Yalnız mısınız?
“Yalnızım” demesin kimse… “Bir benden ne çıkar”. “bir çiçekle bahar gelmez” gibi sözler etmesin...
Çünkü bütün bunlar mazeret üretme çabasından ibarettir.
Unutmayın ki, hayatımızı kolaylaştıran ne kadar keşif ve icat varsa “tek kişi”lerin çabasıyla olmuştur… Kahramanlar da aslında yalnız insanlardır…
Ulubatlı Hasan tek başına yürüdü biliyorsunuz, sonra yüzler ve binler takıldı arkasına; hamd sancağı bir fedakârın ellerinde burçlara dikilip feth-i mübin gerçekleşti…
O feth-i mübin ile Ulubatlı öyle bir ebedileşip âbideleşti ki, Fatih Sultan Mehmed bile onu daima gıpta ile andı: “Yerinde olmak isterdik!”.
Haylidir toplumumuz, Allah’ın rızasını esas alıp yürüyen ebedî âbidelerden mahrum. Kapitalizm, sosyalizm derken, şimdi de yerli “izm”lerin açmazında hedeflerimiz boğazlanıyor. Dar ufuklara öyle bir tıkanma tıkandık ki, bazen soluk alamıyoruz.
Böyle durumlarda bile mü’min pes etmemeli; Allah’ın sonsuz kudretinde yeni ufuklar aramaya çıkmalı… Her şart altında elimizden geleni yaparsak, inayet ola!
“Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.”
Dikenlerden korkup gülü aramaktan vazgeçmeyen bahar yüreklilerle, karanlığa sövmek yerine bir mum yakmayı yeğleyen aydınlık ruhlara selam olsun
¥
Umutsuz olmak Müslüman’a yakışmaz. Olumsuzluklara kilitlenip hayattaki güzellikleri kaçırmak da öyle…
Peygamber-i Âlişan Efendimizin tavrı malûm: Herkesin burnunu tutarak, başını çevirerek, iğrenerek kaçtığı kokuşmuş bir köpek leşinin önünde durmuş, gülümsemiş ve “dişleri ne güzel” diyerek, kokuşmuş bir köpek leşinde bile, sadece görmeyi bilenlerin görebileceği bir güzelliğe dikkat çekmişti.
Bu bir pozitif bakış, ama daha ötesi bir hayat felsefesidir: Güzeli görmeye kendinizi kilitlerseniz görürsünüz. Çünkü Allah bizim için bir takım güzellikler yaratmıştır.
Eğer güzellikleri “teğet” geçer, hayatın yalnızca dikenlerine kendinizi kilitlerseniz, hayat sizin için tam bir diken tarlasına dönüşür. Gül ve diken, en azından birbirini dengeler. İnsan ikisini birden fark etmeli ve ikisini aynı anda yaşamalı.
Hayatın dikenlerini alır gülünü bırakırsanız, kendinizi güzelliklerden mahrum eder, hayatınızı çekilmez yaparsınız.
Hayatın yalnızca gülüne bakıp dikenleri yok farz ederseniz, gerçeği ıskalar, gerçeğin sizi hırpalamasına zemin hazırlarsınız.
Doğru hayat daha çok güle kilitlenmek, ama dikeni de ıskalamamaktır...
Ben olumsuzlar ortasında olumlu olanı keşfetme sanatına “mutluluk” diyorum.
Sürekli mutluluk olmadığını söyleyenlere de katılıyorum. Mutluluk sürekli olsaydı tat vermezdi. Çünkü alışır, kanıksardık. Mutluluk da sıradanlaşırdı.
Belki de mutluluk nadiren ele geçtiği için güzel ve etkileyicidir.
Şöyle düşünün: Şiddetli ağrı çeken birini, ağrının hafiflemesi mutlu eder.
Mutluluk, her şeyin yolunda gitmesi demek değildir. Oysa biz genelde böyle zannederiz. Ve mutlu olmak için her şeyin yoluna girmesini bekleriz.
Her şey yoluna girmeyeceğine göre de kendimizi sürekli mutsuzluğa mahkûm ederiz.
Önemli olan mutlu anların sayısını ve süresini arttırmak, bunun için de eldekini fark edip şükretmek, olmayanı “dua” ile talep etmek, ayrıca hayattaki güzellikleri teğet geçmemektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.