Ahmet Türk

Ahmet Türk

İktidarın ‘Tabusal Alan’ Travması ve Başörtüsü Sorunu

İktidarın ‘Tabusal Alan’ Travması ve Başörtüsü Sorunu

Başbakan Erdoğan’ın ay sonu açıklayacağız dediği ve birçok kesimin beklentilerini kaygılarını arttıran “Demokratikleşme Paketi” ile alakalı tartışmalar şimdiden başladı.  Kimi, Demokratikleşme Paketi’nin Alevilik meselesinde nihai çözümü getirecek ve hatta Heybeliada’da gayrimüslimlerin istediği okulların da açılmasını sağlayacak bir devrim niteliğinde olacağı beklentisini taşıyor… KCK-BDP-İmralı cephesi, ‘Apo-MİT Müzakere Süreci’nde kendilerine taahhüt edilenlerle ilişkili beklentileri taşıyor…  Kamusal alanda başörtüsü yasağının kaldırılmasına yönelik düzenlemelerin bu paket içinde yer almasını dört gözle bekleyenlerin sayısı ise çok daha fazla…

Demokratikleşme Paketi’nin muhteviyatı içinde yer alacak olan konular müstakil ve başka bir yazımın konusu olacak inşaAllah… Bugünkü yazımın konusu müstakbel ‘Demokratikleşme Paketi’ içerisinde yer alması beklenen ‘kamusal alanlarda başörtüsü serbestîsi’ ile alakalı olacak.

Yazımın başlığında geçen “travma” sözcüğünü hususiyetle kullandım. Travma tanımı; kişilerin hayatını, vücut bütünlüğünü ya da ruhsal dengesini tehdit eden ve duygusal anlamda üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar, deneyimler veya durumlarda kullanılır. Bu tanım kişiler için kullanıldığı gibi kurumlar içinde kullanılır. Malumunuz, 11 yıl boyunca birçok badire atlatmasına rağmen Ak Parti iktidarı en ciddi travmayı kapatılma davası açıldığı dönemde yaşadı. Başörtüsü sorunun çözümü ile ilgili attığı adımlar hükümete yaşatılan bu travmatik davanın en önemli gerekçesi sayılmıştı.  Bu travmatik süreci biraz detaylandıralım:

Hatırlarsınız...

14 Mart 2008 tarihinde Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiği" savıyla, Anayasa Mahkemesi'nde "Adalet ve Kalkınma Partisinin temelli kapatılma davasını açmıştı. Başsavcı, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın da aralarında olduğu 71 kişinin, siyasetten 5 yıl uzaklaştırılmasını istemişti. Neticede, 30 Temmuz 2008'de açıklanan kararla parti kapatılmadı.

İşte bu kapatma davasının en büyük dayanağını Başörtüsü oluşturuyordu: Başörtüsünün serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliği ile anayasanın laiklik ilkesinin ortadan kaldırılmak istenmesi, İstanbul Haseki ve Vakıf Gureba hastanelerinde başörtülü doktorların çalışması, Danıştay’a gerçekleştirilen kanlı saldırının Danıştay’ın “öğretmenin başörtülü okula giremeyeceği” yönündeki kararı üzerine gerçekleştirildiği iddiası, bazı Ak Partili yöneticilerin "başörtüsü, kamusal alan ve üniversitelerin dışında meclis’te de geçerli olmalıdır" sözleri kapatılma davasının zeminini oluşturmuştu...

Dolayısıyla, her başörtüsü sorununun çözümüne yönelik talepler arttığında  ‘Aşırı Uyarılmışlık Hali’ne bürünen iktidar partisi için, Başörtüsü sorunun çözümüne yönelik her yeni girişi –gelecekte- “bazı kaygılara tekrar zemin hazırlar mı?” endişesini de beraberinde getiriyor. En azından bundan mütevellit hâlâ stres bozukluğu yaşayan “sütten ağzımız yandı yoğurdu üfleyerek yiyelim, gelecekte ne olur bilinmez, lokal çözümlerle ve toplumsal mutabakatla bu işi çözelim” diyen üst düzey parti yöneticilerinin olduğunu biliyorum…

Olumsuzluklar nasıl insanlık durumunun ayrılmaz bir özelliği ise, iktidarlar içinde aynı şey geçerlidir. Hatta muktedir iktidarlar içinde aynı şey geçerlidir. İnsanlar bazen her şeyin kontrolü altında oldukları halde, istemedikleri sebep-sonuç ilişkilerini kurmak ve müstakbel "risk" hesapları yapmak zorunda kalırlar ya… Tıpkı iktidarlarda insanlar gibi “nazik durum”ları yönetmek ve hesap kitap içine girmek zorundadır...

Evet, o günlerden bugünlere çok şeyler değişti. Büyük merhaleler ve alan hâkimiyetleri (!) elde edildi. Böyle olmasına rağmen Başörtüsü sorunu hala “sistemin dokunulmazlıkları” başlığı adı altında değerlendiriliyor, hala fincancı katırlarını ürkütmemek adına parmak ucunda yürünüyor, hala bazı limitler ve sınırlar çizilerek özenle dışarıda bırakılmak isteniyor…

Hükümetin Başörtüsü sorununun kamusal alanda serbestîsi ile alakalı samimi bir şekilde çözüm yolları denediğini düşünüyorum. Lakin gelecekte işler tersyüz olduğunda bedel ödemek ve ödetmekte istemiyor. Bu yüzden; şu günlerde bile, “şu an iktidar olan düşünce muhalefette olsaydı yeri yerinden oynatır başörtüsü mağduriyeti her evin meselesi olurdu” diyenlerin eleştirileri ile “bekâra karı boşamak kolay” karşı cevapları çarpışıyor!

Netice itibariyle…

Ülkeyi yönetenlerin başörtüsü sorunun çözümü ile alakalı yükü daha da arttı. Başörtüsü yasağını sadece üniversitelerde serbest bırakmak kısa vadede sorunu halletse de, tabusal alana dönen kamusal alanlarda uygulanan başörtüsü yasağı, bu soruna “level atlattı!” Üniversitede başörtülüye uygulanan ilkel yasak kalkınca başörtülülerimizin üniversite sonrası hayat ile alakalı talepleri de arttı. Binlerce üniversite mezunu başörtülünün ileride mesleki talepleri nasıl karşılanacak? Bunlar sadece diploma almak için mi eğitim ve öğretimde başörtüsüne özgürlük talep ettiler? Bundan sonra başörtülü vatandaşlarımız kamusal alan sayılmayan alanlarda mı tutunmaya çalışacaklar? Vatandaşlık hakları sadece seçimden seçime oy vermekle mi sınırlandırılacak?

İnancından, düşüncesinden, yorumundan, tercihinden dolayı başörtüsü takan her bayan, özgürce başörtüsüyle kamusal alanda çalışabilmeli ve temsil hakkından faydalanabilmelidir. Kamusal alanlar tabusal alanlar olmaktan çıkarılmalıdır! Kamuda Başörtü yasağı, başörtülü kadın çalışanı vasıfsız biri haline getiriyor, üretme, yönetme, yükselme süreçlerinin tamamını kısıtlıyor. Kadının istihdam edilmesi, üretime katkı sağlaması isteniyorsa bu eşitlikçi olmayan, rekabete izin vermeyen bu yasak kaldırılmalıdır.

Önerilerim:

1- Bu yasağın “kökten” ortadan kaldırılması için en başta ciddi bir Laiklik tanımı yapılmalıdır. İş neticede dönüp dolaşıp oraya geliyor. Devlet ile inançlı insanlar arasındaki buzdan duvarları yıkılmalıdır. Bütün Müslümanların asgarî müşterekler etrafında buluşmasını sağlayacak ve millî birlik ve dayanışmayı tekrar kuvvetlendirecek bir laiklik tanımı müstakbel anayasa içinde yerini almalıdır.

2- Başörtüsü sorunu çözmek için, cari anayasanın ilgili 10.Maddesinin 1. ve 4. fıkrasında değişiklik yapılmalıdır:

1.fıkraya ek: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, kılık kıyafet ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

4.fıkraya ek: “Kamusal alanlardan ve kamu hizmetlerinden yararlanmaları konusunda hiçbir gerekçe ile insanlar arasında ayrım yapılamaz ve farklı muameleye tabi tutulamaz.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Ahmet Türk Arşivi