Plân aynı: Mısır’da Mübarek’i, Türkiye’de Ergenekon’u kurtarmak!
Gündemde birçok olay olsa da; Mısır ve Suriye, elbette ilk sırada...
Diyeceksiniz ki; Mısır ve Suriye ile ilgili yazılmadık, söylenmedik ne kaldı?..
Haklısınız...
Çünkü Suriye ve Mısır;
“Sözün bittiği yerler”dir!..
Ne yazsan, ne söylesen boş!..
İşte görüyorsunuz;
Mısır’daki “darbe”nin, sadece “Mursi’yi devirmek” için değil, aynı zamanda “Mübarek’i kurtarmak” için yapıldığı, yeni yeni çıkıyor ortaya!..
Öyle olmasa;
“Mübarek defol” diyerek Tahrir Meydanı’nı dolduranların, şimdi de “Mübarek’i niye serbest bıraktınız?” diyerek “Sisi’yi protesto” etmeleri gerekmez mi?..
Ama Tahrir bomboş!..
Ne gelen var, ne giden!..
AMAÇLARI ÖZGÜRLÜK DEĞİL
Bırakın “Mübarek’in tahliye edilmesini protesto” etmelerini, aslında “Askeri Darbe” yaptı diyerek, daha ilk başta “Sisi’yi protesto” etmeleri gerekmez miydi?..
Öyle ya;
Sen, “Mübarek defol” gösterilerinde; “özgürlük” istiyordun, “demokrasi” istiyordun, “halk iradesine saygı” istiyordun, “seçim” istiyordun, “sandık” istiyordun...
Kısacası; “despotluk” sona ersin, “diktatör Mübarek” gitsin istiyordun!..
“Diktatör Mübarek” gitti...
Yerine Muhammed Mursi geldi...
Hem de “halkın oyu”yla!..
Peki, ne oldu?..
Ceplerine para konulup, otobüslerle Tahrir Meydanı’na taşınan “paralı ağıtçılar”a kulak veren asker; önce Mursi’yi devirdi, sonra Mübarek’i salıverdi!..
İnsan, düşünmeden edemiyor;
“Acaba, amaç zaten Mübarek’i serbest bırakmaktı da, Mursi’yi garnitür olarak mı kullandılar?..
Ya da, Tahrir Meydanı’ndaki insanlar; darbe şartlarını olgunlaştırmak için mi kullanıldı?”
Öyle olmalı...
Aksi halde; Tahrir Meydanı’nda önce Mübarek’i, sonra da Mursi’yi göndermek için “bahane” olarak kullanılan kişiler, niye “askerî darbe”ye karşı çıkmadılar, niye Mübarek’in tahliyesini protesto etmediler?..
İki ihtimal var:
Tahrir’dekiler, ya ordu tarafından kiralanmış “paralı çapulcular”dı, “tezgâha geldiklerini” anladılar ama, iş işten geçti!..
Haa, bir ihtimal daha var:
“Tahrir Meydanı’nı dolduranlar, zaten diktatör Mübarek’in adamlarıdır ve onu serbest bıraktırmak için askerin önünde eğilmeyi tercih etmişlerdir!”
Bu “ihtimal”ler “ihtimal dışı” ise, biri bana izah etsin; “Tahrir Meydanı niye bomboş?”
HER ŞEY ERGENEKON İÇİN!
Mısır’da “oynanan oyun” budur da, Türkiye’de yapılmak istenen nedir?..
Dikkat edin; “Taksim’in çapulcuları” bir tek slogan atıyorlardı:
“Diktatör Tayyip!.. Tayyip istifa!”
Ne ilginç değil mi;
“Tahrir’in çapulcuları” da benzeri bir slogan kullanmışlardı: “Diktatör Mursi... Mursi istifa!”
Demek oluyor ki;
“Mısır’daki eylemler ile Türkiye’deki eylemler arasında bir bağlantı var...
O bağlantıyı kuran santral de, CIA ve MOSSAD’dan, ya da onların tetikçilerinden başkası olmasa gerek.”
Lütfen uyanık olun ve kesinlikle “rehavet”e kapılmayın...
Çünkü, “saldırı”lar sona ermiş, ya da sona erecek değil!..
Mısır’da Mursi’yi devirmek için “Tahrir’in Geri Zekâlıları”nı kullananlar, Türkiye’de de “Taksim’in Gezi Zekâlıları”nı kullanacaklardır!..
Çünkü “Tahrir’in Geri Zekâlıları” nasıl ki “Mübarek’i kurtarmak” için “askere eğilmişler”dir, “Taksim’in Gezi Zekâlıları” da; “Ergenekon ve Balyoz mahkûmları”nı kurtarmak için herkesin önünde eğilmeye hazırdırlar!..
Anlayacağınız;
Mısır’daki Sisi, nasıl ki “Mübarek’i kurtarmak” için darbe yapmıştır, Türkiye’deki “Sisi”ler de, “Ergenekon/Balyoz generallerini kurtarmak” için, “taarruz hazırlığı” içindedir...
Açık söylemek gerekirse;
Bir “darbe kalkışması”nın hazırlığı içindedirler...
Başarmak için de “eğilmeye” hazırdırlar...
Bu yüzdendir ki;
3 Temmuz’dan bu yana Adeviyye ve Nahda meydanlarını dolduran “Müslüman Kardeşler” üyesi “yüzbinlerce Müslüman”ın, hiçbir “taşkınlık” yapmadan, hiçbir “silah”a başvurmadan gerçekleştirdiği, buna rağmen “katliam”lara maruz kaldığı “sivil eylem”lerine “kalkışma” demişler ve “Firavun Sisi Cuntası’nın darbesine ve katliamları”na destek vermişlerdir...
Çünkü, Türkiye’de de, kendilerinin yapmak istedikleri tam da budur!..
Allah korusun; bir başarsalar var ya; “Müslüman” olarak ne “kadın” bırakırlar ortada, ne de “çocuk!”
Hepsini katlederler!..
“Muhalif gazete ve televizyonları” sustururlar, sadece kendi “despotluk”larını, kendi “diktatörlük”lerini övecek “satılık gazetecilere” izin verirler!..
Mısır’da olduğu gibi,
Suriye’de olduğu gibi!..
AK PARTİ’YE OPERASYON!
Biliyorum, bunlar “bilmediğiniz şeyler” değil...
Hepsini biliyor, hepsini tahmin ediyorsunuz...
O halde, ben, bunları niye yazdım?..
Yazdım, çünkü;
Bizim Serdar Arseven’in iki gündür anlatmaya çalıştığı gibi, Ankara, fokur fokur kaynıyor...
İçinde “Demirel”lerin, “Cindoruk”ların, “Ağar”ların, “bazı cemaatler”in, “tarikat mensupları”nın, “STK liderleri”nin ve “miadını doldurmuş siyasiler” ile “Ergenekon avukatları”nın bulunduğu kişiler, bir “oluşum” çabası içindeymişler!..
Tek amaçları varmış;
“Tayyip gitsin!”
“Tayyip’i götürmek” için, elbette “AK Parti’nin içine el atmak” ve “AK Parti’ye operasyon” yapmak gerekir!..
Öyle ya;
AK Parti’de bir “çatlama” olmaz da, “birlik ve beraberlik” tablosu devam edebilirse, plânlar suya düşer, herkes avucunu yalar!..
O halde ne yapacaklar;
İlk önce, “eğer varsa”; AK Parti içindeki “satılık”ları ve “Brütüs”leri ayarlayacaklar, onları partiden koparıp, belki de “yeni bir parti” kuracaklar!..
Gayet iyi biliyorlar ki;
Tesbihin “imame”si koparsa, “tesbihin taneleri”ni bir arada tutmak mümkün olmaz!..
Ve ayrıca;
Tayyip Erdoğan giderse; bu ülkede “icraat”ın da, “hizmet”in de, “hayır”ın da sonu gelir!..
Herkes aklını başına alsın, herkes ayağını denk alsın ve oynanan “oyun”u, kurulan “tezgâh”ı, hazırlanan “plân”ı görsün!..
Hiç kimse “Brütüs”lüğe soyunmasın!.. Çünkü, onlar “deşifre” oldular ve “kazdıkları kuyuya düşmekten kurtulamaz”lar!..
EYLEM TİMİ DE HAZIR!
Gerçekleştirilen “görüşme”leri, teklif edilen “para”ları ve yapılan “hesap”ları bilmeyen yok...
Biliyorsunuz, bizim Abdurrahman Dilipak; 7 Ağustos tarihli Akit’te, “Erdoğan ve büyük komplo” başlıklı bir yazı yazıp, demişti ki;
“Erdoğan’a ve AK Parti’ye yönelik senaryoların bini bir para.. Birileri Erdoğan ve AK Parti’den kurtulmak istiyor. Türkiye’nin önlenemeyen yükselişini ancak böyle durdurabileceklerini düşünüyor ve bunun için ‘topyekun savaş’ başlattılar. Hatta yedekleri de göreve çağırdılar..
Senaryonun ana sponsoru İsrail. Hemen arkasında ABD ve AB’deki işbirlikçileri var..
Rusya’dan İran’a, Suudi Arabistan’dan Esed rejimine, Somali’ye kadar her kesimden Erdoğan ve AK Parti’den rahatsızlık duyan herkesi çatılarının altında toplamaya çalışıyorlar.
Milliyetçiler ile temas kuruyorlar, liberalleri yanlarına almak istiyorlar, hatta dindar çevreleri de boş bırakmıyorlar..
O eski hesap hâlâ masada. ‘AK Parti’de gel dediğimizde gelecek en az 50 kişi var!’ Böyle düşünüyorlar. Bunların bir kısmı tekrar aday olamayacak kişiler, bir kısmının derin bağları var, bir kısmı menfaat bağları ile bağlı, ikbal vaadinin peşinden gidiyor..
Eğer bu kadar adamı koparabilirlerse parti kuracaklar..
Hedefte Erdoğan ve AK Parti’den kurtulmak için CHP-MHP ve Yeni Oluşum’un oluşturacağı koalisyon var..
Eğer 50 kişi koparabilirlerse, bir 30-35 kişiyi de tehdit, şantajla, ikbal vaad ederek yola getireceklerini düşünüyorlar..”
Dilipak bunları yazıyor ama, işin bir de “eylem” tarafı var...
Evet; “kapalı kapılar ardında pazarlıklar” yapılıyor... Bunun bir de “eylem timi” olmalı değil mi?..
Mısır’da nasıl ki; önce “toplama kalabalıklar”, bir sene sonra da “paralı ağıtçı”lar oluşturuldu, hiç şüpheniz olmasın ki; Türkiye’de de, bu işi yapmaya çoktan hazır “provokatif bir grup” var!..
Evet, “Taksim’in Gezi Zekâlıları”ndan ve “Mısır-Suriye katliamlarını muhalefetin üstüne yıkmaya çalışmak gibi eblehçe bir gayret”in içinde olan “yoldaş ve candaş medya”dan söz ediyorum...
Bunların asıl amacı, elbette “Hükümet” kurup da, “ülke yönetmek”, ya da millete “hizmet” etmek değil... Tek amaçları var; bir “koalisyon” kurmak ve en kısa zamanda “Ergenekon ve Balyoz mahkûmlarını serbest bırakmak!”
Haa, biraz daha kalabilirlerse; “Maoist Perinçek”i makyajlayıp “Kemalist” diye kakalayabilirler ve hatta “Başbakan” bile yapabilirler!..
Sakın “olmaz” demeyin!..
Burası Türkiye;
Bu ülkede “olmaz”, olmaz!..
AK Parti içindeki “Bazı Brütüs’ler” başta olmak üzere, ülkeye ve millete “hizmet” iddiasındaki bütün “cemaat”lere, “tarikat”lara, “vakıf”lara, “dernek”lere ve “STK temsilcileri”ne seslenmek istiyorum;
“Aklınızı başınıza alın... Görün artık oynanan ve oynanacak oyunu!”
Hâlâ aklınız basmıyorsa;
Bakın Mısır’a, bakın Suriye’ye!
Orada dökülen “Müslüman kanı”dır!..
Orada içilen “Müslüman kanı”dır!..
Hâlâ anlamadınız mı?..
Tabiî; “ETÖ’yle dirsek temasınız” yoksa!
Amerika’nın Ortadoğu’da ne işi var?..
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Rize’de “toplu açılış töreni”ne katıldı ve orada vatandaşlara hitap etti...
“Suriye’de, Mısır’da, Myanmar’da, Somali’de, Açe’de ne işiniz var?” diyenlere cevap verip, dedi ki;
“Çanakkale zaferimizde biz Kahireli, Sinalı, Mısırlı, Kudüslü, Şamlı, Halepli kardeşlerimize ‘Neden buraya geldiniz’ diye sorduk mu?.. Sormadık... Onlar da bize ‘Neden buraya geldik’ demeden Çanakkale’de bizimle beraber savaştılar, bizimle bizim vatanımızı savundular, bizim dedelerimizle şehit oldular, Çanakkale’de de şehit oldular, Sarıkamış’ta da şehit oldular.
Şimdi soruyorum, ey bugün bize ‘orada ne işiniz var’ diyenler! Önce başınızı iki eliniz arasına alın. Bizim tarihi bir sorumluluğumuz var. Bizim Mısır halkına karşı bir vefa borcumuz var. Türkiye’nin Filistin’e, Suriye’ye karşı vefa borcu var.”
Sahi, “Türkiye’nin oralarda ne işi var?” diye soranlar; niye “Amerika’nın, binlerce kilometre uzaklıktaki Ortadoğu ve Afganistan’da, Fransa’nın Cezayir’de ve İngiltere’nin Kıbrıs’ta ne işi var?” diye sormuyor?..
“Diş geçiremeyeceklerini” düşündükleri için mi, yoksa; zaten “Amerikan ağzı” kullandıkları için mi?!?..