Yüz temel, bin rezalet!
Orta öğretimde çocuklarımıza okutturulacak temel edebiyat eserleri veya klasikler meselesi Türkiye’nin yaşadığı farklı tarih yüzünden bir türlü ele alınamıyordu. Hüseyin Çelik Millî Eğitim Bakanlığı sırasında cesaret gösterdi, güzel bir iş yaptı. 70 Türkçe, 30 tercüme kitaptan oluşan bir liste ilan etti. Böylece doğru veya yanlış (ekseriyet itibarıyla doğru), herkesin bildiği bir klasikler listesi ortaya çıktı.
Bu güzel. Ya uygulama?
Uygulama için “rezalet, kepazelik, skandal, fezahat, alçaklık”... gibi kelimelerden birini seçebilirsiniz, asla hata etmezsiniz! Biz de başlığımızda “rezalet”i seçtik. Uygulama ile ilgili daha önce defalarca yazdık (Bilhassa “100 çürük temel”, “100 temel rezalet” yazılarımıza bakınız.)
Ne kadar iyi niyetle yapılsa da, uygulama başlangıçtaki niyetleri aşan kepazeliklere yol açtı. Uygulamada türkçenin 70 güzel eserinin karikatürleri asıllarının yerine geçirildi.
Çocuklarımız türkçenin klasikleri ile değil, onların adıyla üretilmiş taklitleriyle, özetleriyle, arılaştırılmış sahteleriyle meşgul ediliyor. Eğer çocuklarımız, güzel edebî metinlerin, klasik eserlerin tadına orta öğretim çağında varmazsa, hiç bir zaman varamaz ve gerçek okuyucu olamaz. Bugünkü kitap okuma yoksulluğumuzun temel sebebi bu.
Halen bu tarz binlerce çeşit kitap piyasada dolaşmaktadır. Hepsinin üstünde de “M.E.B. tavsiyeli 100 Temel eser” yazmaktadır. Elbette Millî Eğitim’in tavsiyesi filan yok. Millî Eğitim’in yaptığı bir liste ilan etmekten ibaret. Liste yayınlamaktan daha önemlisi, kaliteliyi, terbiyevî, yetiştirici olanı belirlemek. Eğitimle, kültürle ilgili bir alanda sırf kâr gayesiyle hareket edilirse, yayıncı elbette çoğu telif hakkı olmayan eserlere hücum eder!
Çocuk Vakfı’nın bir aralar yaptığı araştırmaya göre, 63 çeşit Dede Korkut Hikâyeleri, 72 çeşit La Fontaine’den Seçmeler, 47 çeşit Pinokyo, 57 çeşit Ezop Masalları, 33 çeşit Seksen Günde Devr-i Âlem, 39 çeşit Heidi, 78 çeşit Nasrettin Hoca Fıkraları, 67 çeşit Ömer Seyfettin’den Hikâyeler, 17 çeşit Sefiller, 26 çeşit Robinson Crusoe basılır. Dünya edebiyatından 56 klasik eser muhtevası tahrif edilerek yayımlanır. İlköğretimde 29, orta öğretimde 27 dünya klasiği mütercim ve yayınevi adı belirtilmeden basılır. 56 kitap, asli hüviyetinden uzaklaştırılarak “uyarlama” adı altında tahrif edilir.
Tamam, piyasa sorumsuz. Ya Bakanlık? Bakanlık bu yayımlarla ilgili hiçbir izleme ve değerlendirme yapmamış. Amiyane tabiriyle, kendisiyle ilgili mühim bir işe seyirci kalmış…
Tabiî, Mehmed Âkif de şiirlerinden “seçmeler”le bu listede yer alıyor. Bu isimle veya değişik adlarla onlarca kitap yayınlanmış durumda. Bunlardan biri hakkında daha önce yazmıştık: Önce haya, sonra Safahat!
Tek örnekle yetinmemek için, bir başkasını size tanıtmak istiyoruz. “Mehmet Âkif’ten Seçmeler”. Hazırlayıcısını yazmıyoruz, çünkü gerçek isim mi, müstear mı, tereddüt uyandırıyor. Parıltı yayınları basmış.
Tabiî önce, Mehmet Âkif’in hayatı anlatılıyor (11 sayfa). “İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye mektebine devam etti.”
İlk öğretim, orta öğretim (rüşdiye) ve lise (idadi) okuyan Âkif Mülkî İdadi veya Mülkiye İdadisi’nde okumuştur. Bitirince asıl Mülkiye mektebine kaydolmuş, fakat fazla devam edemeden, bilinen sebeplerle Baytar Mektebine geçmiştir Burada asıl dikkat çekeceğimiz türkçe sefaleti: “Babasının vefatı üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebi’ni birincilikle bitirdi.”
Temel eserde asıl temel sağlam olmalı. Güzel türkçe ile yazılmalı.
Mehmet Âkif, hakkında en çok kitap ve makale yazılan büyük bir edebiyatçımız. Böyle bir kitapta, onun hayatının hiç olmazsa doğru bilgilerle verilmesi gerekir. Mesela, Mehmed Âkif’in 1920 nisanında Ankara’ya, önce kara yoluyla sonra demir yoluyla gittiği artık şüphe götürmeyen bir bilgi iken, kitapta “İstanbul’dan deniz yoluyla İnebolu’ya çıktı. Oradan Ankara’ya hareket etti” deniliyor.
Mehmed Âkif neden üstlendiği Kur’an tercümesinden vazgeçmiş olabilir? Bunu elbette siz de merak ediyorsunuzdur. Biz de şimdiye kadar bildiklerimizi çöpe atmamıza yol açan şu müthiş malûmata sadece bu kitapta rastladık: “Âkif yıllarca çalıştı. Sonunda bu konudaki ilmî kiyafetsizliğini anlayarak vazgeçti.” (sf. 9)
Bu iddia mesnedden yoksundur. Yazıktır, günahtır, bühtandır… Kendi hasis dini görüşünü öne çıkarmak için, büyük bir şahsiyete kara çalmak. Yalan bilgi üretmek! Yine “önce haya, sonra Mehmed Âkif” diyoruz.
Mevzu elbette burada bitmez: Bu durumdan kitabı hazırlayan ve yayınlayanlar bir kere sorumluyken, Millî Eğitim bin kere sorumludur. Bu rezaletin önüne geçmek şarttır. Bakanlığı harekete geçirmek, ne işe yaradığı bir türlü anlaşılamayan Talim ve Terbiye Kurulu’nu uykudan uyandırmak için güçlü bir kampanya açmak gerekiyor galiba.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.