Rektörü seçmek 'demokrasi' mi?
Rektörlerle ilgili tartışmada pek değinilmeyen; atlanan ya da göz ardı edilen bir nokta var. O da ' demokrasi' kavramından ne anladığımızla ilgili.
Bildiğiniz gibi, üniversitedeki kadrolu hocalar oy atarak kimi rektör görmek istediklerini belirliyor.
Ardından 6 kişilik liste YöK'e gidiyor. Orada bu 6 kişi 3'e indiriliyor ve Cumhurbaşkanı'na sunuluyor.
Cumhurbaşkanı da o listeden bir kişiyi 4 yıllığına rektör atıyor.
özellikle eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve şimdiki Abdullah Gül döneminde rektör atamaları tartışmalara yol açıyor.
Tartışmanın temel sorusu şu: " çankaya niye en çok oy alan kişiyi rektör atamadı? " Köşk'ün tercihleri sorgulanırken de ölçüt olarak "demokrasi" kavramı kullanılıyor.
Sezer ya da Gül fark etmez; eğer cumhurbaşkanı, en çok oyu alanı atamamışsa, 'demokrasinin ilkelerine aykırı davranmış' kabul ediliyor.
İşte tuhaflık burada!
çünkü soru şu: üniversitelerdeki rektör seçimleri, 'demokrasi' dairesinin ne kadar içinde, ne kadar dışında?
Demokrasinin temel ilkelerinden biri ' icraatın hesabının verilir' olmasıdır.
Mekanizma şöyle işler: Seçmenler oy verir. Meclis şekillenir. Meclis'ten çıkan Hükümet de ülkeyi yönetir. Normal şartlarda hükümet 4 yıl görev yapar.
Sonra tekrar seçime gidilir. Seçmenler daha önce iktidara getirdikleri partinin icraatından memnunsa, tekrar ona oy verir, değillerse başka partilere yönelir.
Dikkat ederseniz burada iktidar partisinin icraatı, seçmenlere yöneliktir. Hükümet, icraatını seçmenden topladığı parayı (yani vergileri) kullanarak yapar.
Peki rektörlerin durumu böyle mi? Yani ' rektör ve yönetici arkadaşları' ile ' iktidar partisi' arasında bir benzerlik var mı?
Hayır, yok!
Rektör seçimlerine öğretim üyeleri katılıyor. Bu öğretim üyeleri, seçilmiş değil, rektörler tarafından atanmış kişiler.
öte yandan, bir rektörün icraatı, sadece hocaları kapsamıyor.
üniversite 'öğrencilere' ve (eğer hastanesi varsa) 'hastalara' hizmet sunuyor.
Yani " hizmeti alanlar " (öğrenciler ve hastalar) seçmiyor rektörü. Yine bizzat ' hizmet verenler' seçiyor.
Demek ki demokrasinin en temel ilkelerinden biri olan ' icraatın hesabını verme' süreci burada çalışmıyor.
Bir rektör düşünün: Hocalara elinden gelen her türlü avantajı sağlıyor. Payeler dağıtıyor, sosyal tesisler kuruyor, vb. Velhasıl hocalarını hoş tutuyor.
Ancak bu rektörün döneminde "eğitim, öğretim ve diğer hizmet faaliyetleri" dökülmekte.
Bu durumdan kim rahatsız olur? Elbette öncelikle öğrenciler ve hastalar.
İyi ama onların oy hakkı yok ki: öğrenciler ve hastalar, " Bu rektörün döneminde iyi hizmet verilmedi, hadi başkasını seçelim " diyemiyor!
Ama ne oluyor? Bizimkisi 'hizmet alanlar' açısından çok kötü bir rektör olmasına rağmen 4 yılın sonunda tekrar seçiliyor!
Nasıl? çünkü rektör, 'hizmet verdiklerini' değil, 'seçmenlerini' 4 yıl oyunca mutlu etti.
özetle: üniversitenin kullandığı parayı halk (vergiler), öğrenci (harç) ve hastalar veriyor. Ama rektör, onlara değil, kendisini seçecek hocalara karşı sorumlu!
Böyle bir mekanizmayı tartışırken, "demokrasi" kavramını kullanmak doğru mu?
İşin içinde bir 'seçimin' olması, oradaki mekanizmayı otomatikman 'demokratik' kılar mı?
Bence kılmaz.