Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

İki türlü görebilmek

İki türlü görebilmek

Maddi dünyayı görmek ile hakikati görmek ve idrak etmek aynı değildir. Hakikate vakıf olmayıp, eşyayı gerçek mahiyetiyle göremeyen kişi, toprağı, güneşi ve denizi görse de gerçek anlamda kördür. Dünyaya kör olmakla hakikate kör olmak ayrı şeylerdir. Vicdan gözü körleşen bir kişi, ışığın altında nefes alıp verir, maddi olarak hayatını sürdürür fakat hayatı ters yüz olmuştur ve yanlışı doğrudan ayırt edemez. Çünkü hakikate karşı hem kör hem de sağırdır. Gerçek manada görmek ve idrak etmek insanın fıtrat sözleşmesine bağlı kalması ile mümkün olur. Bu kişinin, aklı iradesi hayatı ve uzuvları da Müslüman olmuştur ve insanı da eşyayı da gerçek mahiyeti ile birlikte görebilir.

Kur’an insanın maddi körlüğünü değil manevi körlüğünü dile getirir ve asıl körlüğün bu olduğuna vurgu yapar. Yani eğer gerçeği görmekten uzaksanız maddi gözle görüyor olmanız yolunuzu bulmanızda etkili olamaz. Manevi körlüğe düçar olan bir kişi, ayaklarının kendisini götürdüğü yöne doğru hareket eder, yiyip içer fakat nerede nasıl davranması ve neye göre karar vermesi gerektiğini bilmez, çünkü kördür ve gitmekte olduğu yolun sonunu görememektedir.

Gerçeği görmek ve işitmek maddi gözle görmek ve işitmek gibi değildir. Eğer bir kişi hakikati göremiyor ve işitemiyorsa Allah onu görmeyen işitmeyen kimseler olarak tanımlıyor.

“Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki akledecek kalpleri işitecek kulakları olsun? En büyük hakikatlerden biri de şudur ki “körlük başlarda olan gözlerin körlüğü değil göğüslerdeki kalplerin körlüğüdür” (Hac süresi 46)

Bireysel ve toplumsal hayatımızda bizi inkişaf ettirecek olan, maddenin ötesine geçip hikmete ulaşmaktır ki; bu da varlığın mahiyeti kavramakla mümkün olabilir.

Beşer olmaktan insan olmaya geçememiş kimselerin kulakları ve gözleri kör nefislerinin işaret ettiği noktaya odaklıdır. Mevlana bu kimselerin insaniyet makamına erişemediklerine vurgu yapar ve içine düştükleri durumu şu metaforla açıklar: “Öküzün biri ansızın Bağdat’a geldi ve şehri bir baştan öbür başına kadar dolaştı. Fakat gözü yalnız kavun ve karpuz kabuklarını gördü. Medeniyet merkezi olan Bağdat’ın muhteşemliğini göremezdi çünkü öküzün dünyaya dair gördüğü sadece yemekti… Öküzler sadece yola dökülüp saçılan samanlara çayır çimenlere ya da kenarlara atılmış karpuz ve kavun kabuklarına düşkündür. Ne yaparlarsa yapsınlar kâinattaki ilahi sanatın ihtişamını göremezler.”

Eğer dünyaya, yiyecek içecek maddelerinin üretildiği bir mekan olarak bakarsak gördüğümüz sadece karpuz kabuğu olacaktır. Fakat maksadımız hakikat üzere bir hayat sürmek ise sadece bakmakla kalmaz aynı zamanda görür ve idrak edebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi