Yüreğinize gül ekin
Zaman zaman her şey ters gitmeye başlıyor. O kadar ki, hayat adeta diken tarlasına dönüşüyor. Dünya üstümüze geliyor. Yalnızlaşıyor, küsüyorsunuz.
Küsmeyin, gülümseyin. Düştüğünüz diken tarlasında bir gül aramaya başlayın.
Gülü arayan adam olmak büyük maharettir. Gül, bir taraftan Resul-i Âlişan Efendimizi simgelerken, öbür taraftan kâinattaki İlâhî güzellikleri simgeler. Bu yüzden—tabiî affınıza mağruren—kendimi “Gülü Arayan Adam” hissetmekten hoşlanırım. Ve mümkün olduğu kadar hayatta var olan güzellikleri keşfe çıkar, meşru zemindeki tüm olumlu şeyleri limitine kadar yaşamaya çalışırım.
Mark Twain der ki: “Hepimiz dünya denen devasa bir çöplükte yaşıyoruz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor, yıldızlara bakanlar daha mutlu.”
Ayakların çöplükte bulunmasında kimsenin kimseye üstünlüğü yok; ancak yıldızları keşfetme aşamasında büyük farklar oluşuyor...
Kuşkusuz yıldızları (güzellikleri) keşfedenler daha mutlu yaşar.
Kışın başlangıç günleriydi. O günler beni hep hüzünlendirir. Oturduğum apartmanın girişindeki gül fidanının üç güzellik açtığını görmemle, bir büyük mucize karşısında kalmışım gibi, önünde mıhlanmam bir oldu. Dakikalarca baktım. Bakarken zevk aldım, keyif aldım, lezzet aldım, enerji aldım.
Allah’ın o güzellikleri benim için yarattığını, beni çok sevdiğini, ayrıca o güzelliklerde bana tecelli ettiğini düşündüm: Aldığım zevk kat kat arttı.
Meğer komşum yanıbaşımda durmuş beni seyrediyormuş. O kadar dikkatle baktığım şeyi merak etmiş.
Güle baktığımı söyleyince parazitlenip parazitlenmediğini öğrenmek istedi (Bu da bir bakış açısı aslında: Buna göre, dikkat çeken her şeyde olumsuzluklar olmalı. Güzelse dikkate değmez!)
Bitlenmediğini, sadece gülün güzelliğine büyülendiğimi, üstelik açma mevsiminin geçmekte olduğunu ifade ettim. Dedim ki:
“Komşum, bugün bu saatte bu güzelliğe (güle) dikkat etmezsek, aynı güzelliği görmemiz için gelecek yazı beklememiz gerekecek. O arada emr-i hak (ölüm) vaki olursa bir daha hiç göremeyeceğiz. Bu gülü son defa görüyormuşuz gibi bakmazsak hayatın çok güzel bir yönünü kaçırırız.”
Komşum “Ya öyle mi!” dedi, dudak büktü, sustu... İçinden bana söylendiğinden eminim: “Ülkede bunca problem varken adam gülle bozmuş!”
Arkasından biraz kızarak, biraz acıyarak baktım: Hayatı kaçıran bir adam diken tarlasında yürüyordu.
*
Tamam, hayat güllerden ibaret değildir, hayatın dikenleri de var...
Hem de hayatın ürettiği dikenler yetmez gibi, siyaset ve medya da durmadan demir dikenler üretip ülkenin her yanına bol miktarda dağıtıyor!..
Demir dikenler bazen ayağımıza, bileğimize, bazen de dayatma olup yüreğimize batıyor: Yüreklerimiz acıyor.
Buna rağmen mutlu ve umutlu olmak mümkün. Mutlu ve umutlu olmanın yolu ise, hayatın dikenlerinin yanı sıra, olumlu yönlerini de keşfetmek, yani gülün varlığını ıskalamamaktır.
Beyninizi yüreğinize indirin, mantığı duyguyla dengeleyin ve mutlaka gülü keşfedin. Günbatımının tepelere kondurduğu pembe öpücüklerle ayın denizde yakamozlanmasını izleyin; kendinizi kâinatın en önemli unsuru olarak görün ve Allah’ın, hayatı (aynı zamanda Kendisini) gerçekten fark etmek üzere seçtiği bir “eşref-i mahlûkat” olarak kendinizi sevin...
O zaman daha mutlu ve daha umutlu yaşarsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.