Bugün 24 Temmuz: Lozan unutulur mu?
Unutulamaz! Asla unutulmaması gerektiğini çevremizde olup bitenler her dakika hatırlatıp duruyor!
Lozan “Türkiye’nin milletlerarası kuruluş belgesi” olarak kabul ediliyor. Başka neyin belgesi? Bugün sadece bizi veya bölgeyi değil, bütün dünyayı ilgilendiren kangren olmuş çözümsüz meselelerin başlangıç noktası “Lozan”dır desek mübalağa olmaz.
Osmanlı Devleti’nin bu devleti teşkil eden halkların kararı olmaksızın masa başında yıkılması! İşin ustaca merkez ülke Türkiye’ye ihale edilmesi! 24 Temmuz 1923’ten beri ısrarla “çözümlerin çözümü budur!” denilmesine rağmen problemlerin, husumetlerin, çatışmaların, savaşların sonunun bir türlü gelmemesi...
Hadi Türkiye’nin müstakilliği, bağımsızlığı Lozan’la tanındı. Bunu bir an için doğru kabul edelim. Fazla uzağa gitmeyelim: Suriye, Irak, Filistin, Lübnan ne oldu?
Suriye Türkiye’ye Fransız kaldı, Irak ise İngiliz!
Her iki ülke bu emperyalist devletlerin “manda”sına verildi. Yani, kendilerini idare edemeyecekleri için coğrafya dışı sömürgeci devletlerin himayesi... Sonra da bağımsızlık! Ne “bağımsızlık” ama!
Lübnan Osmanlı’nın son döneminde özerk ve özel bir statüye sahipti. Hıristiyan nüfusunun hafif ağır basması yüzünden ayrı bir devlet haline getirildi. İslâm arzı olarak bilinen bir coğrafyada, Kudüs’ün burnunun dibinde Hıristiyan ağırlıklı bir ülke! Haçlı asabiyetini bunun ne kadar tatmin ettiğini tahayyül edebilirsiniz!
Gelelim, çözümsüzlüklerin ana kaynağına, asıl fitne ve fesatın başına!
Ortadoğu’da, Doğu Akdeniz’de Hıristiyan ülkeye bir de “Musevî” komşuya ne dersiniz?
Lübnan’ın güneyinde, Alevi Devleti’ni de eklerseniz, manzaranın tadından yenmeyeceğini fark edersiniz. (Tabii bu “alevî” devletinin bizdeki alevilikle kavram ve inanç olarak hiçbir alâkasının bulunmadığını da hatırlatalım.) İşte bugün çözülmezliği gittikçe pekişen Suriye meselesinin kaynağı olan bu Fransız icadı “Alevi devleti”dir. Mandacı ülke Fransa Nuseyrileri kullanarak Suriye’de böyle bir yapılandırmaya baş vurdu. Sonra yürümedi, Suriye’ye katıldı. Fakat, bu ayrıcalıklı topluluk, baba Eset’le bütün Suriye’ye hâkim oldu. Şimdi o hakimiyeti elden bırakmamanın inat savaşı sürüyor. Eğer yavru Esed, Suriye’yi kendi memleketi olarak görse idi, bu kadar şiddetle tahrip etmezdi! O güzelim dünya medeniyet mirası eserleri hunharca yıkmazdı.
Filistin’den söz edemedik... Aslında başından beri ondan söz ediyoruz! “Bütün bunlar, Filistin’de İsrail devletinin kurulması için idi” desek, yanlış olmaz!
Osmanlı Devleti yıkılmazsa, İsrail kurulamazdı! Osmanlı Devleti bütün milletlerarası hukukuyle, maddî ve manevî tesir alanlarıyla ortadan kaldırıldı. Ancak bunun üzerine, Filistin’de adım adım Yahudi yerleşmeleri genişletildi ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra zamanı geldiği düşünülerek İsrail kuruldu. Kuruluştan itibaren, Filistin aleyhine genişlemesini sürdürdü. Son parçaların siyonizme kazanılması için çok az kaldı!
Lozan barış getirmedi, yüzlerce yıllık barışı berhava etti! Gerçek adıyla “Yakın Şark İşleri Konferansı” batı emperyalizminin bir meydan okumasıydı. Dünya çapında sosyal mühendislik uygulamasıydı. Avrupa kendi açısından “Şark meselesi”ni çözdü, fakat bölgeyi ve dünyayı çözümsüzlüğe, kaosa sürükledi.
Peki ya Lozan’da kazandığımız ilan edilen büyük zafer?
Neyin zaferini kazandık Allah aşkına?
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar ve yönetenler Lozan’ı büyük bir Türk zaferi olarak takdim ederken, 3 Ekim 1923’de açılan İngiliz İmparatorluk Kongresinde İngiliz Başvekili Stanley Baldwin şunları söylemektedir: “Bu andlaşma, İngilizlerin esaslı menfaatlerini korumakla kalmayıp aynı zamanda yakın şarkda ekseriyetle bozulan çok sayıda ırk ve din menfaatlerinin bağdaştırılmasına kaynak olacak, devamlı bir sükunet teminine ve ikdisadî vaziyetin ıslahına yardım edecektir. İngiliz itibarını korumak için takib edilecek yegâne yol budur.”
İngilizler itibarlarını hakkıyla korudular, geri kalanların canı cehenneme!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.