“Millet bahçesi”nden “Şehir parkı”na
Tersaneden kalktı efe alayı
Millet bahçesinde verdik molayı…
Bu külhanbeyi türküsünü epeydir dinlemediğimi fark ettim. Radyolar, televizyonlar türkülere, şarkılara, yani öz mûsıkîmize pek fazla iltifat etmiyor. “Yurttan sesler”in unutulmaz ismi Muzaffer Sarısözen’in derlediği türkünün ilk mısralarını, Sözlük’e “millet bahçesi”ni açıklarken örnek olarak almıştım.
Başbakan Erdoğan, geçenlerde iftar sonrası, Çamlıca Kısıklı’daki bir parka gitti, vatandaşlarla sohbet etti, çay içti. Parkın adı “Millet Bahçesi” idi.
Bugünün şehircileri veya peyzaj mimarları “park”tan başka bir kelime bilirler mi acaba? Sanmıyorum!
Aslında, Osmanlı şehircilerinin Avrupa şehirlerindeki “park”a 19. yüzyılın sonunda buldukları karşılık “millet bahçesi” idi! Şimdi “Millet Bahçesi Park’ı” olarak bilinen mahal de, İstanbul’un ilk parkı!
İstanbul gibi şehirlerimizin bahçeli evlerle dolu olduğu bir dönemde, şehre yakın veya şehirle iç içe çayırlar, korular ve ormanlar da varken halkın gezip vakit geçireceği bir park yapılmasına ihtiyaç hissedilmiş. Muhtemelen, batı şehirlerindeki örnekleri dikkate alınarak. Nitekim, Servet-i Fünün edebiyatının “üstad”ı Recaizade Mahmud Ekrem’in klasiklerimiz arasında sayılan Araba Sevdası romanında bu parkın önemli bir yeri vardır. Alafıranga hayatın mekânlarından biri de, o sıralar araba ile gidilen Millet Bahçesi’dir.
İstanbul’da Millet Bahçesi ilk parkımız… Düpedüz “park”. Daha sonra ülkenin birçok şehrinde millet bahçeleri açılmıştır. Bizden önceki nesiller bu ismi taşıyan yerleri hatırlarlar. Zaten başta zikrettiğim Sinop türküsü de buna şahit. Sonra ne olduysa oldu, “park” yerine bulduğumuz “millet bahçesi”ni bıraktık, hatta İstanbul’daki millet bahçesini de “Millet Bahçesi Parkı” yaptık!
Parka “bağ” veya “bahçe” denilmesi sadece batı türkçesine mahsus bir hal değil.
Türkistan ziyaretlerimizde park karşılığı “bağ” veya “bahçe” kelimelerinin kullanıldığına şahit olmuştuk. Mesela Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te şehrin en büyük parkı “Ali Şir Nevaî Bağı” idi!
Ali Şir Nevaî, doğu türkçesinin 15. Asırda yaşamış büyük şairi. Onun “Çağatay lehçesi” denilen edebî yazı dilinin teşekkülünde mühim rolü var. Bu yüzden, adı Taşkent’in en büyük parkına verilmiş.
Biraz da bundan esinlenerek, İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Âkif’in Ankara’da iken ikamet ettiği Taceddin Dergâhı çevresinin “İstiklâl Marşı Bağı” (veya Bahçesi) olarak düzenlenmesini ilgili belediyeye teklif etmiştik.
Şehir birikimdir; sadece yapılar birikimi değil elbette. Kültür birikimidir, medeniyet birikimidir. Bir milletin hafızası şehirleridir, şehirlerdeki umran eserleri ve şehrin tarihini taşıyan yazarlar, sanatçılar ve kütüphanelerdir.
Şehirlerimiz hafızasını kaybetti! Kültür devrimleri bir yandan, şehirlerin umran eserlerindeki tahribat, kamuya veya halka ait yapıların süratle yok edilmesi diğer taraftan böyle bir sonuç doğurmuş olmalıdır.
“Park”a sadece “millet bahçesi” mi dedik? İşin ilgi çekici tarafı, başka park yerine kullanılmış isim takımlarımız da var. Mesela “memleket bahçesi”, “şehir bahçesi” ve “bahçe-i umumî”...
Başbakanımızın bir ramazan akşamı “Millet Bahçesi”ne gitmesini tesadüf olarak görmüyorum. Bu şehirle, İstanbul’la kurulmuş çok derin bir ilişkinin sonucu olmalı. Bir zamanların “şehremini”, şimdi Türkiye’yi yönetiyor ve şehriyle bağlantısını hiçbir zaman koparmıyor.
Bu görüşüm, Başbakanımızın bir iftar vesilesiyle yaptığı konuşmadan sonra pekişti. Malûm, İstanbul belediyesi şehre büyük bir park kazandırmak için çalışmalara başlamış. E-5 kenarından başlıyarak, Çırpıcı Deresi etrafında Veliefendi Hipodromu’na ait ahırlara kadar olan alan yaklaşık 500 bin metrekare büyüklüğünde bir parka dönüştürülecekmiş. Basın yayın cihazı, hemen Amerika’dan Nevyork’dan örnek getirdi: “İstanbul’un Central Park’ı!” (Türkçe söylersek: Santral park, merkez parkı.)
Başbakan’ın itirazı açık: “Niye Central Park kardeşim, İstanbul’a central park yakışmaz, şehir parkı yakışır, ille birilerini taklit etmemize gerek yok!”
Bu itirazın milletimizin, medeniyetimizin dokularına nüfuz eden bir devlet adamından gelmesi elbette önemli. Hafızamızı diri tutmak, şuurumuzu muhafaza etmek için ilk şart.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.