Mızıkçı hocalar
Oyun başladıktan sonra, kaybedeceğini anlayınca ya da yenilince itiraz edenlere, kuralları değiştirmeye kalkışanlara 'mızıkçı' denir.
Rektör atamalarına itiraz eden üniversite hocalarının yaptığı da mızıkçılıktan başka bir şey değil.
Geçen yıl, Yüksek öğretim Kurumu (YöK) Yasası'nı çeşitli yönlerden ele alarak, acilen değiştirilmesi gerektiğini defalarca yazdım.
Başka arkadaşlar da aynı konuyu işliyor. Her bakımdan çağdışı bir yasa bu. 12 Eylül (1980) cuntasının ürünü.
" Vesayet rejimi " dediğimiz sistemin vücut bulduğu, kendini gösterdiği alanlardan biri.
Ancak mevcut YöK Yasası sayesinde bir yerlere gelmiş, mevki makam edinmiş ya da bu sistemden beklentisi olan akademisyenler sustu.
Yasanın değiştirilmesi için kıllarını dahi kıpırdatmadılar.
Ama şimdi, rektör atamaları gönüllerine göre yapılmadığı için yaygarayı koparıyorlar: Kimi iğneli demeçler veriyor, kimi istifa etmeye kalkışıyor.
Sadece mızıkçılığın değil, çifte standardın dik alası! Hatırlayalım: Eski YöK Başkanı Erdoğan Teziç, çankaya'ya sunacağı listeyi hazırlarken, birçok yüksek oy almış ismi budamış; onlar ise olup biteni ellerini ovuşturarak izlemişti.
Ayrıca eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, sadece 2 oy alan bir hocayı rektör atadığında da hiç tepki göstermemişlerdi.
Yine de bu vaveylaya kulak tıkamamak; yasanın değiştirilmesi için vesile saymak gerekir.
Terör eylemi 'görüntüden' ibaret değil ki!
Bir terör eyleminin amacını, diyelim ki bombanın öldürdüğü ve yaraladığı insanlardan ibaret sananlar var.
Yani: Terörist bombayı patlatacak. ünlü bir kişi ya da sokaktaki masum insanlar ölecek. Medya bu olayı haber yapacak. Terör eylemini yapan ve/veya yaptıranlar da mesela TV'deki görüntülere bakarak sevinecek.
Keşke mesele bu kadar basit olsaydı.
Geçmişi kısaca hatırlayalım:
- Uğur Mumcu otomobiline yerleştirilen bombayla öldürüldü. Cenazesine on binler katılarak laiklik yanlısı sloganlar attı.
- Ahmet Taner Kışlalı'ya tuzak kuruldu. O da bombanın kurbanı oldu. Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, resmi yurtdışı gezisini yarıda keserek döndü ve cenazeye katıldı. " Şeriatçılar, laikleri öldürüyor " iddiası ortalığı inletti.
- Alparslan Arslan, Danıştay'a saldırdı. öldürdüğü Mustafa Yücel özbilgin'in cenazesinde hükümet üyeleri yuhalandı, " Türkiye laiktir, laik kalacak " sloganları atıldı.
Bu tip olaylar bize şunu gösteriyor: ülkede siyasi gerginlik yaratmak isteyenler, genellikle aynı yolu izleyip " laik kesimden " birisini öldürüyor. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Yani o cinayetleri işleyenler, ortaya çıkacak tepkiyi gayet iyi biliyor. Peki, biz ne yapacağız?
Demek istediğim şu: Yukarıda örneklerini verdiğim türden terör eylemlerinin esas amacı 'öldürmek' değil. Kanlı görüntülerin medyada yer alması da değil.
Asıl büyük amaç; halkın cenazede göstereceği tepki, Genelkurmay'ın sert açıklamaları, gazetelerde çıkan yorumlar ve bunlarla birlikte bazı kesimlerin zan altında kalması.
Eğer teröristin esas amacı bu atmosferi oluşturmaksa; medya ne yapacak? Mesela " teröristler zaten bunu hedeflemişti " diyerek cenaze törenini vermeyecek mi? Genelkurmay'ın açıklamasını es mi geçecek? Mümkün değil!
Bir terör eylemini sadece " medya ve halk " denklemi içinde düşünmek olayı basitleştirmek olmaz mı?