Ekonomi İstikrar İç Barış ve Cihat
Dün sınırda bir helikopter düşürüldü, bir de sınır kapısında bombalı bir araba patladı. Bunlar alınan tedbirlerin birer neticesidir ki zarar az ile savuşturulmuş oldu. Ama bilmiyoruz şu anda hangi karanlık odalarda Müslümanlar için ne tehlikeli senaryolar yazılıp uygulamaya konuluyor.
Acaba bütün bunlardan da asgari zararla nasıl kurtuluruz?
Allah Teâlâ ve Resûlüllah (sav) düşmana ve haksız azgınlara kuvvet kullanmayı bir disiplin olarak kabul etmiş ve Müslümanın, Müslümanca yaşayabilmesi için, hikmetin yanında kuvvetin, irşadın yanında caydırıcı gücün bulunması zaruretine parmak basmış, böylece onurlu ve haysiyetli yaşama yollarını göstermiştir.
Evet, kuvvetli olacak, kuvveti hakkın emrine verecek, sözünüzü dinletecek ve kesilmesi gerekli olan sesleri keseceksiniz ki, dünya muvazenesinin temsilcisi olabilesiniz.
Allah (azze ve celle) batılı korkutmak ve saldırganlığından caydırmak, buna rağmen saldırırsa da dersini vermek için, güç ve kuvvet hazırlamayı hak ehline emretmiştir. Bu Allah (azze ve celle)'ın bir kanunudur ve bu kanuna uymadan Allah (azze ve celle)'tan yardım ve zafer beklemek abestir. Çünkü Allah (azze ve celle) her şeyi bir kanuna bağlamış ve evreni o kanunlarla idare etmektedir.
Konuyla ilgili öncelikle görülmesi gereken ayetler şunlardır: “Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.”(Enfal, 8/ 60)
Allah (azze ve celle) mü'minleri nasıl da uyarıyor, koruyor ve kolluyor. En fazla muhtaç oldukları esasları peş peşe sıralıyor ve onları eğitiyor.
Batıla karşı her çeşit kuvvet hazırlama emri genel ve kapsamlı bir emirdir. Dün kılıç, kalkan, mızrak, ok, yay, mancınık ve at. Ama bu gün tank, top, füze, uçak ve bomba. Düşmanı caydıracak veya durduracak her ne ise o.
Siz düşmanınızın hepsini ve ne derece düşman olduklarını, sizi yok etmedeki düşüncelerinin, plan ve programlarının hangi aşamada olduğunu, nereden nasıl vuracaklarını bilemezsiniz. Sünnetin gereği istihbaratınız ne kadar güçlü de olsa, en azından tam bilemezsiniz.
Ama Allah (azze ve celle)'ın emrine uyarsanız, bütün tedbirleri almış, bütün delikleri tıkamış olur, tehlikelerin topunu birden halledersiniz. İslam’ın emirlerini yaşamak, böyle bir mucizevi garantördür.
Bütün bunlar maddi harcamaya bakar. Harcama da çalışıp kazanmaya, güçlü bir ekonomiye sahip olmaya. Bu harcama bir fedakarlıktır ama, eğer bu Allah (azze ve celle) yolunda olursa, yani iyi niyetle ve ihlasla olursa, kaybetmez, hatta fazlasıyla kazanırsınız bu dünyada da, ahirette de.
Bunu dünyada sulh içinde izzetle ve huzurla yaşayacağınız ülkenizde huzur ve istikrarın bereketiyle çalışarak elde ettiğiniz ürünlerle, üretimle ve gücünüzün ve izzetinizin size temin ettiği imkanlarla dünya pazarlarında yapacağınız ticaretle kazanırsınız. Ahirette ise cennet ve cemalullah ile.
Bu yüzden ülkenin iç barışı, istikrarı, adaleti temini, sosyal yardımlaşma ve gelir dağılımındaki hakkaniyeti fevkalade önemlidir. İkisat ve ekonomi gerçekten önemlidir.
Yeryüzünde insan özgürlüğünü gerçekleştirmek için İslâm’ın kuvvet bulundurması ve yeri gelince bunu kullanma azim ve iradesi çok çok önemlidir.
Her Müslüman kaçınılmaz olarak kendini cihada hazırlamalı, yeri gelince cihat etme azim ve niyetini kalbinde barındırmalıdır.
İslam’a davet çalışmaları için de bu kaçınılmazdır. Bu kuvvetin davet açısından yerine getirdiği ilk görev, İslâm inancını benimsemek isteyenlerin hiçbir engelle karşılaşmadan, bu inancı seçmelerini, aynı şekilde bu inancı benimsedikten sonra dinlerinden döndürme girişimlerine uğratılmamalarıdır.
Dahası, bu dinin düşmanlarını bu kuvvet tarafından korunan İslâm yurduna saldırmayı düşünmekten caydırmaktır. Bu düşmanların bütün yeryüzünde tüm insanları özgürlüklerine kavuşturmak için hareket eden İslâm’ın yayılmasının karşısına dikilmekten korkmalarını sağlamaktır.
Bu gücün nihai görevi ise, yeryüzünde kendisine ilahlık sıfatını yakıştıran, insanları kendi yasaları ve otoriteleriyle yöneten laik, liberal ve seküler güçlere karşı, ilahlığın tek başına Allah'a ait olması gerektiğini, dolayısıyla hakimiyetin sadece O'na ait olması zaruretini kabul ettirmektir.
Bu zorla İslam yapma değildir. Bu, İslam’a teslim olma anlamındadır.
Yani şimdi laiklerin Müslümanları teslime zorlamaların son bulup tam tersinin tecelli etmesidir.
Bu bir haksa, sıra bizde!
Değilse, kaldırsınlar üstümüzden bu “teslim alma” ve “laikliği zorla uygulama” zorbalığını.
Ama “gezi zekalılar” bilmem bunu anlarlar mı?