Genç kardeşim...
Eğer sen, ebedî hakikatlere gönül vermiş, kimsenin küsüp darılmasına bakmadan ebedîyete yürüyorsan, dünyevi parıltıların arkasında menfaat kovalayan insanlara yaranamazsın...
Eğer sen “Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” (Bediüzzaman) diyor, parti farkı gözetmeksizin siyasî yanlışları, grup farkı gözetmeksizin sosyal hataları, cemaat farkı gözetmeksizin yanlış adımları nazara veriyorsan, “İsabet buyurdunuz efendim” denmesine ve her şartta sadece kendi hatırlarının sayılmasına alışmış siyaset şeyhlerine yaranamazsın...
Eğer sen her doğruyu söyleme hakkına sahip olmadığının şuur ölçüsünde “doğruya doğru, eğriye eğri” diyor, her sözü, her hareketi mihenge (Kalb ve beynin, duygu ile mantığın örtüşme noktası) vuruyorsan, eğrilerini doğru gibi göstermek isteyenlere yaranamazsın...
Eğer sen hakaret yerine tespit, dedikodu yerine teşhis, teşhir yerine teşrih (ameliyat) yapıyor, olaylara her türlü spekülâtif amacın dışında yaklaşıyor, çalışıyor, çırpınıyor, koşturuyorsan; ortaya hizmet koyuyor ama hesap soruyorsan, kendi çevrene bile yaranamazsın...
Aldırma gitsin! Şartlar ne olursa olsun inandığın yolda, inanç ve düşüncelerini yaşaya yaşaya yürü!
Zaman zaman dost bildiklerin kesse de yolunu, itse de kardeşlerin kör kuyulara, zemin mayın tarlasına dönse de, inse de sırtına binlerce hançer, “Sen de mi Brütüs?” diye sormak için bile arkaya bakma! Bil ki, Brütüsler her yerde vardır, ama sen düştüğün yerde kalkmayı, öldüğün yerde dirilmeyi öğrenirsen, hiçbiri hiçbir şey yapamaz.
Gözyaşların şerha şerha aksa da yüreğine, ceddin gibi “ya sabır” çekip “bu da geçer ya hu” diyerek, zaman zaman Barla’daki ulu çınardan haykırır gibi, “Yaşasın sıdk, ölsün yeis!.. Zalimler için yaşasın Cehennem!” diye haykırarak yürü!
Unutma ki dava yoluna nam için, şan için, ünvan için çıkılmaz, sadece Allah’ın rızasını tahsil için çıkılır. Maksat insanlara kendini alkışlatmak değil, Hakkın rızasını kazanmaktır. Bu durumda bütün beşeriyet aleyhine dönse ne gam! Attığın her adım kudsî, aldığın her nefes mübarek, girdiğin her mücadele gâzâ ve her yara gâzilik unvanıdır...
Varsın seni anlamasın aklı başkasının cebinde gezenler, anlamasınlar saman alevlerini güneş zannedenler, anlamasınlar intikam sevdalıları, anlamasınlar her geçici parıltıyı ebediyetin ışığı sanıp hakikate sırt çeviren pervaneler…
Anlamayan anlamasın, fark etmeyen etmesin: Nasılsa Allah gizli-açık bütün sırları ve niyetleri bilir. Zaten önemli olan da O’nun bilmesidir.
Düşün ki, hiç ümmeti olmayan peygamberler gelip geçmiş; ama peygamberlik şerefinden ve sevabından bir şey kaybetmemişler…
Demek ki, önemli olan başarmak değil, sadece elden geleni yapmaktır: Elinden geleni yapmışsan yerinme, anlaşılmadığın için de fazla üzülme.
İnsanlar kendileri gibi düşünmenizi, kendileri gibi yazmanızı, kendileri gibi yaşamanızı, sadece hoşlarına gidecek, nefislerini okşayacak şeyler yapmanızı bekliyorlar… Allah’ın emri başka, insanların beklentisi başka!..
Zaman zaman ikisinin arasında kalır insan: Böyle durumlarda eğer Allah’ın emrine uymayı seçiyorsan, korkacak hiçbir şey yok demektir. Âkif gibi, “Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz/ Bu yol ki, Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz” de, gerekirse tek başına inancın ve yüreğin istikametinde yürü!
“Yürü hâlâ ne diye kendinle oynaştasın/ Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.