde bir veri elde edilemediği, son kaydın “zarar görmüş, formatlanmış ya da dosya isimlerin tutulduğu FAT tablosu bozulmuş” halde olduğu ifade edilmiş!..
Bu demektir ki;
“Ali İsmail’in dövülerek öldürüldüğünü” belgeleyecek bir kamera görüntüsü yok!..
Sadece iddia var.
Ama ben, “iddia”ya niye inanayım ki... Öyle ya, Ali İsmail; hastaneye gittiğinde “Merdivenden düştüm” demiş!..
Ne yani;
Ortada “olayı yaşayan” biri varken, “tanığın beyanı”nı niye ciddiye alayım?.. Adamın amacı, belki çarpıtmak?.. Belki polise düşmanlık besleyen biri!..
Ali İsmail, hastaneye gittiğinde, “Merdivenden düştüm” demiş mi?..
Demiş!..
Ben, bunu esas alırım!..

İÇİNİZ RAHAT MI KARTELOZLAR?

Bir tanık ortaya çıkıp da; “Polis darp etti” derse, onu ciddiye almam.
Niye ciddiye almam?..
Çünkü ortada, “olayı yaşayan biri” olarak Ali İsmail’in beyanı var;
“Merdivenden düştüm!”
Gerisi, beni hiç ilgilendirmez!..
Haaa, diyorsanız ki;
“Dövülerek öldürüldü!”
O zaman, ben de “sizin dediğinizi” der ve “sizler gibi” sorarım;
“Hani MOBESE kayıtları?.
Hani belgesi?”
Siz, istediğiniz kadar “Dövülerek öldürüldü” deyin, ben de derim ki;
“Merdivenden düşüp ölmediği ne malum?.. Belki de, o kafa travmasını merdivenden düşünce geçirmiştir!”
Aksini iddia eden;
“Kamera kayıtları”nı göstersin!..
Gerçi, gösterecekleri kayıtlara da inanmam ya... Mesela o görüntülerde;
“Ali İsmail Korkmaz dövülürken” görülse, sorarım;
“Onun Ali İsmail olduğu ne malum?”
Son bir not:
Ali İsmail Korkmaz’ın ölümü bahanesiyle Hatay’ın Armutlu Mahallesi’ni “savaş alanı”na çeviren, evlerdeki “yorgan, yatak ve koltuk”ları sokağa atıp ateşe veren ve artık “mermi” sıkmaya da başlayan “Sisi’nin piçleri”ne destek veren “karteloz”lara sormak istiyorum;
“İçiniz rahat mı?”
Bi yerlerinize kına yakın!..

 


Oktay Vural’ın seviyesi... Kem söz, sahibine aittir!
l “Keçi sarhoş olunca kurda meydan okumaya başlarmış!”
l “PKK silahı ile girilen yasak ilişki Hüseyin Çelik’i zevkten dört köşe etmektedir.”
l “Pavlov’un bir deneyi var... Hüseyin Çelik de aynen Pavlov’un deneyindeki denek gibi!”
l “Sen PKK’nın kaşığı, Öcalan’ın maması ile beslenen bir bedbahtsın!”
l “Çelik, şunu iyi bilmelidir: MHP’ye oy veren insanlar suratına tükürse, onların tükürüğünde boğulur... Ama, o tükürüğün bile bir haysiyeti vardır.”
Yukarıdaki sözler; MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’a ait.
“Seviye” derseniz, işte seviye!..
“Kalite” derseniz, işte kalite!
Taksim’de “Gezi Zekâlı”lar ne kadar “espri” yeteneğine sahipse, Ankara’da da Oktay Vural, o kadar esprili konuşmuş!.. Tamam, Hüseyin Çelik’in sözleri “haddini aşan” sözlerdi ama Oktay Vural’ın cevabında da; estetikten, seviyeden, kaliteden eser yok!.. Açık söyleyeyim; bu sözler, “kahvehane atışmaları”nda bile söylenmez!.. Sayın Bahçeli; Oktay Vural’ın ağzına bir “arıtma cihazı” taktırsa hiç fena olmaz...
Neyse, “Kem söz sahibine aittir” diyelim ve kapatalım mevzuyu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi