Ramazana ramazan olmak 2
Geçen gün dedik ki dostlarım, Osmanlılar Ramazanda öyle bir “Ramazan insanı”olurlardı ki, tek tek “Yürek adam”a ve “Vakıf insan”a dönüşürlerdi.
“Vakıf insan” demek, varlığını hayırla bütünleyip elinde olanı elinde olmayana yansıtan insan demektir. “Yürek Adam” ise cennetini yüreğine kuran insandır!”
Ve “Ramazan insanı” olmanın ilk özelliğini, “Gönül kapılarını açmak” olarak izah etmiştik…
Sıra ikinci maddeye geldi…
2. Madde: Evini açmak…
Ramazan akşamlarında zengin konaklarının mutfakları imsak saatine kadar kapılarını kapatmaz, kim gelirse gelsin, dini, diyaneti, siyaseti, memleketi, milliyeti sorulmadan karınları doyurulur, giderken de ellerine bir hediye tutuşturulurdu: Bu hediyenin adı “diş kirası”ydı.
Bu konuda konak sahipleri müthiş bir rekabet içinde olurlardı. Çünkü daha fazla hediye verenin evine daha çok konuk gelirdi... Amaç daha fazla konuk ağırlamak, daha çok insana yardımcı olmak ve daha fazla sevap kazanmaktı.
Her misafirin on rızıkla geldiğine, birini yiyip dokuzunu bıraktığına inanmışlardı.
3. Madde: Elini açmak...
Yardımsever ve misafirperverdiler. Garipleri kollar, yetimlere yardımcı olurlardı…
Düşünün ki, bir iftar sonrası şehrin zengin Müslümanlarından biri fakir mahallesine gidiyor…
Bakkala giriyor ve borç defterini (zimem defteri) açmasını istiyor.
“Topla bakalım” diyor “birinci sayfadan onuncu sayfaya kadar olan tüm borçları…”
Borçluların ne dinini, ne milliyetini, ne siyasetini, ne kıyafetini soruyor. Bakkal topluyor: “On altın?”
Adam bakkala on altını ödüyor. Kimisi Müslüman, kimisi Hıristiyan, kimisi Musevi, tanımadığı onlarca kişiyi borçtan kurtarıyor.
Adam bakkaldan çıkmak üzereyken, bakkal soruyor:
“İsminizi bağışlar mısınız?”
Adam gülerek cevap veriyor:
“Adım Abdullah! (Allah’ın kulu anlamında). Kardeşlerimin borçlarını ödemeye geldim. Hepsine birer birer selamlarımı söyle. Bana lütfen dua buyursunlar.”
Bu kadar…
Sonsuz bir tevazu ve sınırsız bir sevinçle sokağa karışıp gidiyor…
Böylece, Âlişan Efendimizin, “Sağ elin verdiğinden sol el haberdar olmamalı” fermanı doğrultusunda “kardeşliğin” gereği yapılıyor…
Ne borçlu borcunu ödeyen adamı, ne borcu ödeyen adam borçluları tanıyor. Aralarında bir minnet bağı oluşmuyor. Hayatın hiçbir safhasında başa kakma olayı yaşanmıyor.
4. Dilini açmak…
Bol bol Kur’an okumak, Allahı zikretmek, Peygamber Efendimiz’e salât ve selamda bulunmak, diğer insanlara güzel sözler söylemek…
Ne dersiniz dostlarım, biz de “Ramazana ramazan” olamaz mıyız?..
Biz de “Yürdek adam”a, “Vakıf insan”a dönüşemez miyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.