Bayram Şekeri Yerine
Din, Allah’ın koyduğu kanunlar bütünüdür. Amacı insanlara dünya ve ahiret mutluluğunu kazandırmaktır.
Bunun için kanunların güzelliği ve amacı gerçekleştirmedeki başarısı kadar, ona inananların gönüllü itaat ve teslimiyeti de gerekmektedir.
Teori ve pratikte din eğitimini başarmış insanlar, kendi iç dünyalarında mutlu oldukları kadar, Allah Teâlâ (cc.) ve Resulullah (sav) Efendimiz tarafından da sevilirler. Bu ise her hayrın başıdır. Çünkü ruhun arınması, kalbin aydınlanması, nefsin temizlenmesi, vicdanın huzuru ancak böyle sağlanır. İşte mutluluk budur!
Yerlerin ve göklerin sağlığı da böyle bir hayat yaşamaya bağlıdır.
Dinin kaynağı ilahîdir. Yani Kur’an’dır. Sünnet onun duyurulması, açıklanması ve uygulanarak gösterilmesi açısından vazgeçilmez ikinci kaynağıdır. Tarih içinde mutluluğun kaynağını değişik yerlerde arayanlar veya gösterenler olmuştur, ama sonuçta yanıldıklarını çok acı tecrübelerle görmüşlerdir.
Sevgili Peygamberimiz(sav.) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyor. İşte O’nun hayatı ortada. Kim buna itiraz edebilir ki? Onun kadar ahlakî yüceliğe kim erişebilir ki? Çünkü o, canlı bir Kur’an’dı.
İşte Kur’an ve ortaya koyduğu din. Yani taşama biçimi. Yani sistem.
Laiklik bunu reddetmektir ve bütün küfrün, bütün günahın, bütün mutsuzluğun sebebidir. Laiklik, kibirli insanın Yaratıcısına kafa tutması, savaş açmasıdır.
Oysa insanlık, ister itiraf etsin, ister etmesin, erdem adına ne biliyorsa O’ndan öğrenmiştir.
Bir Müslüman olarak görevimiz, dinimizin bize yüklediği emirler, yasaklar ve tavsiyeleri öğrenip uygulamaktır. Bu yüzden birinci görevimiz, Allah(cc.)' ı bilmek ve O’na kulluktur. Gerisi hep onun içindedir. Ona kulluk ise İslam’ı bilmek ve yaşamaktır.
Biraz açacak olursak bize düşen ilk görev, dinimizin sunduğu iman esaslarına inanmaktır. Bu esaslar “akaid” kitaplarımızda yazılmıştır. Akaid ve iman, bir binanın temeli gibidir. O olmazsa üstüne duvar yapılamaz, bina kurulamaz.
Akaidden sonra, Allah’a karşı görevlerimizin başlıcaları olan ibadetlerimizi ve toplum içindeki görevlerimizi bildiren muamelatımızı öğrenmeli ve uygulamalıyız. Buna ”ilmihal” da denilir. Bunlar da “fıkıh” kitaplarında yazılmıştır. Öğrenmek başlı başına bir iştir, uygulamak yine başlı başına bir iş. Bunlarla binanın duvarlarını dikmiş oluruz.
Ancak yetmez. Bu dini başkalarına anlatmak daha başka bir iştir. Bu da işin cihad boyutu. Böylece binanın tavanı da çakılmış olur.
Görev, öğrenmek, uygulamak ve yaymakla da bitmiyor. Bütün bunları bir de içselleştirmek gerekiyor. İşin bir de ahlâkî manevî boyutu var: Bunun başında ihlas gelir. Yani bütün bu öğretim, eğitim ve terbiye işini, tebliğ ve irşadı, sadece Allah(cc.) rızası için yapmak. Çünkü bu işte Allah(cc.)'ın rızasından başka bir amaç, Allah(cc.)' a ortak koşmaktır. Bir şeyi şan, şöhret, makam, maddi çıkar veya bir başka amaç için yapmaktan kalbi korumalıyız. Değilse Allah(cc.) kabul etmez, üstelik bir de cezalandırır. Onun için nefsimizi eğitmeli ve arındırmalıyız.
Hayat, bunun için vardır zaten. İmtihan da bundan. Bu bilgilerin ayrıntılarını “ahlak” kitaplarımızda bulabiliriz.
Belki burada bu görevlerimizden tek tek bahsetmek uygun olurdu. Yani bizim Allah(cc.)'a, Resulullah’a, kendimize, ana babamıza, çocuklarımıza, akrabalarımıza, komşularımıza, toplumumuza, velhasıl topyekun insanlara, hayvanlara, eşyaya karşı görevlerimiz anlatılsaydı, elbette yararlı olurdu. Ama bu kitap çapında bir iştir. Bize bunun yolunu göstermek bile bahtiyarlık olarak yeter.
Bütün Müslümanların bayramını tebrik ederken yazıyı şöyle bitirelim: “Âlemlerim Rabbi Allah Teâlâ’ya Sonsuz hamd-ü senalar olsun! Salat ve selam olsun Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimize, Bütün Peygamber Efendilerimize (as) ehl-i beytlerine, ashabına, ve ümmetlerine…”
Not: Bayram münasebetiyle ara verdiğimiz seri yazılar bayram sonrası devam edecektir. Bu yazıları mümkün mertebe duygu ve önyargılarınızı frenleyerek okumanızı rica ederim. Selamlar dualar.