Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Her ibadet bir öğretmendir

Her ibadet bir öğretmendir

Osmanlı insanı, öfkelendiği zamanlarda bile “Lailahe illallah” diyerek, kelime-i tevhid çekerdi…

Şaşırdığı zaman, “Allah Allah-Fesübhanallah” der, zikrederdi…
Kısacası, Osmanlı’nın öfkesi de şaşkınlığı da “küfür” kokmaz, “zikir” kokardı.
Hele ramazanlar bir başka yaşanır, ibadet eğlenceye dönerdi. Ellerden tespih, dillerden Kelime-i Şahadet düşmezdi.
Kelime-i şahadet mensubiyetimizin kafa kâğıdıdır… 
Mükellefiyetlerimizi öğrenmenin de giriş kapısı… 
Öyle bir “iman anahtarı”dır ki, o anahtar olmadan hayatın hiç bir kilidi açılmaz. Ayrıca “din kardeşliği” dediğimiz kardeşlik iklimine de bir çağrıdır…
Madem “İslâm şartı”nın ilk maddesinden söze girdik, devam edelim…
Namaz: Namaz bir yandan zamanın değerini (çünkü her zaman bir namaza tahsislidir) idrak etmemizi öğretirken, diğer yandan disiplinli yaşamayı öğretir...
Namaz kılan insan, herhangi bir randevusuna giderken, önce namazlarını planlar. Namazlarını dikkate alarak gününü ayarlar. Bu da insana hem zamanı planlamayı öğretir, hem de vaktin ne kadar kıymetli olduğunu, limitine kadar değerlendirilmesi gerektiğini...
Oruç: Aczin ve fakrın yanı sıra vicdani sorumluluğu, ayrıca da kulluğu öğretir...
İnsan ruhunu disiplin altına alıp Yaratıcı Kudrete yönlendirirken, kendinde olanı başkalarıyla bölüşme konusunda da Müslümanı eğitir. Varlıklı olanlara aç kardeşlerinin halini yaşatarak açlığı yakından kavramalarını ve bu suretle yardımlaşmayı ihmal etmemelerini sağlar. 
Zekât: Herkesin kendi varlığını saçıp savurarak yaşadığı, güçlünün güçsüzü, zenginin fakiri ezip sömürdüğü bir anlayışın yaygın olarak yaşandığı dünyamızda, insanlara dayanışma ile birlikte kardeşliğin gücünü de öğretir...
Toplumsal uçurumları “yardım köprüsü”yle kapatıp, komünizmi ve terörizmi besleyen sınıflar arası çatışmayı önler. 
Hac: Bu ibadet Müslümana sabretmeyi, sabır içinde şükretmeyi, zorluklara göğüs germeyi, katlanmayı, güçlüklere karşı dayanmayı, farklı kültürleri keşfetmeyi, farklı kültürlerden gelenleri hoş görmeyi, “fark”ı benimseyip sevmeyi, tanışıp kaynaşmayı, yoğun kalabalıklar arasında doğru davranmayı, organize hareket etmeyi ve hasreti öğretir. (Milyonlarca kişi sadece hac farizasını yerine getirmek için ilk kez şehrinden, kasabasından, köyünden, ailesinden ayrılmaktadır)
Dediğim gibi, her ibadet bir öğretidir. İnsan ise sürekli öğrenen ve öğrendiklerini yaşamaya çalışan bir varlıktır. Hazret-i Mevlana, öğrenmeye sırt çevirmiş insanın şerrinden korkmak gerektiğini vurgulamak için bir kıssa nakleder.
Hazret-i İsa’nın bir şeylerden kaçtığını gören biri, neden kaçtığını sorar. 
“Bir ahmaktan kaçıyorum” cevabını alınca; “Sen ki” der adam, “bir dua ile körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açtın, ölüyü bile dirilttin; buna da bir dua okuyup düzeltemedin mi?”
Koca Peygamber umutsuzca başını sallar ve şu cevabı verir:
“Haklısın. Cansıza okudum canlandı, köre okudum gördü, sağıra okudum duydu; fakat ahmağa defalarca okumama rağmen hiçbir etkisi olmadı. Onu taşlar kadar hissiz, kumlar kadar verimsiz gördüm. İşte bu yüzden ondan kaçıyorum.”
Hayatın ve ibadetin dersi, sadece ders almasını bilenleredir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi