Mesele AK Parti değil... Mesele Türkiye’nin geleceği!
Bugün sizlere “3 ayrı AK Parti Teşkilâtı”ndan söz etmek istiyorum...
“AK Parti Teşkilatı” dediğime bakmayın; bunun içinde “milletvekilleri” var, “belediye başkanları” var, “il ve ilçe başkanları” var...
Bunları; “isim”lerini de zikrederek yazacağım ki; herkes aklını başına toplasın... Hele de, mahalli seçimlere “7 ay” kalmışken!..
Bunları yazacağım ki;
Zamanın “Hırs!.. Kapris!.. Kavga ve çekişme” zamanı olmadığını herkes bilsin...
Bunları yazacağım ki;
Bugüne kadar “Tayyip Erdoğan ismi”nin rantını yiyenler ve onun “gölge”sinde gölgelenenler, bugün kalkıp da “şahsî kapris”lerini öne çıkarıp, “AK Parti’nin altını oymaya” yeltenmesin!
Uzun lâfın kısası;
Herkes aklını başına alsın!..
BEYLİKDÜZÜ’NDEN GÜZEL TABLOLAR
Bu “girizgâh”tan sonra, “iyi bir örnek” olarak gösterebileceğim İstanbul’un Beylikdüzü İlçesi’ne gelmek ve “Ramazan ayında gözlemlediğim 3 olay”dan yola çıkarak bir “tavsiye”de bulunmak istiyorum.
Beylikdüzü AK Parti Teşkilâtı, Ramazan’da hem “iftar” verdi, hem “sahur” yemeği... Ben “sahur” programına katıldım.
AK Parti Beylikdüzü İlçe Başkanı İbrahim Bülbüllü, elbette “davet sahibi” olarak oradaydı... AK Partili Belediye Başkanı Yusuf Uzun da oradaydı...
Bir de “misafir”leri vardı: AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu...
Üçü de birer konuşma yaptılar ve “sahur yemeği”ne katılan “bin civarında insan”a hitap ettiler.
Anlayacağınız; dosta-düşmana karşı “birlik-beraberlik görüntüsü” verdiler.
Bir başka örnek...
Yine Ramazan... Bu defa “iftar” veren Beylikdüzü eski Belediye Başkanı Vehbi Orakçı...
Mevcut Belediye Başkanı Yusuf Uzun da davetliler arasında... Eski ve yeni başkan “samimi sohbet”leriyle dostlarını sevindirdiler, düşmanlarını çatlattılar.
Tablo aynı:
“Birlik-beraberlik…”
Son örnek...
Bu defa, davet sahibi, Beylikdüzü Belediye Başkanı Yusuf Uzun... İftara katılanlar “3 bin” civarında...
Protokole gelince...
AK Parti Beylikdüzü İlçe Başkanı İbrahim Bülbüllü orada... Eski Belediye Başkanı Vehbi Orakçı orada... AK Parti İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan orada...
HİÇ Mİ BEKLENTİLERİ YOK?
Kapris yok... Çekişme yok!..
Bu, her “3 tablo”yu gördükten sonra, şöyle düşündüm:
Belediye Başkanı Yusuf Uzun’un, İlçe Başkanı İbrahim Bülbüllü’nün ya da eski Belediye Başkanı Vehbi Orakçı’nın bir “hedef”leri, bir “beklenti”leri yok mudur?..
Herhalde vardır... Meselâ; Yusuf Uzun, “Belediye Başkanlığı’na yeniden aday gösterilmeyi” bekliyor olabilir... İlçe Başkanı İbrahim Bülbüllü, “Belediye Başkan Adayı” gösterilmeyi ya da bir başka adaylığı arzuluyor olabilir...
Eski Belediye Başkanı Vehbi Orakçı; “Yeniden Belediye Başkanlığı yapmayı” aklından geçiriyor olabilir...
Böyle bir “niyet beyanları”na elbette tanık olmadım... Ama, insan bu; “hayalsiz” yaşayamaz... Onların da böyle “hayal”leri, “arzu”ları, “beklenti”leri olabilir... Bu da gayet normaldir...
Bütün mesele;
“Kapris”leri, “çekişme”leri, “kavga”ları milletin ortasında sergileyip de “fitne ateşi”ni körüklememek...
Dediğim gibi;
Yusuf Uzun’un da, İbrahim Bülbüllü’nün de, Vehbi Orakçı’nın veya “aday” olmayı düşleyen bir başka partilinin de “hevesi, arzusu, beklentisi” olabilir, ama bunu “ele-güne karşı” dile getirmemeleri takdire şayandır...
Çünkü, özellikle şu süreçte “birlik ve beraberliğe” şiddetle ihtiyaç var...
GİRESUN’DA NELER OLUYOR?
Gelelim, bir başka “AK Parti İl Teşkilâtı”na... Evet, Giresun’da olanlara...
Efendim; Ahmed Çıtlakoğlu, bana da “mail” olarak gönderdiği 28 Temmuz tarihli ve “Fitne ateşine odun taşımak” başlıklı yazısında, “Giresun’daki 3 iftar yemeği”ni anlatıyor ve diyordu ki;
“AK Parti Giresun İl Başkanlığı geleneksel iftar yemeği tertipliyor…
İftara geçmişte hizmet veren ve mevcut teşkilat mensupları davetli…
Geçmiş dönem milletvekillerinin katıldığı iftara, mevcut vekillerin 3’ü de; ikisi Giresun’da olmasına rağmen katılmıyor!
Merkez İlçe Başkanlığı; 2-3 gün sonra, alternatif iftar düzenliyor…
Mevcut 3 vekilin katıldığı, ama il başkanının davet edilmediği(!) bu iftarda, il yönetiminden kimse yok!
Bilahare milletvekillerinin tertiplediği, il başkanının ise kerhen davet edildiği bir iftar daha!
İlk iki iftarda kendilerine takınılan tavra rağmen il başkanının bu iftara katılması takdire şayan örnek bir hareket.
Bir haftada 3 iftar…
Üçü de parti adına!
İl Başkanlığı’nın tertiplediği, bütün teşkilat üyelerinin davet edildiği geniş kapsamlı iftar kâfi gelmiyor da, merkez ilçe ve milletvekillerinin ayrı ayrı iftar düzenlemeleri de neyin nesi? Yoksa il teşkilatına karşı güç ve gövde gösterisi mi?
Hayrola!.. Kim, kime karşı, neyin mücadelesi veriliyor?
(...)
Sayın Başbakan, Mısır’da seçilmiş hükümete yapılan askeri darbeyi kınıyor ve millet iradesine saygısızlık olarak değerlendiriyor.
Peki, seçimle gelen bir il yönetimini itibarsızlaştırmak, onu tanımamak; il yönetimini seçen delegelere ve genelde o il seçmenlerine saygısızlık sayılmaz mı?
(...)
Ramazan ayında… Kardeşliğin, birlik ve beraberliğin tesis edilmeye çalışıldığı, dargınlığın, kırgınlığın izale edilmeye çalışıldığı günlerde… Bu görüntü, hiç hoş görünmüyor!
AK Parti’ye ve onun vekillerine hiç mi hiç yakışmıyor.”
HERKES AKILLI OLSUN!
Görüyorsunuz ya;
İstanbul’un Beylikdüzü İlçesi’nde yaşananlar ile Giresun’da yaşananlar, birbirlerine taban tabana zıt!..
Birinde “birlik-beraberlik” görüntüsü hâkim, diğerinde “kapris, kavga, fitne!”
Peki, Giresun’daki bu “sidik yarışı”nın kime faydası olur?..
Kime faydası olacağını bilmem, ama “AK Parti’ye zarar vereceği” kesin!..
Onun için diyorum ya;
Herkes aklını başına alsın!..
“Herkes aklını başına alsın” uyarısının tek muhatabı, elbette “AK Parti teşkilâtları, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, milletvekilleri ve bakanlar”la sınırlı değildir!..
“Hükümet’in yıkılmak, Tayyip Erdoğan’ın yalnızlaştırılmak istendiği” şu süreçte; kim “fitne ateşine odun taşıyor” ise, kim “kapris”lerini öne çıkarıyorsa, bunun zararı AK Parti’ye olmakla kalmaz, ülkeyi de “kaos”a sürükler!..
İşte bunun içindir ki;
Bugüne kadar “Tayyip Erdoğan ve AK Parti”nin şahsında “Türkiye’ye destek” veren tüm “şahıs”lar, “vakıf”lar, “dernek”ler, “cemaat”ler, “tarikat”ler...
Hasılı kelâm;
“Örgütlü toplum”un bütün bireyleri, özellikle bu “kritik süreç”te, Erdoğan’ı yalnız bırakıp da, onu sırtından hançerleyen birer “Brütüs” olmamalıdır...
Aksi halde;
“Bedelini ağır öderler” ve “toplum vicdanı”nda, “Ergenekon’cular”dan daha ağır cezalara mahkûm olurlar...
TOPHANE DERT KÜPÜ!
Bununla da kalmaz;
“Yıkılır giderler...”
Eba Müslim Horasani Hazretleri şu “müthiş tesbit”i yapmış ya;
“Zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular.
Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar.
Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı.
Ama; uzaklaştırılan dostlar düşman oldu.
Herkes düşman safında birleşince,
Yıkılmaları mukadder oldu.”!..
Bu tesbit, “herkes” için geçerli olduğu gibi, “AK Partili bakanlar, milletvekilleri, il ve ilçe başkanları, belediye başkanları ve tüm partililer” için de geçerlidir.
Hiç kimse “yanlış hesap”lar içine girmesin... Hiç kimse “yanlış adım”lar atmasın ve hiç kimse “yanlış adres”lerde, “yanlış kişiler”le “yanlış bağlantılar” kurmasın...
Özellikle “il ve ilçe teşkilatları”na, özellikle “belediye başkanları”na söylüyorum...
Önceki gün; “Tophane’den vatandaşlar” geldi ziyaretime... Aralarında “vakıf, dernek ve esnaf temsilcileri” vardı...
“Gezi zekâlı”ların Taksim Gezi Parkı’nda başlattıkları ve daha sonra Türkiye sathına yaydıkları “eylem”ler esnasında, “hayli zor günler” yaşamışlar...
Ama, “imdaaat” dedikleri anda ne “AK Parti Teşkilatı”ndan birileri ne de “Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan”ı bulabilmişler yanlarında!..
“Tıpkı; herkesin çil yavrusu gibi dağılıp, araziye uyması ve Başbakan’ı yalnız bırakması gibi biz de yalnız bırakıldık” diyorlar ve devam ediyorlardı:
“Biz, onlara provokasyonların nerede plânlandığını, eylemlerin nerelerde organize edildiğini söyledik ama, hiç oralı olmadılar... Camlarımız, çerçevelerimiz indirildi, molotoflu saldırılara maruz kaldık ama ilgilenen çıkmadı.”
“MADEM ÖYLE, SATIN EVİNİZİ!”
Özellikle “Ahmet Misbah Demircan’ın tavrı” konusunda öyle şeyler anlattılar ki, tüylerim diken diken oldu...
Meselâ;
“Alkolik”lere, “fuhuş yuva”larına, “seyyar satıcı kılıklı ayyaş”lara karşı “tedbir” alınmasını istemişler, Belediye Başkanı demiş ki;
“Madem rahatsız oluyorsunuz, o halde siz de evlerinizi satıp, başka bir yere gidin!”
Şu hâle bakın;
Beyoğlu’nda, Tophane’de, Cihangir’de birkaç “duyarlı” insan kalmış ama, Ahmet Misbah Bey onlara diyor ki;
“Evinizi satın, gidin!”
Tamam, onlar evini satıp gitsin de; kime kalacak Beyoğlu, kime kalacak Tophane?.. Kime kalacak Cihangir?..
Otel ruhsatı alamadıkları için, “perdesi bile olmayan” apartman dairelerine “8-10 ranza” koyup, oraları “homo”lara ve “ucuz fahişeler”e tahsis eden, oralarda “uluorta fuhuş” yaptıran “pezo”lara ve “bitli turistler”e mi kalsın?..
KİM, KİMİ KOVUYOR?
Cihangir ve Tophane’den, “alnı secde gören, memleketini seven duyarlı insanlar” gitsin de, daha doğrusu “kaçırılsınlar” da, kime kalsın oraları?..
“Hediyelik eşya satıcısı” kılıklı “biracılara ve şarapçılara” mı kalsın?..
Onlar da, oralarda içip içip, evlerin “merdiven”lerine, “bahçe”lerine sıçmaya devam mı etsin?.. İçip içip, rahatlıkla “narâ” mı atsınlar, daracık sokaklarda gelip-geçen kadınlara “sarkıntılık” mı etsinler?..
Daha açık sorayım;
Tophane ve Cihangir gibi semtler “muhafazakâr insanlardan arındırılmak” ve “her türlü sapıklığın kol gezdiği mekânlar” haline mi getirilmek isteniyor?..
Değilse, Ahmet Misbah Demircan ne yapmak istiyor?.. “Dost”lardan uzaklaşıp, “düşman”lara yakın olmakla “yıkılacağını” görmüyor mu?..
Sorarım Ahmet Misbah Bey’e;
Tarihî Cihangir Camii’nin bahçesindeki düzenlemelerin “muhafazakâr insanlar”a ne gibi bir faydası olmuştur?..
O bahçe; bir “cami bahçesi” midir, yoksa “vur patlasın-çal oynasın bir eğlence mekânı” mı?.. Sahi, Cihangir Camii’nden, neden hiç “cenaze” kalkmaz?..
UYANIN ARTIK!
Şikâyet çok... Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan; bir an önce “nerede durduğunu ve nereye evrilmekte olduğunu” düşünmeli ve “icraat”larını tekrar gözden geçirmelidir...
Aksi halde; “AK Parti’nin Beyoğlu’nu kaybetmesi” işten bile değildir...
Unutulmasın ki, Beyoğlu kaybedilirse İstanbul, İstanbul kaybedilirse de Türkiye riske girer...
Bütün bunları; “AK Parti’yi ya da Tayyip Erdoğan’ı düşündüğüm” için değil, “Türkiye’yi düşündüğüm” için yazıyorum... “AK Parti’nin kaybetmesi” demek, “Türkiye’nin kaybetmesi” ve “Ülkenin Gezi zekâlıların eline geçmesi” demektir.
Herkes tavrını buna göre belirlesin, herkes adımını buna göre atsın, herkes hesabını buna göre yapsın!..
Mesele AK Parti ve Erdoğan değil,
Mesele “Türkiye’nin geleceği”dir...
Sen hâlâ anlamadın mı?!?..
Hadi, “gaflet uykusu”ndan uyan,
“İhanet”ten vazgeç!..
Nasihat ve öğüt istiyorsan!
Hikâye, Ahmed Çıtlakoğlu’ndan...
Bir gün, döneminin Başbakanı Emir Pervane, kendisine “nasihatler”de bulunması ve “öğütler” vermesi için Mevlâna’nın huzuruna gelir... Mevlâna onun bu isteğini dinler, bir müddet susar ve Emir’e dönerek sorar:
“Emir, Kur’an’ı ezberlediğini duyuyorum..”
Emir, “Evet ezberliyorum” diye cevap verir. Hz. Mevlâna tekrar sorar:
“Hadis-i şeriflerle ilgili bir eseri de Şeyh Sadreddin Hazretleri’nden dinlediğini duyuyorum.”
Emir tekrar “Evet, doğrudur” diye cevap verir.
Bunun üzerine Hz. Mevlâna; “Madem ki Allah’ın ve O’nun Elçisi’nin sözlerini okuduğun ve bildiğin halde o sözlerden öğüt alamıyor, âyet ve hadislerin gereğince amel edemiyorsan benim nasihatimi nasıl dinlersin?” deyince Emir, ağlayarak Mevlâna’nın huzurundan ayrılır ve artık adaletli bir yönetim göstermeye başlar.
“Kıssa’dan hisse”dir, alabilene...