Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kılıçdaroğlu’na “yuh” olayı... Yuh var, Yuh’tan içeru!

Kılıçdaroğlu’na “yuh” olayı... Yuh var, Yuh’tan içeru!

Olayı biliyor olmalısınız...
Eğer bilmeyenler/duymayanlar varsa, kısaca hatırlatayım:
Önceki akşam, Büyük Taarruz ve Afyonkarahisar’ın kurtuluşunun 91’inci yıldönümü dolayısıyla, Şuhut ilçesi Stadyumu’nda Zafer Haftası kutlamaları yapılmış... Törene CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Afyon Valisi İrfan Balkanlıoğlu, CHP Genel Başkan Yardımcıları Umut Oran ve Adnan Keskin ile AK Parti, CHP ve MHP’den çok sayıda milletvekili ve askeri erkan ile yoğun halk katılımı olmuş...

CHP Şuhut İlçe Başkanlığı önünden “yaklaşık 10 bin kişi”nin yürüyüşünde “parti otobüsüyle” birlikte gelen Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’liler, tören alanındaki AK Partili grup tarafından protesto edilmiş...
Kılıçdaroğlu ve parti yöneticilerinin otobüsünün stadyum girişine gelmesiyle stadyumdaki AK Partililer, “yuh” çekmişler.
Doğan Haber Ajansı’na göre;
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun stadyuma girişinde ise; “Kemal dışarı!.. Recep Tayyip Erdoğan” sloganlarına karşı CHP’li grup da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atmış... Tören sırasında sık sık AK Partili ve CHP’li gruplar arasında atışma yaşanmış...
AK Partililer; Veysel Eroğlu kürsüye çıktığında “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganı atmışlar...

Kılıçdaroğlu sahneye çıktığı anda ve konuşması süresince “yuh” çekilmiş!..
Evet, “yuhalanmış!..”
Ne yalan söyleyeyim;
Tıpkı Malatya gibi, bir zamanlar “CHP’nin kalesi” olan Afyon’da, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yuhalanması” son derece ilginç geldi bana!..
Demek oluyor ki;
CHP, “Afyon kalesi”ni de kaybetti...
Gerçi kaybedeli çok oluyor da, “yuh”lar bunu tescillemiş oldu!..

KILIÇDAROĞLU: BEN AĞLAMAM!
Her neyse... Olay, özetle böyle...
Ama, bu “yuh” olayına “zemin hazırlayan” sebepler var, “Men dakka duka” boyutu var, “CHP’lilerin attığı slogan”ın arka boyutu var...
Yani, var oğlu var.
Önce, “zemin”den başlayalım...

Efendim, Bay Kılıçdaroğlu, “91. Yıl etkinlikleri”ne katılmak için geldiği Afyonkarahisar’daki “gündüz programı”nda bir konuşma yapıp, demiş ki;

“Ben televizyon ekranlarına çıkıp ağlamam... Ağlayan adam, çaresiz adamdır. Çare üretmeyen adamdır, biçaredir, zavallıdır o. Ancak zavallılığını gözyaşlarıyla dindirmeye çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti onurlu bir devlettir. Bu ülkeyi kuranlar, yiğit insanlar, ağlamak bize yakışmaz, biz çözüm üretiriz. Halkı kucaklarız biz. Öyle gideceksin televizyon ekranlarına çıkacaksın çocuk gibi ağlayacaksın, çaresizsin, zavallısın sen o zaman... Televizyonların ekranlarına çıkıp ağlamak, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarına yakışmaz. Doğru değil, ben bunu içime sindiremiyorum.”

O akşamki “yuh”lar var ya, biraz da gündüz yapılan bu “konuşma”ya çekilmiş bir “yuh”tur!..

Ne diyor Bay Kılıçdaroğlu;
“Ben televizyon ekranlarına çıkıp ağlamam... Ağlayan adam çaresiz adamdır, zavallıdır, biçaredir!”
Yuh yani!..

KİMLER AĞLAR
Bütün dünya bilir ki;
“İnsan” olanlar ağlar... “Adam” olanlar ağlar... Sadece “insan”lar değil, “hayvan”lar da ağlar... “Ana”lar ağlar, “baba”lar ağlar, “sevenler” ağlar, “sevilenler” ağlar...
Kalplerinde “merhamet”, yüreklerinde “sevgi” olanlar ağlar...

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın da dün ifade ettiği gibi;
“Ağlamak insanlıktır, ağlamak adamlıktır, ağlamak merhametli olmanın işaretidir.
Ağlamak, kalbi merhamet, şefkat ve sevgiyle dolu olanların yapabileceği bir iştir.
Ağlamak, insan olduğumuzu gösterir bizim... Ağlamak, peygamberlerin sünnetidir. Ağlamak, Allah’ın sevdiklerinin niteliğidir. Kur’an’da Allah, ağlayanları methediyor. Bugün Suriye’de, Mısır’da olanlara ağlamayacağız da neye ağlayacağız?”
İşin özü ve özeti şu:
“İnsan” olan ağlar!..
“Hayvan” da ağlar!..

DESPOTLAR AĞLAMAZ!
Peki kim ağlamaz?..
“Kalbi taşlaşmış” olanlar ağlamaz...
“Kalpleri taştan da katı olanlar” ağlamaz!..
“Saygı” ve “sevgi”den mahrum olanlar ağlamaz!.. “Merhamet”ten yoksun olanlar ağlamaz...
Uzun lâfın kısası;
“İnsan”lar ağlar,
“Hayvan”lar da ağlar...

Ama, Ömer Lekesiz’in de dediği gibi; “diktatör”ler ağlamaz, “zalim”ler ağlamaz, “despot”lar ağlamaz, “tiran”lar ağlamaz ve “onların uşakları” ağlamaz!..
Yeni yeni öğreniyoruz ki;
Bir de “Kılıçdaroğlu ağlamaz”mış!..
Afyon’daki “yuh” da, Bay Kılıçdaroğlu’nun “taş kalpli”liğine, “merhametsiz”liğine, “sevgisiz”liğine karşı çekilmiş bir “yuh”tur!..

MAVİ: DOST... KIRMIZI: DÜŞMAN!
Gelelim, olayın “slogan” boyutuna... Yazının başlarında da ifade ettiğimiz gibi; CHP’liler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklinde slogan atmışlar...
CHP’liler bu sloganı atmış olabilir ama o slogan, “TGB’lilere ait”tir!..
“TGB’liler”in de, “İşçi Partisi’nin Gençlik tarlası” olduğunu bilmeyen yok.
“Aydınlık gazetesi”nin de, “İşçi Partisi’nin ve TGB’nin yayın organı” olduğunu söylemek, herhalde müneccimlik olmaz...

Efendim; Aydınlık gazetesi; uzunca süredir “Millî Güçbirliği Koalisyonu”ndan söz ediyordu... “Aç tavuğun, kendini darı ambarında sanması” gibi, İP de; kendini CHP ve MHP ile aynı ayarda görüyor ve “AK Parti’ye karşı ortak aday” çıkarıp, “iktidar” olma rüyası görüyordu...
Ama, nasıl?..
Önceki gün;

“Millî Güçbirliği’nin iktidar matematiği” başlığı altında tam sayfa “harita”lar yayınladılar...
“4 ayrı harita”daki “vilayet”leri de “kırmızı ve mavi renkler” ile göstermişler!..
“Mavi”ler AK Parti’yi, “kırmızı”lar da “Güçbirliği” yapılırsa kazanılacak “vilayet”leri gösteriyor...

Gerçi, Aydınlıkçılar; “Kırmızı”ya “Albayrağın kırmızısı”, Mavi’ye de “Amerikan mavisi” demişler ama, “bütün dünya” bilir ki; Mavi, “Dost Kuvvetler”i temsil eder, “Kırmızı” da, “Düşman Kuvvetler”i!..
Demek oluyor ki;
İşçi Partisi ve destekçileri, bu ülkenin “Düşman”ıdırlar, AK Parti de “Dost”u!..
Afyon’da; “CHP’li”lerin de, “TGB’lilerin sloganı” olan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını attığı söylendiğine göre, acaba onlar da mı “Düşman” safına geçti?..
Sadece merak ettim...

YUH’A ÜZÜLMÜŞ!
Gelelim, “yuh” olayının “Men dakka duka” boyutuna...
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre; Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde, Hüseyin Satı adlı bir “militan”ın “yumruklu saldırısı”na uğramış, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu “olaydan hemen sonra” kürsüye çıktığı halde, “saldırıyı kınayıcı” tek kelime etmemiş, üstelik CHP’li milletvekilleri Durdu Özpolat, Umut Oran ve Gökhan Günaydın, saldırganı korumuş ve kollamışlardı...
Hatta Umut Oran; saldırganın yanağını okşamıştı!..
Olaydan sonra açıklama yapan Bekir Bozdağ, nasıl bir “üzüntü” duyduğunu şöyle açıklamıştı:

“Yumruklu saldırıdan sonra yerime gittim. O sırada Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na da durumu anlattım. Ama baktım ki benden sonra konuşan Sayın Kılıçdaroğlu olayı kınamadı bile...
Beni işte asıl o acıttı...

İşin daha da üzücü yanı; CHP genel başkan yardımcıları saldırgana destek olurcasına yanındaydılar. Sanki saldırıya ben uğramamışım gibi... Saldırganın yanağını okşayarak, adeta onu taltif ettiler... Bu, beni yumruktan daha çok incitti.”

Nasıl üzülmesin ki;
Bir Başbakan Yardımcısı, hem de “Hacıbektaş’ı anma töreni”nde saldırıya uğruyor ve CHP’liler oralı olmadıkları gibi, “saldırganı koruyucu” tavır takınıyor.
Ama, bu dünya;
“Etme-Bulma dünyası”dır...
“Men dakka duka” dünyasıdır!..
Ne ekersen, onu biçersin!..
Gülersen komşuna, gelir başına!..

CHP Genel Müdürü Bay Kılıçdaroğlu da, Afyon’daki “yuhalama” üzerine, dün Sinanpaşa ilçesinde yaptığı açıklamada demiş ki;

“O toplantının değerini bilenler, o toplantıya gelenler ulusal duygularıyla toplantıya coşku verirler ama toplantıya gelip yuh çekip birilerini beğenmemek şeklinde gösteri yapanlar kendi ülkelerinin tarihlerini bilmeyenlerdir. Bundan ötürü ben şahsen çok üzüntülüyüm, üzgünüm. Oysa orada siyasal içerikli bir konuşma yapılmadı. Hepimiz bu ülke için çalışıyoruz, bu ülke için mücadelemizi daha da yoğunlaştırıyoruz. Bunu yaparsak sonuç alırız ama orada örneğin benim söylediklerimin hangisinden rahatsız oldular? Ben merak ediyorum.”

Sen, bir “CHP Genel Müdürü” olarak Hacıbektaş’ta Bekir Bozdağ’a saldıran Hüseyin Satı’ya; “Niye rahatsız oldun da saldırdın?” diye sormadıysan, bugün soru sorma hakkına sahip olamazsın... Bugün, niye “rahatsız” oldular, niye “yuh” çektiler demeye hakkın yok!..

Sen, “fiili saldırı”lara göz yumar ve hatta “saldırganı okşar” isen, bir gün aynısı senin de başına gelir de, sen de üzülürsün!..
Ne demiş atalarımız;
“Eden bulur!”
Dua etsin ki;
“Yuhhh”la atlatmış!..

Mevcut Anayasa’ya rötuş mu, Yeni Anayasa mı?
Dün saat 18.57’de AA’dan geçen habere göre;

TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda; “mevcut anayasanın değiştirilemez maddeleri” üzerinde yapılan müzakerede, Anayasanın ilk maddesi, mevcut şeklinde olduğu gibi, “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” olarak kabul edilmiş... “Cumhuriyetin temel nitelikleri”ni içeren ikinci maddede ise uzlaşma sağlanamamış...

Ben, hâlâ anlayabilmiş değilim;
Ne demek, “mevcut anayasa?”
Ne demek, “değiştirilemez!” maddeler?..
Arkadaş; sen “Mevcut Anayasa’yı değiştiriyor” değilsin ki...
Sen, “yeni bir anayasa” yapıyorsun!..
Yani; yazmıyor, yapıyorsun!..

Peki, “yeni bir anayasa” yaparken, “mevcut anayasa”nın ne kıymet-i harbiyesi olabilir ki?.. Neymiş; “Mevcut anayasa”da “değiştirilemez maddeler” varmış da, onlar aynen korunmalıymış!..

O halde, bırakın “yeni anayasa” yapmayı, “Mevcut anayasada değişiklik yapıyoruz” deyin de, olsun-bitsin!..

Bir soru daha: Ortada böyle bir “inatlaşma” varken, acaba “uzlaşma” nasıl sağlanacak?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi