İşin Sonuna Bak Sen!
ABD, İsrail ve AB'nin Ortadoğu ülkelerinde etnik ve mezhepsel zıtlaşmaları hortlatmayı başararak, kendilerine bağımlı yeni yönetimler oluşturmaya çalıştıkları şu günlerde, ayrılıkçı Kürt hareketinin önde gidenleri ABD’yi su yoluna çevirdiler!
Türkiye’de elde ettikleri “meşruiyet” ve “himmet” in avantajlarıyla ABD’ye giden BDP'nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, ABD’den “Partilerine, Kandil’e ve İmralı’ya Politik ve diplomatik desteğin arttırılmasını ve Ortadoğu'da rol modeli olarak muhatap alınmayı” talep etti… Çözüm Süreci ile alakalı olarak da“Kürt halkının kendi kendini yönetme hakkının tanınması veya kabul edilmesini, bu hak teslim edilmeden, Çözüm Süreci’nin sonuçlanmasının mümkün olmayacağı” yorumuyla ABD’nin desteğini istedi. Daha da ileri gitti, “Üç Kürt devleti olabilir; Suriye'de Kürt özerk bölgesi kesindir, tabi bu Suriye'deki Kürt oluşumu Lazkiye'yi de içine alırsa Kürtlerin büyük bir sorunu ortadan kalkar, denize ulaşırlar ve sizinde Türkiye’ye bağımlılığınız biter” dedi. Yani BOP mucibince bölge haritalarının değiştirilmeye başlandığı bu devirde, bunca yıldır Türkiye’nin üstlendiği rol ve misyona müstakbel Kürt devleti olarak talip olduklarını arz etmişler!
Ne hallere düşürüldük!
Gerek ABD ve AB, gerekse diğer güç unsurları ile alakalı ilişkilerimiz doğrudan sözde “Kürt sorunu” ve “PKK” üzerinden belirlenir hale geldi! Hükümetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle Terör örgütü, ABD ve diğer güç unsurları ile ilişkilerimizin determinantı olmaya başladı…
Malumunuz, Çözüm Süreci’nin ayrılıkçı Kürt hareketi ve terörü besleyen damarlar üzerinde endorfin etkisi yaratacağını baştan beri dillendirip duruyorum… BDP’liler bile mühim sorunların kaynağının ABD olduğunun farkındalığıyla; icazetin de, çözümün de Amerika’da arandığını ve Ak Parti Hükümetinin hangi merkezlerden kuşatılacağını öğrenmişler!
İlk kez Ekim 2003’de ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Marc Grosman tarafından, daha sonra 2004 başlangıcında Davos’ta, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından dile getirilen ve o yıllarda Başbakan Erdoğan’ın “eşbaşkanıyım” sıfatıyla Türkiye kamuoyuna tanıştırdığı Büyük Orta Doğu Projesinin tartışılmaya başlandığı zamanlarda yazılanları çizilenleri hatırlayanınız çoktur… Biz ve bizim gibi düşünenlerin resmi ağızlara inat BOP uyarıları ve eleştirileri komplo teorileri ve vizyon bilmezlikle itham ediliyordu…
Biz o zamanlar “etmeyin eylemeyin, Büyük Orta Doğu Projesi; İsrail’in varlığını korumak, kesintisiz petrol akışını sürdürmek, ABD’ye muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmek, Irak’ı denetim altına almak, Enerji kaynaklarına sahip olan bölgelerin kontrolü, enerji ulaşım yollarının kontrol ve denetimi, ılımlı İslam muhtevalı iktidarların desteklenmesi, bölgede bölgesel güç konumuna erişilmiş devletlerin bu etkinliğinin azaltılması ve askeri güçlerinin küçültülmesi ve bu güçlerden ABD çıkarlarına uygun şekilde istifade edilmesi” anlamına geliyor dedikçe, birileri hayal dünyamızın genişliğine atıf yapıyordu!
Hatta ve hatta o dönemin ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezzo Rice, bu projeyi dünya kamuoyuna, “Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi” olarak tanıttığında bile, sırf “eşbaşkanlık unvanın hatırına” anlı şanlı antiemperyalist Müslüman kardeşlerimizin kılı kıpırdamadı!
Gelinen aşamada ABD coğrafyamızdaki etnik ve dini olguları harekete geçirerek Türkiye’nin kucağına yeni sorunlar bıraktı. Önce Irak’ta bir Kürt Devleti kurdu. Daha sonra Türkiye terörü önlemek için oradaki Kürt gruplara ricacı hale getirildi. Akabinde Türkiye doğrudan bir şekilde PKK terör örgütü ile görüşmeye ve taviz sürecine zorlandı! Türkiye’nin bölücü terör ile mücadelede geldiği aşamada tek ve gerçekçi çözüm, eşkıyanın bir kez daha ezilmesi ve Kuzey Iraktaki yuvalanmalara geniş çaplı bir harekât yapılmasına ABD izin vermedi. ABD her sene terör listesine aldığı ‘kendi silahlı örgütü’ PKK’yı hep himaye etti. ABD’yi karşısına alamayan ve bedel ödemekten korkan iktidarlar güvenlikçi politikaları tam olarak uygulayamadı. Ne zaman ki uygulanmaya başlandı, iktidarlarının ömrünü tartıştıracak soru ve sorunlarla korkutuldu.! Aslında hiçbir zaman gerektiği gibi terörle mücadele edilmedi!
Hülasa,
Zaman bizi haklı çıkardı; korkarız ki yarında haklı çıkaracak!
Önce gizlice yürütülen, deşifre edilince “hükümetin değil, devletin bir projesi” saçmalığıyla meşruiyet kılıfına sokulmak istenen ve şimdilerde “barış ve eylemsizlik” maskesi adı altında “mecburen” yürütülen “Çözüm Süreci” dayatmasının “yerli” bir proje değil, BOP’ un bir parçası olduğu konusunda ısrarımızı sürdürüyoruz. Geçmişte Irak’ta, Çözüm Süreci ile birlikte Türkiye’de, yakın gelecekte de Suriye’nin kuzeyinde Kürt özerk statüsü ülke yöneticileri tarafından kabul edildi/edilecek. İşte şu sıralar olan biten her şey, bu gerçeğe kılıf uydurmaya çalışmaktan ibaret!
Türkiye’nin Güneydoğusu’nda devlet otoritesi bitmiştir! Devlet otoritesi BDP’li belediyelere terk edilmiştir. Yakın bir zamanda kaybettiğimiz değerli bir büyüğümüzün dediği gibi “Allahu âlem bi’s-sevab, bugün doğu ve güneydoğu’da ‘devlet dairelerinde’ bile devlet yoktur!” Hali hazırda sadece askeri bölgelerin konuşlandıkları yerde devlet vardır! Lakin yapılan müzakereler gereği Mehmetçiğin bölge dışına taşınması gündemde… TSK buna izin vermez mi? Geçiniz efendim geçiniz!.. “Bölücü terör örgütüne müzahir (yardımcı) bir parti” söyleminden ötürü, terör örgütünün meclisteki temsilcilerinden “resmi” özür dileme noktasına getirilmiş bir Genelkurmaylık, korkarız ki Mehmetçiğin bölge dışına çıkarılmasına da onay verir!
Çözüm Süreci herkesin gözü önünde tam bir çadır tiyatrosu oyunu gibi sahneleniyor. Olup bitenlere karşı hassasiyetini kaybedip felâketlerini güle-oynaya karşılayanlar, BOP ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi ile tarumar edilen ülkelerden sonra sıra Türkiye’ye gelince zaten ayılacaklar! Ve dahi bugün ülkeyi yöneten ‘seçilmişler’ ve ‘atanmışların’ günü geldiğinde birbirlerini suçlayacağını hep beraber göreceğiz…
İşin sonuna bakın siz !
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.