Ferace Çıkarma Töreni
Saraybosna’nın birkaç ismi var. Bilinmeyenlerden birisi “Medine-i Saraybosna,” diğeri “Şeher-i Saraybosna.”
Balkan Savaşlarına kadar kullanılan ve yazılı kaynaklarda geçen ismi, “Medine-i Saraybosna.” Aynı yıllarda İstanbul’un ismi de “İslambol” olarak geçmekte.
18’nci yüzyılda Bosna’da günlük hayata dair mecmua çıkaran “Saraybosnalı Molla Mustafa’nın” mecmuasında bu isimler yer almakta.
Medine-i Saraybosna’nın, “diyanetli ve dirayetli” olan hanımları, Balkan Savaşlarına kadar feracelerini çıkarmamış ve sosyal hayatın içerisinde hep yer almışlar.
Türkiye’deki kıyafet inkılabından sonra İstanbul’a ayak uydurmak için, Bosna’da da feraceler resmi törenle çıkarılmış ama aynen Türkiye’de olduğu gibi baskıyla çıkarılmış.
Yani Bosnalıların başına sadece Sırplar, Hırvatlar iş açmamış, içeriden de zulüm yapılmış, Türkiye’deki inkılaplar yakın takibe alınmış, Milli Şef zulmünün aynısını Tito da uygulamış.
18’nci yüzyıl Bosna’sındaki sosyal hayatı inceleyen ve günü gününe olayları not eden Molla Mustafa’nın anlattığı Bosna, hakikaten de tam bir “medeni Müslüman” memleketiymiş.
İnsan ilişkileri, aile ilişkileri, komşu ilişkileri, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma gibi hasletler zirvedeymiş.
Lakin Balkan Savaşları sonrası tüm bu özellikler terk edilmiş ve terk ettirilmiş. Türkiye’den çok medet ummuşlar ama bakmışlar ki, Türkiye’de vaziyet çok daha vahim.
Hatta Türkiye’ye göç eden nice aileler, “Ezanların Türkçe” okunduğunu duyunca geri dönmüş ve Tito’nun zulmüne razı olmuşlar.
Bosna’da feracesini çıkarmamak için Türkiye’ye göç edenler de burada feracenin yasak olduğunu görünce çok şaşırmış ve geri dönme imkânları kalmadığı için feracelerini çıkarmak zorunda kalmışlar.
Balkanlar’ın tümünde Tito’nun zulmü, Türkiye’de İsmet İnönü’nün zulmü, hem oradaki hem buradaki Müslümanları köşeye sıkıştırmış ve nefes aldırmamış.
Her göç, değerlerini kaybederek başlar ve biter. Balkanlar’dan göçen birinci ve ikinci nesiller dini ve milli değer yargılarını koruyabilmişlerse de üçüncü ve sonraki nesiller maalesef koruyamamışlardır.
İslam dininin kimseye bir düşmanlığı yoktur ama İslam’ın ve Müslümanların düşmanları pek çok olduğu gibi bu çoklar, İslam ve Müslüman düşmanlığında bir ve beraber olmaktadırlar.
İşte Balkan Müslümanlarının bir de böyle gariplikleri vardı. Hem orada hem burada dinlerinden ve dillerinden çok çekmişler.
Neyse geçelim ve sözü Mehmed Akif Esroy’un şiiriyle bitirelim.
“Balkan’ı bildin mi nedir, hemşeri?
Sevgili ecdâdının en son yeri.
Bir sıla isterdin a çoktan beri
Şimdi tamam vakti… uğurlar ola
Balkan’ın üstünde sızan her pınar
Bir yaradır, durmaz içinden kanar!
Hangi taşın kalbini deşsen: mezar!
Gör ne mübarek yerler uğurlar ola.
Eş hele bir dağları örten karı:
Ot değil onlar, dedenin saçları!
Dinle: Şehid sesleridir rüzgârı!
Durma levend asker, uğurlar ola.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.