Konuşmuyoruz homurdanıyoruz
Konuştuğumuzu sanırız oysa homurdanmaktayız. Çünkü konuşmaktan korkarız; “konuşmak sorumluluk getirir, altından kalkamayız” diye endişe ederiz.
Oysa homurdanmak daha kolay. Her an, “yanlış anlaşıldım,” “yanlış anlamışlar,” “öyle demek istemedim” gibi ikiyüzlülük ve riyakârlık kıyısına demirleyiveririz.
Kâfirin, münafığın riyakârı ve ikiyüzlüsü çekilir, hatta komiklik olarak kabul edilir ama Müslümanlarınki hiç çekilmez.
Çünkü Müslümanın fıtratındaki ikiyüzlülük ve riyakârlık hemen belli olur.
Müslüman doğru adam olmak zorundadır. Allah’a karşı sorumluluğu vardır. Allah tarafından her nefesi takip edilmektedir.
Sadece bu gerçeğe iman etsek, yeryüzü Cennete dönüşür ve otlar, çöpler, kuşlar, kurtlar, dile gelir, “Biz de Müslümanız, biz de Müslümanız” nidaları duyulur.
Lakin gelin görün ki, “Kitabımız rafta, Peygamberimiz salavatta, bizler de dünyalıklarımızın peşindeyizdir.
“Birbirimize nasıl madik atarız, birbirimize nasıl laf sokarız, birbirimizle nasıl uğraşır, nasıl rezil ederiz, birbirimizin adamları karşısında hacılarını, hocalarını, liderlerini, amirlerini, memurlarını nasıl küçük düşürürüz” gibi şeytanın bile hayretle izlediği; “din süslü ve soslu” entrikalar içerisinde yüzmekteyiz.
¥
Hele bir de “nemelazımcılık” hastalığımız var ki, Allah kapılardan ırak etsin, insanın en çok da bu hal zoruna gitmekte.
Konuşmalıyız, halleşmeliyiz, paylaşmalıyız, dayanışmalıyız. Bir olan Allah’a döneceğiz ve döndüğümüzde karşımızda sadece bu dünyadaki amellerimizi bulacağız.
Konuştuklarımız da homurdandıklarımız da orada bizi hazır bekliyor olacak. Birbirimizle konuşmalıyız. İslam adamlık dinidir, kaçkınlık dini değildir.
Kur’an-ı Kerim’in koyduğu ölçüler çerçevesinde, Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’in sünneti çizgisinde oturup halleşmeliyiz.
Önce kendi içimizi temizlemeli, sonra diğer Müslümanlara nasıl faydalı olacağımızı düşünüp harekete geçmeliyiz.
Homurdanmak düşmanlık işidir, konuşmak Müslümanlık işidir. Biz “Tevhid” toplumuyuz.
“Tevhid” ölçeğinde hayatımızı belirleriz. Ancak “Tevhid” şemsiyesinin altında bir ve beraber olabiliriz
¥
İnsan ne kadar akıllı, uslu, şuurlu hareket etse de zaman zaman insani ve İslami ölçülerin dışına çıkabilir.
Bu hal genelde şu an yazıyı yazarken benim de içinde bulunduğum gibi çok üzgün, çok yorgun, çok bunalmış olabilir ve bu duruma; “insanlık hali” diyerek birbirimizi hoşgörü çerçevesinde kabullenebiliriz.
Olmadık bir söz söyleyebiliriz, olmadık bir iş yapabiliriz. Davranışlarımızın şirazesi kaçabilir, aklımızla değil, nefsimizle hareket etmiş olabiliriz.
Çaresizlik bazen insanın tahammül gücünü yok eder çünkü. “İnsanlık hali” diye kabullenmek en geçerli yoldur.
Aksi takdirde nemelazımcılığımız, “değer yargımız” haline gelir ve sadece ne yiyeceğimizi ne giyeceğimizi ne alacağımızı ne kazanacağımızı düşünmekten ve düşündüklerimizi icraata koymaktan başka bir şey yapamayız.
Konya’nın velilerinden rahmetli Hacıveyiszade Mustafa Efendi’nin bütün ömrünce sık sık söylediği; “İnsan olamadım,” sözüyle bize ne demek istediğini iyi tahlil etmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.