Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Türkiye’de ve dünyada gündemi sarsan olaylar!

Türkiye’de ve dünyada gündemi sarsan olaylar!

Geçen hafta bugün, yani 19 Ağustos Pazartesi günü “Tıynetleri bu” manşetini atmış ve başlığın altında da demiştik ki; “Türkiye’deki Gezi Parkı eylemlerinde polisin sıktığı tazyikli suya tepki gösteren ikiyüzlü Batı ülkeleri, sahtekâr demokratlar, yüzsüz çevreciler ve despot şeyhler; Mısır’da binlerce insanın katledilmesine seyirci kaldı ve hatta katliama destek verdi!”

Akit’in manşeti, son derece “doğru bir tesbit”ti...
Gerçekten de “tıynetleri bu”ydu...
Öyle değil mi;

Amerika Dışişleri Bakanlığı 17 defa açıklama yaparak, Gezi Parkı eylemlerini cesaretlendirmişti. BM komiseri, orantısız güçten bahsetmiş, AP sert müdahale yapıldığını dillendirmiş, Almanya Başbakanı Merkel, “Polisin Gezi eylemlerindeki tavrından dehşete düştüm” demişti...

Mısır’da darbecilerin seçilmiş cumhurbaşkanı Mursi’yi görevden uzaklaştırmasına ses çıkarmayan bu insancıkların, darbeye “darbe” diyemeyen bu sahte demokratların, 4 bin Müslümanın katledilmesini bile “Demokrasiyi inşa ediyorlar” diye nitelemeleri nasıl bir yüzsüz olduklarını bir defa daha ortaya koymuştu...

FİRAVUNLAR YARIŞIYOR
Gelin, görün ki;
Sadece “ikiyüzlü Batı”nın, “sahtekâr demokratlar”ın, “yüzsüz çevreciler”in ve “despot şeyhler”in “tıyneti” değildi aynı olan...

“Zalim”lerin, “katil”lerin, “soykırımcı”ların ve “Firavun”ların da “tıynet”leri aynı olmalıydı ki; 22 Ağustos Perşembe günkü Akit’in manşeti, bunu tescil ediyordu...
O gün, şöyle demiştik:
“Firavunlar yarışıyor”
“Gerçekten de “Firavunlar yarışıyor”du... Mısır’da Sisi adlı Firavun, “sivil halk”ın üzerine kurşun yağdırıp, “4 binden fazla” insanı katlederken, Suriye’de de, Esad adlı Firavun, “kendi halkının üzerine sarin gazı” atarak, çoğunluğu “uykuda” olan “bebek”ler, “çocuk”lar, “kadın”lar ve “yaşlı”lardan oluşan “1500’ü aşkın insanı” hunharca katlediyordu.

Bildiğiniz gibi, Akit, bu “vahşet”in, bu “katliam”ın bu “soykırım”ın haberini “tam sayfa” verdi.

Bazı “Ulusalcı... Yoldaş... Candaş ve solcu gazeteler” ise “1500’ü aşkın insanın öldüğü” katliamı ya görmezden geldiler, ya “sıradan bir olay” gibi verdiler, ya da “Bu katliamı Esad’ın gerçekleştirdiği ne malûm?.. Belki, o kimyasal silâhı muhalifler atmıştır” gibi, “alçakça” haberler yaptılar!..

BEKİR BOZDAĞ’IN TEPKİSİ

Aynı gün; Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, katliamı görmezden gelenlere sert tepki gösterip, dedi ki;

“Bu ölümlerden Esad yönetimi sorumlu olduğu gibi bu ölümlerin hesabını sorma, uluslararası hukuk bakımından mümkünken, bunun adımını atma konusunda yetkili ve sorumlu olanlar da bunun sorumluluğundan kurtulamazlar.

Türkiye’de de, özellikle medyayla ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum: Bugün, ismini de vereceğim, Hürriyet gazetesine baktığınızda, manşetinde ne var? Bambaşka bir olay var. Suriye’deki bu vahşeti hangi vicdan görmezden gelme talimatı verdi? Hangi anlayış böyle bir haberi görmez? Hangi gazeteci habercilik adına, böyle bir haberi getirmez? Bırakın habercilik adına, insan olmak adına da bu haberi okuyucularına duyurmak, onların vicdan sesinin, onların bu konudaki tavrının bu zulme son vermesi karşısında katkısını almak açısından da son derece önemli.”

Gerçi, Sayın Bekir Bozdağ; daha sonra ikinci bir açıklama yapıp; “Hürriyet’in haberi verdiğini” ama “ufacık” verdiğini söyledi.

“GÖRÜNMEZ HABER” YAPMAK!

Ülke TV’de yaptığı “Sıra Dışı” gibi son derece başarılı programların yanı sıra, geçtiğimiz günlerde; Mehmet Ocaktan yönetimindeki Akşam’da yazmaya başlayan Turgay Güler; gerek Bozdağ’ın açıklamaları, gerek “Hürriyet’in Bozdağ’a verdiği cevap” üzerine önceki günkü köşesinde demiş ki;

“Peki Bozdağ gazeteyi okuduğu halde bu haberi nasıl göremedi?
Bana kalırsa bunu Bozdağ’ın ‘körlüğüyle’ değil, Hürriyet’in ‘görünmez haber’ yapabilme cinliğiyle ifade etmek daha doğru olur. Ortalık yanarken bir yazarının ‘kayıp cinsel organ peşine düştüğü’ göz önüne alındığında bu çıkarsamamın haklılığı ortada.


Lakin daha vahimi; Hürriyet birinci sayfadan yaptığı ve Bozdağ’ı eleştirdiği açıklamasında okuyanı gülme krizine sokacak şöyle bir söze yer veriyor: ‘İleri demokrasilerde gazetelerin hangi haberi ne ölçüde kullanacağı kararı asla siyasi otoriteye bırakılamaz.’
İyi de sen yıllarca bu kararı ‘askeri otoriteye’ bırakmadın mı?

Ve hâlâ da teşne değil misin? Sen değil miydin koşa koşa Genelkurmay’a gidip brifingler alan?

Sen değil miydin ‘isminin açıklanmasını istemeyen..’ diye başlayıp cuntacılık yapan?
Sen değil miydin ‘Gerekirse silah bile kullanırız’ açıklamalarını manşete taşıyan?
(...)
Ya şimdi?.. Bekir Bozdağ üzerinden küçük bir açık buldun. Bozdağ yanılmıştı. Bunu kullanarak ‘güvenilir bir gazeteyiz’ imajı çizmeyi denedin. Yemezler!”

28 ŞUBAT’IN HÜRRİYET’İ

Turgay Güler, bunları söylemekte yerden-göğe kadar haklıdır...
Zira, bugün “Gazetelerin hangi haberi ne ölçüde kullanacağı kararı siyasî otoriteye bırakılamaz” diyen Hürriyet’in, geçmişinde “askeri otorite”nin emir ve talimatlarına harfiyyen uyarak yaptığı o kadar çok haber var ki...

Yazarımız Asım Yenihaber, dünkü yazısında bunlardan “örnekler” vermiş...
“Örnek”lere geçmeden önce, demiş ki;

“28 Şubat hepimizin gözü önünde cereyan etti... Şimdi verdikleri talimatlardan ötürü içeride bulunan nice yüksek rütbeli kumandanın emirleri bu gazetelerin manşetlerini süslemedi mi?

‘Hayır efendim! Biz gazeteciyiz, haber değeri olanı yazarız, manşete taşırız.’
Hadi canım sen de!
Hangi manşetini sayayım?”
Sonra da, “tarih”lerini vererek, “Hürriyet’in asker talimatlı manşetleri”ni sıralamış...
Yazının tamamını almaya yerimiz müsait değil... Biz, o “manşet”leri ve “tarih”lerini hatırlatmakla yetinelim...

Buyrun, o “talimatlı manşet”ler:
“Gerekirse silah bile kullanırız”
Tarih, 12 Haziran 1997
“Bu kararlara tam uyulacak”
Tarih, 26 Mart 1997
“RP’ye tarihî dâvâ”
Tarih, 22 Mayıs 1997
“Askerden RP’ye şok suçlamalar”
Tarih 11 Haziran 1997
 “Topyekûn Savaş”
Tarih 24 Mart 1998

Bu “manşet”leri hatırlatan Asım Yenihaber, yazısının bir bölümünde “kendisiyle ve elbette Akit’le ilgili Hürriyet’in tavrı”nı hatırlatıp, demiş ki;
“Ya bizi ilgilendiren en rezil manşet:
‘Generallerin hukuk zaferi’!

İki generalle ilgili bir davaya 312 general katılıyor, terazinin kefesine kılıçlar konuluyor, böylece savaş meydanlarında kazanılmayan zafer, adliyede kazanılıyor!
Hangi ahlâksızlıklarını sayalım bunların?

Yine hukuk kullanılmış ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan mahkum edilmiş.
İşte manşet:
‘Artık muhtar bile olamaz!’
Hani adam arkasını iç ve dış etkili merkezlere dayamış. Onların kudreti her şeye yeter!
(...)
Feşmekan hatunun itinin ölmesine ayırdığı kadar yeri Suriye’de kimyasal silahla binden fazla masum insanın katledilmesine ayıran Hürriyet eleştirilere, ‘Hürriyet varsa o haber de vardır’ cevabını vermiş!
Bizim merak ettiğimiz bu haber değil ki, o feşmekan artistin itinin öldürülmesi!”

ERDOĞAN’IN GÖZYAŞLARI

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın Hürriyet’le ilgili sözleri ve Hürriyet’in ona verdiği cevap “medya”da yoğun tartışmalara yol açtığı içindir ki; biz de bu olaya geniş yer ayırdık...

Oysa, geçen hafta daha başka olaylar da meydana geldi ve kimileri; bırakın “Türkiye gündemi”ni, “dünya gündemi”ni bile sarstı...

Mesele; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ülke TV’de katıldığı programda, “İhvan liderlerinden Bilteci’nin, keskin nişancıların katlettiği şehit kızı Esma’ya yazdığı mektup” okunurken “ağlaması” olayı...

Aynı Erdoğan’ın; “Mısır’daki darbenin arkasında İsrail var” demesi... Bunlar, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı sarstı...

Aynı şekilde; İnsan ve Medeniyet Hareketi öncülüğünde Saraçhane Meydanı’nda bir hafta boyu “gece-gündüz” devam eden “Mısır Müslümanları’na Destek” eylemleri de büyük ses getirdi...

Bu eylemleri “organize” eden ve “Adeviyye Nöbeti”ne katılan kardeşlerimizi tebrik ediyoruz...

Sadece onları değil; “Mısır ve Suriye için ayağa kalkan Türkiye’nin 81 vilâyeti”ni de tebrik ediyoruz...

Bunlar; dünkü manşetimizde de ifade ettiğimiz gibi, “İşte kardeşlik bu” dedirten eylemlerdir...

Sırada, “ezan sesini kıstıran” ve “imama saldıran” Bodrum’un “laikçi kokonaları” vardı ama onlara yerimiz kalmadı...

Bodrum, şu mevsimde “gâvur turistler”le doludur ama bildiğimiz kadarıyla onlar “ezan”dan rahatsız olmazlar...

Ezan sesinden rahatsız olanlar, “yerli gâvurlar” olsa gerek!..
Diyelim ve kapatalım haftayı...
Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi