Vatan için kim zehir içmek ister?
‘Vatan için kim zehir içmek ister?’ Bu sözler soru kipiyle ‘içeriden İran’a yazan Fehmi Huveydi’ye ait olsa da, gerçekte Humeyni’den menkul sözler. Ayetullah Humeyni Irak’la yaptığı savaş 20 yıl dahi sürse devam edeceklerini söylemiş ve ardından bir yıl geçmeden ‘zehir içiyorum’ diyerekten 8 yıllık savaşa son vermiştir. Şimdi bu benzetmeden yola çıkan Fehmi Huveydi ‘vatan için kim zehir içmek ister?’ başlıklı yazısında Müslüman Kardeşlerden vatan için bir fedakarlıkta bulunmalarını ve zehir içme pahasına da olsa sokaklardan çekilmelerini tavsiye ediyor. Bu başarılı bir benzetme değil. Bu benzetme İran üzerinden okunulacak olursa; Ayetullah Humeyni’nin devrimden feragat etmesi gerektiği savunulmuş olur. Bununla birlikte bu teklifinden dolayı kendisi de tereddütte kalmış olmalı ki ileri yazılarında bu tartışmayı devam ettireceğini yazıyordu. Bununla birlikte yazı büyük yankı uyandırmış ve ses getirmiş ve dolayısıyla Fehmi Huveydi Şuruk sütunları arasında mevzuya bir kez daha dönmek zorunda kalmıştır. Konuyla ilgili birinci yazısı 24 Eylül (2013) tarihi damgasını taşıyor. Gelen tepkiler üzerine 1 Ekim (2013) tarihinde ikinci yazısını kaleme alıyor: ‘Krizi bitirmek değil zimmeti ibra etmek!’ Ben birinci yazıdaki İran benzetmesinden başlamak istiyorum. Ayetullah Humeyni Irak politikasıyla adeta yanlıştan zehir içerek dönmüştür. Fakat halefleri ABD’nin işgalinin üzerinden ve izinden bölgede nüfuzlarını yaymaya devam ederek ders çıkarmak bir yana bu yanlış politikaya tüy dikmişlerdir. Suriye’de mezhepçilik adına savaşmalarına ve halk ise adalet için savaşmasına rağmen gerçeği tersyüz etmeye çalışmışlar ve bu suretle yeni bir vartaya ve bataklığa daha düşmüşlerdir. İkinci zehir kupayı burada içmeleri gerekirken aksine nükleer programları üzerinden ABD ile pazarlığı tercih etmişlerdir. Zehirli kupayı içmeyi nükleer faaliyetlere kaydırmışlardır. En sevdikleri şey İslam dünyasını arkadan kuşatmaktır. İran’ın anlayışında ve tarihi akışında yapısal bozukluk var. Güncel siyasetinin bütün türevleri bu çarpık yapıyı derinleştiriyor. Tarihi olarak tampon bir devlet olarak Müslümanların iki yakasının arasını (doğu batı) açtıkları gibi şimdi de Irak ve Suriye üzerinden gelişen Şii eksen boyunca güney ile kuzey arasını açmaya çalışıyorlar. Ahmet Muvaffak Zeydan’ın ifadesiyle, Türkiye’yi bütün yönlerinden kuşatmaya çalışıyorlar. İslam dünyasının gücünü atıl hale getiriyorlar. Enerjisini içine boşaltıyorlar. Tabiatları bunu gerektiriyor ve bundan çok hoşlandıklarını sanıyorum. Ama eninde sonunda Suriye ve Irak’ta da zehir kupayı içecekler.
*
Fehmi Huveydi Mısır’ın selameti açısından Müslüman Kardeşlerin Süleyman’ın meselinde olduğu gibi feragat eden taraf olmasını istiyor. Onların haklı oldukları halde fedakar olmalarını talep ediyor. Bu bilek güreşinden iki tarafın da galip çıkamayacağını ama Mısır’ın yıpranacağını ve mağlup olacağını ve dolayısıyla kahir güç karşısında geri çekilmenin hikmete uygun ve daha münasip olacağını yazıyor. Aslında askerler de bunu istiyor. Tutukluların salıverilmesi karşılığında İhvan’ı pazarlığa çekmek ve taleplerinden vazgeçirmek istiyorlar. Mürsi’nin çekilmesini ve pes etmesini bekliyorlar. Fehmi Huveydi ile birlikte Nur partisinin ileri gelenlerinden Yasir Bürhami gibiler de aynı anlayışı seslendiriyorlar. Bununla birlikte, Karadavi Mürsi yanlılarının Mansur tayfa ve bölük olduklarını ve zaferin onların müttefiki olduğunu ve sebat etmelerini ve 6 Ekim 1973 zaferinin kırkıncı yıl dönümünde Mürsi’yi yeniden görevine iade etmelerini istiyor. Hatırlanacağı gibi, Sedat da tarihi zafer günü olan 6 Ekim (1981) günü Halit Şevki İstanbuli tarafından Meçhul Asker Anıtı önündeki platformda öldürülmüştü. Bundan dolayı Mürsi yandaşları 6 Ekim’i devrim için yeni bir start veya ivme günü olarak ilan etmişler ve gösterileri yeniden tırmandırma kararı almışlardı. Fehmi Huveydi ise hemen bunun arifesinde bu iki yazıyı kaleme almıştır.
*
Huveydi ilk yazısında, İhvan temsilcilerinden Muhammed Ali Bişr ve Dr. Amr Derrac’ın kütüphanesinin yakılması münasebetiyle hem geçmiş olsun dileklerini iletmek hem de bunun kendileriyle bir alakası olmadığını izah etmek için darbenin fikir babası Muhammed Haseneyn Heykel’e ziyaretlerini konu etmiştir. Heykel’in kütüphanesinin yakılması İhvan üzerine atılmış neredeyse ikinci bir İskenderiye Kütüphanesi yakılmasına eşdeğer sayılmıştır! İskenderiye Kütüphanesinin yakılmasının ‘barbar Müslümanlara’ ve Amr İbnü’l As’a atfedenler Heykel’in kütüphanesinin yakılmasını da İhvan’a mal ettiler! Heykel meselenin İhvan’la alakalı olmadığını geç fark etmiş ve yanlış isnat ve anlama ile ilgili dolaylı olarak İhvan’dan özür dilemişti. Mısır şimdi böyle ikinci bir vaka ile çalkalanıyor. Muhammed Baradey’in Dustur partisinin yöneticilerinden Halit Davud darp edilmiş ve ölümden dönmüştü. Bu eylemi de İhvan’a yamadılar lakin arkasından yarı resmi Baltacılar çıktı. Sisi’nin eski rehberi olan Baradey darbenin altından çekilince Baltacıların hedefi oldu. Halbuki, Mürsi döneminde bir yıl asude bir iklimde yaşamıştı. Bu, iki dönem arasındaki farkı da yansıtıyor.
Fehmi Huveydi Muhammed Haseneyn Heykel’in eski bir çömezi. Heykel bir ekol. Mehmet Ali Birand ve Mehmet Ali Kışlalı gibi. Onun ekolünden yetişmiş kimi İslamcılar da var. Bunlardan birisi merhum el Ahram yazarı Ahmet Behçet idi. İkincisi de Fehmi Huveydi. Bu meselede Fehmi Huveydi’nin şakirt olarak pirine yani Heykel’e özendiği söylenebilir. Heykel de Müslüman Kardeşlerin askeri yönetime teslim olmaları gerektiğini savunuyor. Ama şu durumda İhvan’la pazarlık yapılamayacağını da söylüyor. Fehmi Huveydi’nin tek yanlı feragat formülü veya desteği darbe karşıtları tarafından kabul görmüyor. Mesele şahsi değil siyasi ve toplumsal. Geri adım darbenin oturması ve eski düzenin daha beter bir şekilde geri dönmesi demektir. Kazanımların sıfırlanması anlamına da geliyor. Halbuki, tarihin bu diliminde fasit daireyi ve istibdat halkasını bir ucundan kırarak tarihin mecrasını değiştirmek gerekiyor. Mesele Mürsi meselesi değil. Kesinlikle değerler ve referans meselesi. Mısırlı darbeciler sadece Müslüman Kardeşleri değil onun referans sistemini de hedef alıyorlar. Bundan dolayı da İslam’a dayalı anayasayı budamaya ve kuşa çevirmeye azmettiler. Mesele Mürsi’nin hakkı değil, Mısır halkının hakkıdır. Onun ötesinde Mısır’ın ötesinde çevre olarak Arap ve İslam dünyasının hakkıdır. Bu hak, dahili Moğollara ve Haçlı ve Siyonist artıklarına ve müttefiklerine terk edilemez. Mürsi Mısır’ın yeni Muzaffer Kutz’udur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.