M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Mısırdan Beter Oluruz!

Mısırdan Beter Oluruz!

TÜRKİYE Müslümanları Mısır faciasından… Mısırda mübarek Ramazanda yaylım ateşiyle şehid edilen kardeşlerimizden… Mısırdaki zulümden… Mısırda dökülen kanlardan… Can çekişenlerden… Morgların şehid cesetleriyle dolmasından… Hastahanelerin binlerce yaralıyı tedavi edememesinden… Büyük ve korkunç acılardan ibret alıp da toparlanmazlarsa artık onları hiçbir top uyaramaz.

İbret alıp toparlanmak ne demektir? Dağınık haldeki Müslümanların birleşmek için somut adımlar atmaları demektir. Kuru kuruya aman birleşelim edebiyatı yapmakla birleşme olmaz.

Türkiye Müslümanlarının teşkilatlı, intizamlı, hiyerarşili tek bir Ümmet olması için ne yapılması gerekiyorsa onları hayata geçirmek.

Din konusundaki bütün zararlı ihtilafları, tefrikayı, anarşiyi, bid’atleri bölünmüşlüğü, kaos ve anarşiyi ortadan kaldırmak.

Din sömürüsünü önlemek ve engellemek.

İçimizdeki, fitne ve tefrika tohumları eken İbn Sebe’leri kusmak…

Küfrün darbelerine karşı hazırlıklı olmak.

“Ötekilerle” görüşüp anlaşmak, iç barışı ve sosyal mutabakati yeniden kurmak.

Bilhassa tek kimlikli gerçek Alevî kardeşlerimizle anlaşmak.

Müslümanları bedevî şifahî kültürden, yazılı medenî kültür seviye ve statüsüne yükseltmek.

Evet, Mısır facialarından ders almaz ve birleşmezsek, bizim akıbetimizin de Mısır gibi olmasından korkulur.

Mısırda korkunç facialar yaşanıyor ve biz gaflet içinde seyrine bakıyoruz.

Mısır Müslümanları bu duruma nasıl düştüler?

Birlik ve beraberlik içinde olmadıkları için…

Tek bir Ümmet olmadıkları için…

Başlarında kendisine biat ve itaat edilen bir Emîrü’l-mü’minîn bulunmadığı için…

Mısırda birbirleriyle barışık olmayan İhvan ve Selefî partileri olduğu gibi bizde de nice İslamî parça birbirine karşıdır.

Şu anda Türkiye Müslümanları Mısır Müslümanlarından daha fazla parçalanmıştır.

Parçalanmış, bölünmüş Türkiye Müslümanları birleşmemek, Ümmet olmamak konusunda ittifak içindedir.

Bunun sonu Mısır gibi olmaktır.

 

(İkinci yazı)

Kurtuluşa ve Ebedî Saadete Dâvet

HİÇBİR iddiası olmayan, insanlardan herhangi bir menfaat talep etmeyen mütevâzı bir yazarım. Ne para isterim, ne makam mevki, ne de memuriyet başkanlık. Profesyonel gazeteci değilim. Sarı basın kartım bile yoktur.

Yirmi küsur yıldır nâçiz bir hizmet olarak bu sütunlarda yazıyorum.

Dinime, memleketime, halkıma hizmet etmek isterim.

Acaba sahiden hizmet edebiliyor muyum?

Takdir ve tebrik edenler var; tahkir ve tezyif edenler var…

Birer birer hepimizi, halkı, ülkeyi, devleti İslamın kurtaracağına inanırım.

Din konusunda kendi kafamdan şahsî fikirlerimi yazmam. Bendeniz bir

Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanıyım. Muteber ve güvenilir İslamî kitaplardaki bilgileri nakl ederim.

Bazıları yazılarımı Mızraklı İlmihale benzetiyorlar. Bununla iftihar ederim.

Günlük, gelip geçici, çok sebatsız, çok değişken, çok sathî=yüzeysel hava cıva konulardan hoşlanmam. Yazı ve fikir dediğin kalıcı olmalı. Yazılarım 10, 20, 50 sene sonra da okunabilmeli.

İsim vererek, şahıslara çatarak polemik yapmaktan nefret ederim.

Tenkit ederim ama tenkitlerim anonimdir. Ismarlama gömlek dikmem, hazır konfeksiyon gömlek dikerim. Kimin üzerine uyarsa onun olsun.

Nazarımda en büyük ahlaksızlık ve şerefsizlik, din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı yapmaktır. Böylelerini karı satanlardan daha âdi görürüm.

Bendeniz icazetli din hocası değilim. İslamın iki kere iki eder dörtlerini yazarım, bunları yazmak için hoca olmak gerekmez, Müslüman olmak yeterlidir.

Okuyucularıma, muteber kitaplardaki bildirilen mutluluk ve kurtuluş yollarını beyan ederim.

İslamın iki kere iki eder dörtleri nelerdir?

Allah katında makbul sahih=doğru bir imana sahip olmak.

Beş vakit namazı dosdoğru kılmak.

Zekâtı Kur’ana Sünnete Şeriata fıkha göre dosdoğru vermek.

Fırka-i Nâciye ve Sevad-ı Âzam olan Ehl-i Sünnet dairesi içinde bulunmak.

İslamın cadde-i kübrasında yürümek.

Kur’an, Sünnet, Selef ahlakı ile ahlaklı olmak.

Ümmet ve Hilafet şuuruna sahip olmak.

Peygambere (Salat ve selam olsun ona) biatli ve onunla irtibatlı olmak ve ona itaat etmek.

Riba, zina, israf gibi azgınlıklardan uzak durmak.

Dünyayı imar ederken ve dünya hizmetlerini görürken ahirete dönük olmak.

Tefrikadan, nifak ve şikaktan, fitne ve fesattan kaçınmak.

Kendisine yetecek kadar ilmihalini öğrenmek.

Bunlara benzer konularda yazarım ve sık sık tekrar ederim.

Bu konular güvenilir ve muteber din kitaplarında vardır.

Din konusunda yeni bir şey söylemem.

Eğitim, İslam mektepleri, kültür, sanat, adam yetiştirme, şifahî bedevî kültürden yazılı medenî kültüre geçme konularını işlerim.

Kaç kere yazdım, tekrar ediyorum: Yazılarımdan hoşlanmayanlar okumasınlar.

İslamın iki kere iki eder dört kategorisindeki bilgileri tekrar ederken yanılmam mevzuubahs olamaz.

Her Müslüman beş vakit namazı dosdoğru kılsın derken nasıl yanılabilirim?

Naçiz yazılarımla bir tür emr-i mâruf ve nehy-i münker yaptığıma inanıyorum.

Mutezile, Vehhabî, Haricî, Rafızî, Fazlurrahman, Afganî mezheplerine bağlı bazı kimseler bendenize kızıyor. Yukarıda arz ettim, bu fakir Ehl-i Sünnet mezhebine mensubum, elbette o mezhebin inancını, fıkhını, görüşlerini yazacağım. Hem onlar gibi taqiyye ve kitman da yapmıyorum…

Muteber din kitaplarından nakl ettiğim bilgiler, uyarılar insanın kurtuluşuna ve ebedî saadetine vesile olur; ülke halk ve devlet de bu inanç ve fikirlerle yükselir.

Müslümanların uyanması, aydınlanması, doğru bilgilenmesi, Ümmet birliği içinde yerini alması, ehliyetli ve liyakatli bir İmam’a biat ve itaat etmesi konusunda; pek küçük, pek minik, pek nâçiz bir hizmet yapabiliyorsam maksat hâsıl olmuş demektir.

Yazılarımı faydalı bulanlara teşekkür eder, dualarını beklerim. Rahatsız olanlara da okuyup canınızı sıkmayın, hoşgörün derim.

Herkese selam ve hürmetlerimi sunarım.

 

(Üçüncü yazı)

Yazıma İlave Yaparak İnternet Piyasasına Sürmüşler

HABER aldığıma göre, isim vermeden anonim tenkitler yaptığım eski bir yazıma, birileri eklemeler yapmışlar ve internete sürmüşler… Bir yazarın, onun iznini ve rızasını almadan, yazısına ilave yapmak ahlaken ayıptır, kanunen suçtur, bir hak ihlâlidir.

Bendeniz bazı eski mücahidler şimdi müteahhit oldular derken isim belirtmiyorum.

Eskiden mücahidmiş, aradan yıllar geçmiş, çizgisinden sapmamış, yine mücahid… Böyle bir kişiye kim ne diyebilir?

Mücahid fi sebilillah olabilmek için mutlaka muhlis=ihlâslı olmak gerekir. Münafıktan mücahid olmaz.

Bendeniz gerçek bir mücahidi kötülersem, rüzgâra karşı tükürmüş olurum.

Bundan otuz kırk yıl önce radikal mücahidmiş, atıp tutuyormuş, esip tozuyormuş, bu düzen bozuktur, yerine hak bir düzen gelsin edebiyatı yapıyormuş; şimdi ise, vaktiyle bozuk dediği necis düzenin haram rant ve nimetlerini yiyerek, bin türlü dalavere yaparak semirmiş, büyük zengin olmuş… Böylesini, isim vermeden (bendeniz savcı, hâkim ve cellât değilim) tenkit etmemden tabiî ne olur.

Yazılarıma ilave yaparak piyasaya sürenleri mahkemeye vereceğimi duyururum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi