Doğu Türkistanlılar Ümmet Dışında Mı?
Elli yıldır ‘Sincan Özerk Bölgesi’ diye lanse edilen üç bin yıllık Türkistan, dünyada iplerin çoktan koptuğu istisnai yerlerden biri haline gelmiş durumda…
İnsanlık düşmanlarının iş başında olduğu coğrafyalardan biri olan Çin’in sistematik bir soykırıma tabi tutuğu Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de, 5 Temmuz 2009’da resmi rakamların çok üstünde, binlerle ifade edilen çoluk çocuk kadın yaşlı ayırt edilmeden yapılan cinayetler, idamlar, kayıplar ve sürgünlerle müthiş bir trajedi yaşanmıştı…
Olayların zirve yaptığı o dönemde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Türkistan'daki olayların vahşet boyutuna vardığını ve olayların bir an evvel engellemesi ve sorumlularının adalet karşısında hesap vermesi gerektiğini kaydetti. Erdoğan ayrıca olayı Türkiye'nin geçici üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne taşıyacaklarını duyurmuştu... Olayların "iç meselesi" olduğunu savunan ve konseyde veto hakkı bulunan Çin, Türkiye'nin bu girişimine karşı çıktığını açıkladı. Erdoğan, birkaç gün sonra İtalya'da düzenlediği bir basın toplantısında Çin'deki ölümler hakkında "adeta bir soykırım yaşanıyor" ifadesini kullanmıştı.
Fakat aynı gün Dışişleri Bakanlığı Türkiye'nin Çin ile ilişkilerine çok önem verdiğini belirtilerek ve "Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyeti yoktur, olmamıştır" şeklinde açılama yapmıştı.
Dün Çin’in “iç işlerine” karışmak gibi niyet olmadığını ifade eden Türk Dışişleri Bakanlığı, bugün yeniden tırmanan olaylar ve Doğu Türkistan’da Çin tarafından yapılan zulümler hakkında Çin’in “iç işlerine” karışmak gibi bir niyeti olmadığını anlamsız pasifliği ile ispat ediyor! Ortadoğu’da birçok ülkenin göbeğinde yaşanan olaylara direkt müdahil olan, hatta müdahil olduğu ülkelerin “bu bizim kendi iç meselemiz sen karışma” uyarılarına aldırmayan Türkiye, Doğu Türkistan’dan yükselen feryatlar karşısında Çin’in zulümlerine “dengeler adına” sessiz kalıyor maalesef… Hatta 2012 yılı Türkiye’de “Çin yılı” olarak ilan ediliyor
Neymiş bu dengeler? Türkiye’nin İran'ın nükleer programı, Filistin- İsrail sorunu, Afganistan, Irak gibi konulara bakışı Çin ile örtüşüyormuş… Çin, Mavi Marmara saldırısında Türkiye'yi destekleyen ilk BM Güvenlik Konseyi daimi üyesiymiş. Ayrıca uluslararası denizcilik örgütü, UNESCO ve insan hakları komisyonu toplantılarında da Türkiye ile örtüşen politikalar izlemiş... ABD stratejik ortaklığında tehlike anında camın kırılıp ziline basılması gereken, ABD’ye karşı “bak üstüme gelme yoksa bu eksene kayarım” denge oyunun Rusya’dan sonra ikinci küresel oyuncusuymuş!
Türkiye’nin bu pasif ve gaz almaktan öte bir şeye yaramayan politikalarını en iyi Çin'in olayları başlatmakla suçladığı Rabia Kader vermişti. "Ankara’nın tepkisi sizce yeterli miydi?" şeklinde sorduğu bir soruya şöyle basit bir cevap vermişti: "Ankara’nın bu konuda ne dediğini duymadık bile..."
Hadi diyelim ki bu iş devletler boyutunda böyle oluyor; dengeler güdülüyor, maslahatlar ve menfaatler masaya yatırılıyor… Peki, yeryüzündeki Müslümanlara ne oluyor? Türkiye’de ki Müslümanlara ne oluyor?
Kitle iletişim çağında, bilgiyle insan arasında engellerin en minimuma indirildiği bu çağda, Bir dünyaya kulak kesilirken başka dünyalara sağır kesiliyoruz!
Doğu Türkistan halkı yıllardan beridir Çin’in ekonomik ve sosyal sömürülerine karşı önemli bir direniş sergiliyor. Demografik yapıyı değiştirmek yoluyla asimilasyon politikası yürütmek, cinayetler işlemek, insanları özgürlüklerinden kısıtlamak, inançlarını yaşamaya izin vermemek gibi suçları kim işlerse işlesin mazlum ve mağdurlara aynı duyarlılıkla yaklaşamıyoruz…
Biz yıllardır uluslar arası örgütlerin Müslümanların zulme uğramaları karşısında duyarsız davranmakta olduğunu kınıyoruz ama milyarlarca Müslüman bir araya gelip ortak bir ses ve tavır ortaya koyup caydırıcı olamıyoruz! BM den sonra dünyanın en geniş tabanlı uluslararası teşkilatı olan İslam Konferansı Örgütü(İKÖ) hakkında “acaba daha güvenli ve refah İslam dünyası için, elinde imkân olduğu halde neleri yapmıyor?” sorusu tüm Müslümanlara sorulsa İKÖ yüz kızartıcı cevaplarla karşı karşıya kalır!
İdeolojik düşünce kalıpları, cemaat, cemiyet, fırka veya farklı aidiyetlere “kafaların ve vicdanların kiraya verilmesi” maalesef adaletsizliğe ve çifte standarda yol açıyor. Kimi Müslümanlar Ortadoğu’da ki mağduriyet ve mazlumiyet alanlarına odaklanıyor ve ümmetin tüm alakasını oraya manipüle etmeye çabalıyorken, başka coğrafyalardaki dram ve trajedilere ise “aynı alaka ve hassasiyeti” göstermiyor… Kimi Müslümanlar ise, Orta ve Uzak Asya orijinli Müslüman kardeşlerimize kilitleniyor başka coğrafyalarda ki mağduriyet ve mazlumiyet alanlarına aynı alaka ve hassasiyeti göstermiyor. Bir kısım sol görüşlü kitlelerde, insanlar üzerinde nükleer deneyler yapacak kadar vahşileşen gözü dönmüş Çin ile aynı siyasi görüşe sahip oldukları için çıt çıkarmıyor!
Teşbihte hata olmazmış: Birkaç çocuğu olan bir babanın, sadece bir çocuğuna kıymet verdiğini ve bu müstakil kayırmanın diğer çocuklarda hissettirdiği mahzunluğu ve kırgınlığı düşünün… İşte tamamen bu teşbihteki tabloya dikkat çekmek istiyorum.
Bizim inancımıza göre zulüm nereden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa yapılsın tepki koymamız ve mani olmamız gerekiyor. Bu konuda mazlumun İslam olması da gerekmiyor. Ortada bir zulüm varsa ve bir mazlum varsa, Müslüman; ırk, din, aidiyet, meşrep vs detaylara takılmadan fiili olarak zalime “dur!” demek zorundadır.
Efendimiz (SAV) müthiş bir benzetme ile Müslümanların nasıl bir tavır ve duruş sergilemeleri gerektiği konusunda son noktayı koymuştur: Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır.
Allah Kuran'da " Bütün bunlarla birlikte, (unutmayın ki) hakkı inkâra şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de birbirinizle öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baş gösterecektir” (Enfal 73) ayetiyle yeryüzünde bozgunculuğun son bulması için iman edenlerin birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiğini bildirmiştir. Tüm Müslümanlar bu emre uymakla sorumludur.
Hülasa,
Doğu Türkistan’da Müslüman olmak hiç de kolay değil!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.