Adlî Yıl ve Baro’lar... İktidara verirler talkını, kendileri yutar salkı
Yeni Adlî Yıl başladı... Adlî Yıl’ın “ilk dâvâ”sı da, “28 Şubat” oldu... Bildiğiniz gibi; “Bin yıl sürecek” denilen “28 Şubat Postmodern Darbesi”nin sanıkları, 16 yıl sonra dün hakim karşısına çıktılar... Dâvânın 2 numaralı sanığı Çevik Bir’in; dünkü Akit’in manşetindeki “Sanık ayağa kalk” ifadesine uygun hareket etmesi dikkat çekti...
Hakim, salonda bulunan “sanık”ların gelip-gelmediğini kontrol etmek için “yoklama” yaptı ve “tutuklu”ların isimlerini tek tek okudu...
“Çevik Bir” deyince, 28 Şubat’ın kudretli generali “ayağa kalktı” ve “Burada” dedi...
Evet; “sanık, ayağa kalk”tı!
KARARLARI DA ÇÖPE ATILDI!
Dile kolay;
“Bin yıl sürecek” denilen bir darbe “16 yılda” çöktü ve o darbenin “apoletli sanıkları”, şimdi hukuk önünde hesap veriyor!..
Sadece hesap vermiyorlar, aynı zamanda, onların getirdiği “yasadışı uygulamalar” da yürürlükten kaldırıldı...
Meselâ;
l “Katsayı engeli”nin kaldırılması.
l “Üniversitelerde başörtüsü yasağı uygulamasına” son verilmesi.
l “8 Yıl Kesintisiz Eğitim’den, kesintili eğitime geçiş kararı”nın alınması...
l “Sorun haline gelen Millî Güvenlik Dersi”nin kaldırılması.
l “Kur’an eğitimine getirilen 12 yaş sınırlaması”na son verilmesi.
l “İnancı dolayısıyla TSK’dan ihraç edilen subay ve astsubayların, kamu kurum ve kuruluşlarından atılanlar”ın görevlerine iade edilmesi...
Vee “28 Şubat Süreci’nde yayınlanan genelge, yönetmelik ve yönergelerin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla tümden kaldırılması...”
Bunlar, elbette önemli adımlardır ve hiç kimse bunları küçümseyemez...
Dün de “yargı süreci” başladı ki, bu; Türkiye’nin “darbelerden hesap sorabilen” bir demokratik güce ulaştığının göstergesidir.
Sırada, “diğer dâvâlar” var.
“12 Eylül” dâvâsı var, “Turgut Özal’ın ölümü” dâvâsı var, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adreslerinde bulunan dinleme cihazları” dâvâsı var, “AK Parti ve Adalet Bakanlığı ek binasına düzenlenen LAW silahlı ve bombalı saldırı” dâvâsı var, “ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne yapılan bombalı eylem” ve “Ankara’daki Gezi Parkı eylemlerine” ilişkin dâvâ ve soruşturmalar var!..
Anlayacağınız, “Yargı”nın işi çok!..
METİN FEYZİOĞLU’NUN SÖZLERİ
“Yargı” deyince; “Yeni Adlî Yıl’ın başlaması” dolayısıyla dün Ankara’da düzenlenen törene ve orada yapılan konuşmalara değinmeden geçmek olmaz...
Haber sayfalarımızda ayrıntılarını okuyacağınız gibi; dünkü törenlere; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun sözleri ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in ona verdiği cevap damgasını vurdu.
Metin Feyzioğlu, özetle dedi ki;
“İktidarlar, demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerinden haz etmek zorunda değildir... Ancak çoğulcu demokrasilerde, bu eleştirileri hoşgörüyle karşılamak zorundadırlar... Çoğulcu demokrasilerde siyasi iktidarlar hoşlarına gitmeyen siyasi düşünceleri hedef almazlar, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar; bunları demokrasinin vazgeçilmezi olarak kabul ederler ve birlikte yaşarlar.”
SADULLAH ERGİN’İN CEVABI
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise, gazetecilerin; “Feyzioğlu’nun görüşlerine ne dediği” sorularına cevap verirken dedi ki;
“Doğrudur, demokrasiler çoğulcu oldukları ölçüde kıymetlidirler... Ama Sayın Barolar Birliği Başkanı kendi oturduğu koltuğa çoğunlukçu bir seçim sistemiyle gelmiştir. 79 vilayette yapılan seçimlerde yüzde 50 oy alan liste, genel kurul delegelerinin tamamını alarak seçilmiştir ve çoğulculuğa asla kapı aralamayan bir sistemdir.
Bu sistemin değiştirilmesi için girişim yapanlara karşı da çok büyük muhalefet ortaya koymaktadırlar.
Dolayısıyla şunu ifade etmek istiyorum; kendileri oturdukları koltuğa çoğunlukçu yöntemlerle gelenler bu kürsülerden bize çoğulcu tavsiyelerde bulunma hakkına sahip değiller.
Bir yandan inanç özgürlüğünü savunduklarını ifade ederken diğer yandan Danıştay’ın avukatların başörtülü savunma yapabilmelerini sağlayan kararını da eleştirmekte ve gerekçesini hazmedemediklerini ifade etmektedirler. Ama ben şunu ifade edeyim;
Biz parlamento açıldıktan sonra çoğulculuğu her alanda sağlamaya dönük çalışmalar yapacağız. Barolar Birliği seçimlerinin de barolardan gelen delegelerin seçimlerinin de çoğulcu yöntemle yapılması için öneri getireceğiz. Umarım Sayın Başkan bu çoğulcu önerilerimize de destek verir.”
Sayın Sadullah Ergin’in bu sözleri; “Metin Feyzioğlu’nu şapa oturtan tespitler”dir!..
NİSBÎ TEMSİL SİSTEMİ
Biliyorsunuz; gerek “Baro seçimleri” gerek “Oda seçimleri” üzerine birçok yazı yazdım...
Mesela; 4 Ağustos 2012 tarihli yazımda, “Baro’daki despot uygulama”ya dikkat çekmiş ve “seçim”lerde “Nisbî Temsil Sistemi” uygulanmasını teklif edip, demişim ki;
CHP’nin “yüzde 10 seçim barajı düşürülsün” teklifi, ilk önce “CHP’nin arka bahçesi” olan “Baro”larda veya “Oda”larda uygulanmalıdır...
Kaldı ki, bunun için “anayasa”yı değiştirmeye de hiç gerek yok...
Sadece “kanun” değişse yeter!..
“Kanun değişir” de, “Baro” ve “Oda”larda, tıpkı Meclis’te olduğu gibi “Nisbî Temsil Sistemi” uygulanırsa, o zaman “3-4 bin oy” alan “grup”lar, boşa kürek sallamamış, yani, hiç olmazsa, “1 veya 2 üye”lerini yönetime sokmuş olurlar!..
Bana kalırsa;
CHP, eğer “seçim barajının düşürülmesi” teklifinde, yani “temsilde adalet” görüşünde “samimi” ise, bunu; kendi zihniyetindeki “Baro ve Oda seçimleri”nde göstermeli, bir “kanun teklifi”yle, buralardaki “tek ses hakimiyeti”ne son vermelidir.
Öyle sanıyorum ki;
CHP böyle bir “teklif”te bulunursa, Hükümet de bunu destekleyecektir.
Böyle bir “kanun” çıkarılırsa;
Bu kuruluşlarda “seçime giren gruplar” da, aynen Meclis’te olduğu gibi “güçleri oranında temsil” edilirler!..
Meselâ Barolar Birliği veya illerdeki “baro” seçimlerine “birkaç grup” katılıyor!..
Ama, ne oluyor?..
Biraz önce ifade ettiğim gibi; “en fazla oyu” alan grup, baroyu “tek başına” yönetiyor!..
Aynen “diktatörlük” gibi!..
Oysa, Meclis’teki gibi olsa, yani “her grubun temsilcisi” olsa, Baro da, TMMOB de, “demokratik bir yapı”ya kavuşur!..
Madem her yerde “demokrasi” isteniyor, buna en önce TMMOB ve Baro’lar gibi kuruluşlar riayet etmeli, “demokrasi”yi ilk önce kendileri uygulamalıdır!..
O zaman “keyfilik”ler de, “dayatma”lar da, “yasakçılık”lar da, “despotluğa varan diktatörlükler” de sona erer!..
Evet, yıllardır bunları yazdım; Baro ve TMMOB seçimlerinde “Nisbî Temsil” sisteminin uygulanmasını ve her grubun “oyu oranında” yönetimde yer almasını savundum...
Sayın Sadullah Ergin’in açıklamalarından öğreniyorum ki; böyle bir hazırlık içindedirler...
Memnun oldum...
“Geciken adalet, adalet değildir” derlerse de, “çoğulcu seçim yönetimi” bir an önce getirilsin ki, adalet daha fazla gecikmesin!..
ZÜBEYDE HANIM’A YAPILANLAR!
Gelelim, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “çelişkili sözleri”ne
Ne diyor beyefendi;
“Çoğulcu demokrasilerde siyasi iktidarlar hoşlarına gitmeyen siyasi düşünceleri hedef almazlar, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar”
Peki, bu sözleri sarfeden adama sormazlar mı; “Senin yaptığın ne?”
Senin kendi uygulamalarından haberin yok mu?.. İktidara veriyorsun talkını, kendin yutuyorsun salkımı!..
Diyorsun ki;
“Siyasî iktidarlar, hoşlarına gitmeyen siyasî düşünceleri hedef almazlar, demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmazlar!”
Peki, “iktidar”lar kalkışmaz da, “Baro”ların kalkışma gibi bir hak ve yetkileri mi var?
Sorarım kendisine;
28 Mart 2013 tarihinde, Avukat Zübeyde Kamalak, Ankara’da görülen bir davaya başörtüsüyle girince mahkeme yargılamayı ertelemişti... Hakim, gerekçe olarak da, Danıştay’ın iptal ettiği “başörtüsü yasağını” göstermişti...
Peki, siz; Danıştay’ın “Başörtülü olarak da duruşmalara girilebilir” kararını gündeme getirip, niye sahip çıkmadınız Zübeyde Kamalak’a?..
Ne o, yoksa; “Zübeyde Kamalak’la siyasî görüşleriniz örtüşmediği” için mi yalnız bıraktınız onu?..
“Lâf”a gelince, maşallah “mangalda kül bırakmıyorsunuz” ve “özgürlükçü” kesiliyorsunuz ama, iş “icraat”a gelince “despotça” ve “diktatörce” davranmaktan geri kalmıyorsunuz!..
BARO’NLARIN LİNÇ GİRİŞİMİ!
Bir örnek daha:
Tarih 6 Haziran 2013
Avukat Zübeyde Kamalak, Ankara 11. Aile Mahkemesi Hakimi Mustafa Karadağ’ın “hakaretleri” ve “duruşmayı ertelemesi” üzerine, bu “hukuksuzluğu” duyurmak üzere, eşi SP lideri Mustafa Kamalak ve oğlu Furkan Kamalak’la, adliye önünde bir “basın açıklaması” yapmak istemişti...
“Sizin görüşünüzde ve sizi seçen avukatlar” ise, o gün “Gezi Parkı eylemlerine destek vermek” üzere toplanmışlardı...
Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Şimşek’in yönlendirdiği avukat kılıklı militanlar, Saadet Partisi liderini, eşini ve oğlunu linç etmeye kalkışmışlardı... Baro yöneticisi Orhan Şimşek, Zübeyde Kamalak’ı itip Mustafa Kamalak’ın üzerine yürürken, diğer avukatlar da “Provokatör” diye bağırmıştı!..
Sorarım Metin Feyzioğlu’na; “Hak aramak” ne zamandan beri “provokatörlük” oldu... Ve siz Sayın Feyzioğlu, o olayda niye Zübeyde Kamalak’a destek vermediniz, ona niye sahip çıkmadınız?.
Bugün kalkmış; “Çoğulcu demokrasilerde, farklı siyasî düşüncelerin hedef alınamayacağından” dem vuruyorsunuz!..
Peki, siz ne yapıyorsunuz?.. Sırf “farklı siyasî düşünceden” diye Zübeyde Kamalak’ın “linç” edilmesine niye ses çıkarmadınız?..
Demek oluyor ki;
Sizler, “kendiniz için hukuk” istiyor, “kendinize göre demokrasi” talep ediyor ve “kendiniz için özgürlük” istiyorsunuz!.. “Şiddete hayır” diye bağırıyorsunuz ama, kendiniz “şiddet” uyguluyorsunuz!.. “Herkese insan hakkı” diyorsunuz ama “başörtüsüyle duruşmaya girme hakkını kullanan” bir hanımı “linç” etmeye kalkıyorsunuz!..
Uzun lâfın kısası;
“İktidara veriyorsunuz talkını, kendiniz yutuyorsunuz salkımı!”
Dürüst olun, dürüst!..
Dilerim, Hükümet “Nisbî Temsil Sistemi”ni getirir de, Baro’lar ve Oda’lardaki “despotluk” sona erer...
Bakalım, o zaman ne diyeceksiniz?..
28 Şubat Darbesi’nin sırrı 27 Şubat’ta yatıyor!
Ayrıntılarını 1. sayfamızdaki haberden de okuyacağınız gibi; “Yeni Adlî Yıl”ın ilk yargılaması “28 Şubat” için yapıldı... Dâvânın “apoletli sanıklar”ı yerlerini aldı ve duruşma başladı...
Biri hariç... Daha doğrusu, “dâvânın 1 numaralı sanığı” hariç... Evet, 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı dünkü duruşmaya katılmadı... “Rapor” almış... “Tedavi” görüyormuş!.. İşin içinde bir “GATAkulli” var mıdır, yok mudur bilmiyorum... Belki, gerçekten hastadır...
Biliyorum, yarın-bir gün, bazı “aklıevvel”ler çıkıp; “Bir Genelkurmay Başkanı’nın bu dâvâda işi ne?” diye soracaklardır... Onlar sormadan, ben sorayım: “28 Şubat günü yapılan 9 saatlik MGK’da alınan 16 maddelik kararlar ve milletin inancını hedef alan Topyekûn Savaş ilânı”ndan bir gün önce, evet 27 Şubat günü neredeydi İsmail Hakkı Karadayı?.. O gün, Kudüs’teki “Ağlama Duvarı”nda ne işi vardı?..
Bu dâvâdan “adil bir sonuç” alınmak isteniyorsa, “27 Şubat’ın sırrı” mutlaka ortaya çıkarılmalıdır... Çünkü; “28 Şubat’ın sırrı, 27 Şubat’ta”dır!..