Huu, duydunuz mu... Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam olmuş!
1593-1634 yıllarında Sultanahmet’te doğup-yaşayan Bekri Mustafa’nın adını, herhalde duymuş olmalısınız...
Onun, kendini genç yaşında “içki”ye verdiğini, “gece-gündüz içtiği” için Bekri namıyla ün yaptığını ve 41 yaşında öldüğünü belki bilmezsiniz ama, Bekri Mustafa’nın “imam” olma hikâyesini herhalde bilirsiniz.
Efendim, hikâye şöyle:
Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede “Küçük Ayasofya Camii”nin önünden geçmektedir... O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur.
Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı “hoca” zannederek namazı kıldırmasını söylerler.
“Yok, ben hoca değilim” dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler.
Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar.
Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar:
“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...” dedim.
BAYRAKÇI, KAHRAMAN OLDU!
Hikâye böyle...
Peki, ben bu hikâyeyi niye anlattım?.. Çünkü efendim, ortalık “Bekri Mustafa”larla dolu...
Herkes “imam!”
Herkes “kahraman!”
Herkes “devrimci!”
Ve herkes “analist!”
“Bayrak sattığı için tutuklandığı” iddia edilen Ali Sarıçiçek bile bir “kahraman” oldu, iyi mi?..
Bayraklaştırılmasında, “Alevi bir vatandaş” olmasının payı da var mıdır, bilmiyorum...
Gerçi “kahraman” mı olduğu, yoksa “medya maymunu” mu olduğu tartışılır ama hadi hevesini kırmayalım;
“Kahraman oldu!”
Serbest bırakıldıktan sonra, bir “medya maymunu” olarak, cezaevi önünde oynattılar ama, biz yine de, ona “kahraman” diyelim...
Malûm, kendisine göre;
“Biber Gazı”ndan kaçmak için “bayrak satışı”na ara vermek isterken, polis tarafından gözaltına alınmış...
Diyormuş ki;
“Bayrak satarken hayatım karardı!”
Ali Sarıçiçek adlı “bayrak satıcısı”nı göklere çıkaran, allayıp-pullayıp “kahramanlaştıran” medya, acaba şunu niye sormaz;
“Bu adam bayrak satarken mi gözaltına alındı, yoksa TOMA’nın önüne yatarken mi?.. TOMA’nın hareketini engellemek isteyen acaba kimdi?”
Sonra, bu adam bu kadar “masum” ise; 2005, 2006, 2007, 2009 ve 2011’de Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Kayseri 6. Asliye Ceza ve 1. Sulh Ceza mahkemelerinde niye yargılandı acaba?..
Yoksa, bu adam; gösterilmek istendiği gibi “masum” biri değil de, “sabıkası kabarık” bir adam mıdır?..
Akit’in dediği gibi; “bayrak satıcısı” değil de, “suçun bayraktarı” mıdır?..
Meraklılarına söyleyeyim;
“Bayrak satıcısı”ndan ziyade, “suçun bayraktarı” olan Ali Sarıçiçek adlı vatandaşla ilgili “sabıka dosyalarının numaraları” elimde...
İsteyene fakslayabilirim...
Ona, her şey deyin,
Ama “masum” demeyin!..
Hele hele;
“Kahraman” muamelesi çekmeyin!..
Vaziyet ortada;
Bekri Mustafa ne kadar “imam” ise, Ali Sarıçiçek de o kadar “kahraman”dır!..
Ali Sarıçiçek’in “kahraman” muamelesi gördüğü bir “sol”un durumu, gerçekten acınacak haldedir!..
Demek ki;
Ellerinde “malzeme” kalmamış!..
BU ADAM HALK TV’NİN BAŞINDA!
Bakmayın, yazıya Ali Sarıçiçek’le girdiğime... Aslında, sizlere Halk TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün’den söz edecektim...
29 Ekim 1962’de Giresun’da doğan, gazeteciliğe 1986 yılında Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’nda başlayan Hakan Aygün, değişik televizyon ve gazetelerde çalıştı...
Şu anda, CHP’nin Halk TV’sinde Genel Yayın Yönetmeliği yapıyor.
Öyle bir “Halk TV Genel Yayın Yönetmeni” ki; “Bekri Mustafa’nın Ayasofya’ya imam olmasından” hiç farkı yok!
Niye mi?..
Bakın anlatayım:
Efendim, işbu Hakan Aygün, geçtiğimiz Çarşamba günü Halk TV’de Ece Zereycan’ın programında öyle “derin analizler”(!) yaptı ki; CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ezan” ile “salâ”yı birbirine karıştırması ve dahi “ezan okunmadan iftar(!) açması” olayı, onunkinin yanında solda sıfır kalır...
Evet, evet;
Halk TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün, geçtiğimiz Çarşamba günü, büyük bir gafa imza attı...
Mısır’da askeri darbeyle devrilen Müslüman Kardeşler’in yani “İhvan-ı Müslimin”in durumunu değerlendiren Hakan Aygün, İhvan’ın kurucusu Hasan El Benna ile “Haşhaşiler”in lideri Hasan Sabbah’ı birbirine karıştırınca komik analizler ortaya çıktı.
Hakan Aygün;
İhvan’ın kurucusunun “Hasan El Sabbah” olduğunu iddia ederek, Mısır’ın “İhvan”ı ile “Haşhaşiler”i birbirine karıştırdı.
Hakan Aygün’ün ifadeleri şöyleydi:
“İşte Müslüman Kardeşler. Geçmişi belli... Hasan El Sabbah ile başlıyor... Dünyaya ‘suikast’ sözcüğünü armağan eden bir örgütlenmedir Müslüman örgütler... Adları, ‘Haşhaşi’den gelir, ‘assassination’ olarak İngilizce’ye geçmiştir... Haşhaş nedir?.. ‘Haşhaşi’ demelerinin nedeni, haşhaş çekerek, suikastlara giden bir ilk İslamcı terörist suikastçı örgütlenme diye bakabiliriz, aynı zamanda buna... Ve o ‘Haşhaşi’den ‘assassin’ gelmiş ve dünyaya ‘suikast’ sözcüğünü, ‘assasination’ı aslında bu örgüt, yani Hasan El.. Buranın kurucusu armağan etmiştir.”
Görüyorsunuz değil mi, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün’ün yaptığı “derin analiz”i?..
Güler misiniz,
Ağlar mısınız?..
Yoksa Hasan Sabbah’a mı bırakırsınız?..
HANGİ BİRİNİ DÜZELTECEKSİN?
Şu hâle bakın;
Adam “27 yıllık gazeteci” ve şu anda “Halk TV’nin başında” ama, “Hasan el Benna” kimdir, “Hasan Sabbah” kimdir, bilmiyor!..
Bilmemek, elbette ayıp değil...
Ama, bir insan “bilmediği” bir konuda “ahkâm“ kesmeye, hele hele “analiz” yapmaya kalkarsa, sadece ve sadece “komik” olur!..
O kadar “zırcahil” ki;
Hasan Sabbah’ın 1035’te doğup, 1124’te öldüğünden, Hasan el-Benna’nın ise 1906’da doğup, 1949’da vefat ettiğinden haberi yok!..
Ve yine o kadar “zırcahil” ki; Hasan el-Benna’nın “Mısırlı” olduğundan, Hasan Sabbah’ın ise “İran tarafında” yaşadığından habersiz!..
O kadar “zırcahil” ki;
Hasan el-Benna’nın “Sünnî” olduğunu, Hasan Sabbah’ın ise “Şii” olduğunu dahi bilmiyor!..
Bilmediği konuda da “ahkâm” kesiyor, “analiz” yapmaya kalkıyor!..
Ben, ne diyeyim şimdi?..
Demek oluyor ki;
Bekri Mustafa, Ayasofya’ya nasıl “imam” oldu ise, Hakan Aygün’ü de Halk TV’nin başına “Genel Yayın Yönetmeni” yapmışlar!..
Gerisini ne siz sorun,
Ne de ben söyleyeyim!..
KAPİTALİZMİN SİMGESİ VE!..
Madem “Bekri Mustafa”dan açtık konuyu, o halde İhsan Eliaçık’ın “imam”(!)lığı ile devam edelim...
Yeni Şafak’tan Salih Tuna’nın İhsan Eliaçık’la ilgili yazısını okuyunca, “kola şişesi” geldi aklıma...
Salih Tuna, “İhsan Eliaçık ve müritleri”(!)ne seslenip, demiş ki;
“Rahmetli felsefe hocamız Buud Hayri Bey’e bir gün, ‘Hepimiz Ebu Zer’iz’ modunda bir şeyler demiştik de, masamızın üzerindeki kolalara bakıp, ‘Ama evladım, Ebu Zer sizin gibi salak değildi...’ demişti.
Sizi görseydi acaba ne derdi?”
Salih Tuna, bu “kola”lardan söz edince, “acaba” dedim; “İhsan Eliaçık’ın da bulunduğu sofrada Coca Cola şişesinin baş köşede oturduğu” iftarı biliyor mu?..
Biliyor veya bilmiyor, onu bilemem...
Ama ben o “Coca Cola” şişesinin fotoğrafını gördüm...
Efendim; “Kapitalist bir işadamı” tarafından desteklenen işbu “Antikapitalist”(!) İhsan Eliaçık, geçtiğimiz günlerde Sarıgazi Cemevi’nde verilen bir iftar yemeğine katılmış!..
“Namaz” için “ritüel” diyen İhsan Eliaçık, Sarıgazi Cemevi’ndeki “sazlı-türkülü ayin” için demiş ki; “Cem ibadeti!”
Lütfen dikkat;
Eliaçık’a göre, namaz “ritüel”dir ama Cem ayini “ibadet”tir!..
Bunu yazın bir kenara ve buyrun, oturun Cemevi’ndeki “iftar sofrası”na...
Aaa, o da ne?..
Hemen herkesin diz çökerek ve bağdaş kurarak oturduğu “yer sofrası”nda bir “Coca Cola” şişesi!..
Eee, ne var bunda?..
“Coca Cola içmek suç mu?”
Elbette değil!..
Ama, İ. Eliaçık’ın bulunduğu bir sofrada “Coca Cola” bulunursa, adama sorarlar;
“Sen ne biçim antikapitalist birisin ki, oturduğun sofranın baş köşesinde Amerikan kapitalizminin simgesi Coca Cola duruyor?”
Öyle ya;
“Amerikan kapitalizmi”nin simge ürünleri McDonald’s’tır, CNN’dir, Marlboro’dur ama en önemli simge Coca Cola’dır!..
Şu garabete bakın ki;
“Amerikan kapitalizmi”nin simgesi Coca Cola ile “Antikapitalist Müslüman”(!) İ. Eliaçık aynı sofrada!..
Buyur, buradan yak!..
NE GÜNLERE KALDIK?
Atalarımız boşuna dememiş;
“Bekri Mustafa, Ayasofya’ya imam olmuşsa, gerisini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim!”
“Suçun bayraktarı” Ali Sarıçiçek’in, sırf “Alevi” olduğu için solcular tarafından “kahraman” ilân edildiği, Hakan Aygün’ün “Halk TV’ye Genel Yayın Yönetmeni” olduğu, “Coca Cola’lı sofrada” oturan İhsan Eliaçık’ın da “antikapitalist” geçindiği bir ülkede; benden de iyi bir “şimendifer” olur herhalde!..
Vah ülkem, vah!..
Kimlerin eline kaldın?!?..
Güleriz, ağlanacak halimize!..
Parası olmayana kredi kartı veriyorlar mı?
Emin Çölaşan-Uğur Dündar-Necati Doğru’nun gazetesi Sözcü’de, “kıt zekâlı”lığa dair çok önemli bir örnek verilmiş... İnsan, bu örneğe bakınca; “Bir insanın zekâsı ancak bu kadar kıt olabilir” demekten kendini alamıyor.
Sözcü’nün önceki günkü başlığı şöyleydi: “Milletin cebinde para mı var ki, kredi kartı kullanmasın.”
Evet, başlık bu... Zekâları o kadar “kıt” ki; birinin çıkıp şöyle soracağını hiç düşünmemişler;
“Kredi kartını bedava mı veriyorlar ki, millet onu kullanıyor?”
Ulan, cebinde “para” yoksa, sana niye “kredi kartı” versinler?.. Paran varsa da, neyi kullanırsan kullan!.. Ama, atalarımızın; “Ayağını yorganına göre uzat” dediği gibi; “kazandığından çok harcar” isen, bu bankalar, o zaman adamın anasını ağlatırlar!.. Erdoğan’ın, “Kredi kartı kullanmayın” demesi bundan...
Haa; bir çift söz de Emin Çölaşan’a: Merak ediyorum, Tayyip Erdoğan mı daha zengindir, Emin Çölaşan mı?.. Bence, ikincisi!.. Çünkü, Erdoğan’ın “9-10 milyon dolar para”sının olduğunu sanmıyorum!