90. yılında Lozan... Musul, Kerkük ve Batum’u nerede kaybettik?
Aslında, bu konuya hiç girmeyecektim... Çünkü, “didiklemedik” bir tarafını bırakmadım... Hemen her “yıldönümü”nde farklı bir boyutunu ele alan yazılar yazdım... Bu yüzden de; “Nasıl olsa herkes biliyor” deyip, bu yıl “yazmamaya” karar vermiştim...
Ne var ki;
Arkadaşlarım, “Coca Cola reklâmla-rı”nı örnek gösterdiler...
Dediler ki;
“Coca Cola’yı da herkes biliyor... Ama, onlar; her gün, her saat reklâm veriyor televizyonlara!.. Peki, herkes bildiği halde, niye durdurmuyorlar reklâm bombardımanını?.. Durdurmuyorlar; çünkü, her gün, her saat, her dakika ve hatta her saniye yeni çocuklar doğuyor!.. Adamlar sürekli reklâm yapıyorlar ki, yeni nesil de haberdar olsun Coca Cola’dan!”
Haklı ve isabetli bir teşhis!.. Doğrusu, işin bu yanını hiç düşünmemiştim...
Gerçekten de;
Coca Cola’nın “hedef kitlesi”ne her saniye “yeni çocuklar” eklendiği gibi, “Akit’in okuyucu kitlesi”ne de, her gün “yeni gençler” katılıyor!..
O halde;
“Bunu ben yazdıydım” deyip geçmek olmaz!..
Yazacaksın!..
Yine ve yeniden yazacaksın!..
Hem, ne demişler;
“Mermeri delen; suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir!”
“Sürekli” yazacaksın ki;
“Nato mermer, nato kafa”lar bile delinsin ve içlerine “gerçeğin ışığı” süzülsün!..
Evet, evet, “ikna” oldum!..
“Yeniden” yazacağım Lozan’ı!..
Yazacağım ki;
Rahmetli Mustafa Müftüoğlu ağabeyin ifadesiyle, “Yalan Söyleyen Tarih”in yerine, “gerçek tarih” geçebilsin!..
90. YILINDA LOZAN MESAJLARI
Efendim, bugün 24 Temmuz. Yani, “Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümü”.
Böyle günlerde, “mesaj bombardımanı” yaşanır!.. Kimi de, “demeç verme kuyruğu”na girer!..
Yine öyle oldu... Kimi “mesaj” yayınladı, kimi de “demeç” verdi...
Şimdi, bunlardan bir demet aktarmak istiyorum sizlere:
l “Lozan Barış Antlaşması’yla bağımsızlığımız ve egemenliğimiz uluslararası alanda tescil edilmiştir.
l 24 Temmuz 1923 tarihi, Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyen siyasetin resmen yenildiği tarihtir... Lozan’da atılan imza da; Sevr’i çöp tenekesine atan ve tarihin çöplüğüne gömen imzadır... Unutulmamalı ki, Lozan milletin, Sevr ise hanedan ile mütareke matbuatının eseridir. Lozan’da atılan imza Türk milletinin, Anadolu halkının ve onun gücüne inanan aydınların, önderlerin, onlarla el ele veren insanımızın attığı imzadır. Onların kararlılığı, bağımsızlığa ve özgürlüğe olan inancını yansıtmaktadır.
l Lozan, bağımsızlığı ve onuru için yedi düvele meydan okuyan, bu uğurda yüz binlerce şehit veren Türk milletinin haklılığının tarih huzurunda kayıt altına alınmasının belgesidir.”
KERKÜK GİTTİ, MUSUL GİTTİ!
Bu “mesaj”lar üzerine hiçbir “yorum” yapmak istemiyorum...
Ancak, gördüğünüz gibi;
Mesajların “ortak paydası”nda, bu anlaşma ile “bağımsızlık, özgürlük ve egemenlik” kazandığımız vurgusu var!..
Peki, “gerçek” ne?..
İzninizle, yorumu da “başkası” yapsın... Buyrun, Cumhuriyet’ten Ali Sirmen’in, 25 Temmuz 2006’da yazdığı yazıyı tekrar okuyalım:
“Bütün uluslararası anlaşmalar gibi, Lozan’a da zafer veya bozgun diye bakmamak gerek. Önemli olan verilen ödünlere karşılık, esas istediğimizi elde edip etmediğimizdir.
Türkiye, Lozan ile Misakı Milli sınırları konusunda tam istediğini alamadı. Musul, Kerkük gitti; Hatay ise daha sonra sınırlarımız içine katıldı.
Azınlıklar bölümünde Patrikhane konusunda istenen sonuç elde edilemedi.
Boğazlar üzerindeki egemenliğimiz Lozan ile değil, Montrö ile sağlandı.
Kapitülasyonlar konusunda istediklerimizi elde ettik, ama altı yıl süreyle gümrüklerimize öyle sınırlamalar getirildi ki çok büyük güçlükler çektik ve sürenin bitiminde de zaten 1929 bunalımı ile burun buruna geldik.
Ama bütün bunlara karşın Lozan antlaşması, tam bağımsız, demokratik ulus devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin can bulmasını sağladığı için olumluydu ve bu amaca yönelik olarak imzalandı. Bilânço yaparken Lozan’a böyle bakmakta yarar vardır, bu açıdan Lozan bizim için bir başarıdır.”
BATUM VE KIBRIS DA GİTTİ!!
Görüyorsunuz ya;
“Misak-ı millî sınırları” dahilinde tam istediğimizi alamamışız..
“Kerkük” de gitmiş “Musul” da!..
“Patrikhane” konusunda da, istenen sonuç elde edilememiş!..
Eee!.. Bütün bunlara rağmen, Lozan, yine de “başarı”ymış!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu, nasıl “başarı”dır ki, “taviz üstüne taviz” verdiğin halde, “eline geçen bir şey” yok!..
Hani, var mı?..
Düşünün hele;
Çömelip, “def-i hacet” yapacak kadar bile bir “toprak parçası” kazanamadığımız halde, Kerkük gitmiş elimizden, Musul gitmiş!..
Sadece onlar da değil;
“Diğer gidenleri” de, şöyle sıralayalım:
l Misak-ı millî sınırları içinde olan Batum Lozan’da bırakıldı.
l Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti tarafından İngiltere’ye sipariş edilen savaş gemilerinin, milyonlarca Osmanlı altını tutan ve peşin ödenen parası İngilizlere bırakıldı.
l Lozan Antlaşması ile Kıbrıs adası İngiltere’ye terkedildi; ayrıca burada yaşayan Türklerin İngiliz vatandaşlığına geçmesi, İngiliz vatandaşı olmak istemeyenlerin Türkiye’ye göç etmesi kararlaştırıldı. Bu madde uyarınca, 8 bin Türk, -o döneme göre çok büyük bir rakam- Türkiye’ye göç etti.
l Burnumuzun dibindeki 12 Ada İtalyanlara bırakıldı.
“YA İNGİLİZ VATANDAŞI OLUN, YA DA!”
Bu “tarihî gerçekler” ortadayken, CHP’liler de kalkmış; “AKP iktidarının da paylaştığı teslimiyetçi anlayışın, Türkiye’yi Lozan anlayışından uzaklaştırdığını” iddia ediyor!..
El insaf!..
“Kıbrıs’ı İngiltere’ye bırakan” anlaşma, Lozan’da imzalanmadı mı?.. Altında, daha sonra CHP Genel Başkanı olan İsmet İnönü’nün imzası yok mu?..
Neymiş; “Lozan milletin, Sevr ise Hanedan’ın eseri”ymiş!..
İyi de;
“Kıbrıs’ı İngiltere’ye bırakan imza” kimin?.. “Milletin” mi, yoksa “İnönü Hanedanı”nın mı?..
Hayır, “AK Parti’yi savunmak” gibi bir niyetim yok... Ama, “AK Parti’nin teslimiyetçiliği”nden dem vurup da, “İnönü’nün peşkeşçiliği”ni gizlemeye çalışmak, pek dürüstçe gelmedi bana!..
Şu hâle bakın;
Kıbrıs, “İngiltere’ye terkedilmekle” kalmamış, oradaki “Türk vatandaşları”na denilmiş ki;
“İsterseniz İngiliz vatandaşı olabilirsiniz!.. Eğer İngiliz vatandaşı olmak istemiyorsanız, Türkiye’ye göç edebilirsiniz!”
Etmişler!.. “İngiliz vatandaşı” olmak istemeyen; o günün şartlarında “çok büyük bir rakam” olan 8 bin Türk, Türkiye’ye göç etmiş!..
Peki, bu kararın altında kimin imzası var?.. Nerede imzalandı bu “teslimiyet” anlaşması?..
Elbette Lozan’da!.. Altında da, “CHP’lilerin Milli Şef’i ve genel başkanı İnönü”nün imzası var!..
Hayır, o imza “Türk milletinin imzası” değildir baylar, “İsmet İnönü Hanedanı’nın imzası”dır!..
İşin doğrusunu söylemek gerekirse;
Türkiye, hem de İsmet İnönü’nün imzasıyla, 24 Temmuz 1923’te gözden çıkardı Kıbrıs’ı!..
Evet, “bugün” değil, “o gün” teslim etti Kıbrıs’ı!..
Varsa aksini iddia eden; “8 bin Türk’ün göçü”nü izah etsin bana!..
KORDON’DAN DUYULAN HOROZ SESİ!
Ya, “göz göre göre” verdiğimiz “12 Adalar”a ne demeli?..
Yanılmıyorsam; tarihçi ve siyasal bilimci Prof.Dr. Fahir Armaoğlu yazmıştı bir zamanlar!..
Lozan’da “imza”ları atıp, “12 Adaları” önce İtalyanlara, sonra da Yunan’a bırakan İsmet İnönü; bir gün İzmir’e gidip; “Kordon Boyu”nda yürürken, uzaklardan bir “horoz sesi” gelmiş!..
Sormuş, “Nereden geliyor bu horozun sesi?” diye.
Etrafındakiler cevap vermiş:
“Yunan’a bıraktığımız Sakız Adası’ndan!”
Şaşırmış İnönü... Demiş ki;
“Bu adalar, İzmir’e bu kadar yakın mıydı?!?”
Düşünebiliyor musunuz;
“Misak-ı Millî sınırları”ndan bile haberi olmayan, dahası 12 Adalar’ın; “horozların sesinin duyulacağı kadar yakın” olduğunu bilmeyen bir adam; Lozan’daki konferansta, “Türk heyetine başkanlık” ediyor!..
Yaşattığı “hezimet” de, hâlâ “zafer” diye kakalanıyor!..
Ne zaferi?.. Hangi zafer?.. Hani, nerede?!?
9 EYLÜL’DE DÖK, 24 TEMMUZ’DA ÇÖK!
Bir de, ikide bir, şu; “Lozan Antlaşması’nın imzalandığı koşullar”dan dem vurmuyorlar mı, işte bu “kılıf”a fena halde gıcık oluyorum!..
Yayınlanan “mesaj”ları okudunuz... Ne diyorlar orada;
“Yedi düvele meydan okuyan, bu uğurda yüz binlerce şehit veren Türk milletinin haklılığının tescil edildiği bir anlaşma!”
Doğru!.. “Yedi düvel”e meydan okuduk!..
“Yüz binlerce şehit” de verdik!..
Dahasını da yaptık:
“Emin Oktay’ın tarih kitabı”na göre;
“9 Eylül günü, Yunan’ı denize döken” de biziz!..
Döktük mü?.. Döktük!.. Yani, hem vatanı “işgal”den kurtardık, hem de “işgalci Yunan”ı denize döküp, “galip gelen taraf” olduk!..
İyi, hoş da;
Bu, nasıl “galibiyet”tir ki; “Ege’de denize dökülen Yunan” oluyor, ama “Lozan’da burnu sürtülen” biz oluyoruz!..
Benim bildiğim; “cephede kazanan” kim ise, “masaya yumruğunu vuran” da o olur!..
Yani; masada, “galibin dediği” olur!..
Peki, Lozan’da “dediğini yaptıran” kim?.. Elbette, Yunanistan!.. Hani, ballandıra ballandıra, “ardına bakmadan kaçtığını” söylediğimiz, hani “hepsini denize döktüğümüz” mağlup ülke var ya, işte o Yunanistan!..
Hani, “antlaşmanın imzalandığı koşul” diyorlar ya; “koşul” işte ortada!..
“Cephede kazanan” biz!..
“Masada kaybeden” yine biz!..
“Ege’de denize döken” biz,
“Lozan’da diz çöken” yine biz!..
Bu saçmalığı hâlâ “zafer” diye yutturuyorlar ya, gel de çıldırma!..
Çaresi yok, yazacağız!..
“Ben bunları yazdıydım” deyip, pas geçmek yok!.. Yine, yeniden ve “tekrar tekrar” yazılmalı ki, “yeni nesiller”in kafası “Lozan hurafeleri” ile doldurulmasın!..
Hiç olmazsa, şunu bilsin gençlerimiz:
Yunan’ın “dürbünle” bile göremediği 12 Adalar, bize bir “horoz sesi” kadar yakındır!..
Ve biz, onları Lozan’da kaybettik!..
Musul’u, Kerkük’ü, Batum’u kaybettiğimiz gibi!..
Ve hatta, “Kıbrıs’ı kaybettiğimiz” gibi!..
Hâlâ aksini iddia eden varsa;
“Lozan Antlaşması’nın gizli oturum tutanakları”nı açıklasın!..
22 bin 755 gün önce bugün
Bugün 24 Temmuz 2013... Bugün, “Lozan Anlaşması”nın 90. yıldönümü... Aynı zamanda, güya; “Sansürün kaldırılışı”nın yıldönümü!..
Ama, en önemlisi “CHP iktidarsızlığı”nın 22 bin 755. günü!.. Yanlış okumadınız, CHP; tam “22 bin 755 gün”dür “iktidar” yüzü göremiyor, “iktidar koltuğu”na oturamıyor, “sandık”tan iktidar olarak çıkamıyor.
Ne ilginç değil mi;
90 yıl önce bugün imzalanan Lozan Anlaşması ile, Türkiye; Kerkük, Musul ve Batum’u kaybetti!..
CHP ise, 22 bin 755 gün önce “iktidar”a veda etmiş, “iktidar koltuğu”nu kaybetmiş!..
Aslında normal değil midir?.. Sen kalk; Kerkük’ü, Musul’u, Batum’u ve hatta Kıbrıs’ı Lozan masasında kaybet, sonra da milletten bunun taltif edilmesini bekle!..
Millet enayi mi?.. “Kan”la kazanılan toprakları “içkili masa”da kaybeden bir CHP’ye niye teslim etsin ülkeyi?..
Uzun lâfın kısası;
Türkiye; CHP’nin beceriksizliği yüzünden 90 yıl önce Kerkük, Musul ve Batum’u kaybetti... Aynı CHP, 22 bin 755 gün önce de “iktidar”ı kaybetti!.. Bu milletin, CHP’yi iktidara getireceği de mümkün gözükmüyor.