Kürtçe Eğitim Olmalı mı? (2)
Geçen haftaki yazımızda; 1924 yılında Maarif Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun TBMM’deki konuşmasından başlayarak 1928’deki harf inkılâbından, 1972 yılında çıkarılan “…Çocuğun adını ana ve babası kor. Ancak ahlâk kurallarına uygun düşmeyen veya kamuoyunu inciten adlar konulmaz.” diyen 1587 sayılı Yasadan, 1982’de "Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz.” amir hükmünü getiren anayasadan ve 1983’de “ikinci dil” tanımıyla zimnen Kürtçeyi yasaklayan 2932 sayılı yasadan söz etmiş ve bunlara, devlet olarak altına imza koyduğumuz Lozan ve Lozan dışındaki anlaşma-beyannamelerdeki temel hak ve özgürlüklere dair maddeleri de ilave ederek ülkemizin belli bölgelerinde yaygın olarak kullanılan bir dilin tümüyle yasaklanmasının tarihçesini vermiştim.
Bu yazımızda ise mezkur yasağı yumuşatma ve/veya kaldırmaya yönelik resmi ve sivil çabaları özetleyeceğim.
1991; Özal dönemi:
1983’te çıkarılan 2932 sayılı “yasakçı” yasa yürürlükten kaldırıldı.
Bu sıralarda sivil toplumda da Kürt sorununun (bu tabirden hiç hoşlanmıyorum! Sanki Kürtler bizatihi sorunmuş gibi bir intiba veriyor insana. Buna hep beraber ‘Kürtlerin sorunları’ desek daha doğru olacak.) daha iyi anlaşılmasına yönelik bir takım çalışmalar başlatıldı. Bu raporlardan özellikle konumuzla ilgili olanlarını hatırlatmak istiyorum:
1990; SHP Raporu:
- Anadil yasağı ilkel bir politika; kaldırılmalı. Bu tek parti döneminde bile uygulanmadı.
- Anadil öğrenimi güvence altına alınmalı ama resmi dil Türkçe olmalı.
- Değişik kültür ve diller devlet eliyle araştırılmalı, bunlar için araştırma birimleri ve enstitüler kurulmalı.
- Ülkenin belli coğrafyasındaki kimlik krizi kaygı verici boyutlara ulaştı. Bölge insanı yabancılaşma eğilimi içine girdi. Kürtler kendilerini hayatın her alanında özgürce ifade edebilmeliler (Doğrudan konumuzla ilgili değil ama..!)
PKK’nın dehşet saçtığı o yıllarda, böylesine demokratik içerikli cesur bir rapor bazı çevrelerde, deyim yerindeyse şok etkisi yaptı. Bunun sonucu olarak da SHP DGM’lik oldu!
1991; Tayyip Erdoğan Raporu (Refah Partisi MKYK Üyesi)
- Kürt sözcüğünün kullanılmasından çekinilmemeli, resmi ideoloji sorgulanmalı.
- Kürt kimliği ve kültürünün tanınması ve geliştirilmesi için engelleyici tüm yasalar kaldırılmalı.
- Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçenin öğretilmesi için yasal imkânlar hazırlanmalı.
- Bu haklar diğer halklara da (Laz, Çerkez, Gürcü Arap vs) tanınmalı.
- Dileyen herkes anadilinde eğitim-öğretim yapabilmeli.
- Dileyen herkes anadilinde kitle iletişim araçlarından yararlanabilmeli.
1995; Doğu Anadolu Raporu:
- O dönemin çok önemli bir raporu da Sakıp Sabancı’nın hazırlattığı “Doğu Anadolu Raporu” idi. Zamanın etkili lideri Alparslan Türkeş bu rapor sebebiyle “çizmeyi aşmakla” suçlamıştı. Sabancı’yı. Sadece Türkeş’le sınırlı değildi rapora tepki gösterenler. Öyle ki Sakıp Bey’in kardeşi Özdemir Sabancı’nın öldürülmesi olayını bile bu rapora bağlayanlar var.
- Merhum işadamı Sabancı durumu, rapor kitapçığının girişinde bir cümleyle ifade ediyordu: “Bu sorunu sadece fabrika kurmakla çözemeyiz.”
1995; TOBB Raporu:
- Halkın Yüzde 63’ü resmi dil Türkçe-Kürtçe olsun görüşünde.
- Halkın yüzde 65'i evinde Kürtçe konuşuyor.
- Halkın yüzde 34.8'inin yakını PKK saflarında (Doğrudan konumuzla ilgili değil ama..!)
1996; Hak-İş Raporu:
- Soruna ulus-devlet zihniyetinin dayatmacı mantığı ile bakıldı. Tüm Türkiye'de yeniden yapılanma olmalı. Yeni yapılanmanın özünü demokratikleşme, özgürlükler ve bütün kesimlerin örgütlüğü oluşturmalı.
- Bölgedeki köylerden 2 bin 900'ü boşaltıldı. Bütçe açığının temel sebebini Kürt sorunu için yapılan harcamalar oluşturuyor.(Bunlar da doğrudan konumuzla ilgili değil ama..!)
1998; CHP Raporu:
- İsteyenlere ana dillerini, devlet denetimindeki özel kurslarda öğrenme olanağı sağlanacak.
- Üniversitelerde enstitü kurulacak.
2001 Anayasa değişikliği:
1991 yılında 2932 sayılı yasanın kaldırılmasından tam 10 yıl sonra, 3 Ekim 2001'de bir anayasa değişikliği yapılarak 26. maddesinin 3.fıkrası mülga oldu ve yerine şu hüküm kondu: “Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını
engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.”
Bununla Kürtçenin kullanılmasının önündeki yasal engellerin dayanakları ortadan kaldırılmış oldu.
2002; Kürtçe kurslar:
AB uyum paketleri çerçevesinde 2923 sayılı “Yabancı dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu’nun” adı “Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğretilmesi Hakkında Kanun” olarak değiştirildi. Bu sayede 2002 Kürtçe kurslar açıldı. (burada şunu da ilave etmek gerekiyor ki açılması için kıyametler koparılan bu kurslar beklenen ilgiyi görmedi.)
2002; Radyo ve Televizyon Kurulu ve Yayınlar hakkındaki Kanun:
Aynı Torba Kanunda 3984 Sayılı “Radyo ve Televizyon Kurulu ve Yayınlar Hakkındaki Kanun’un” 4. Maddesinin birinci fıkrasına “Ayrıca Türk Vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir” ilavesi yapıldı.
Böylece Kürtçe yayın başladı. Devletin resmi yayın organı (kurumu) olan TRT günde 45 dakikalık da olsa Kürtçe yayına başladı. Bunun elbette süresinden çok sembolik önemi vardı.
2009; TRT Şeş:
2009’e kadar bir ilerleme olmadı; malum 28 Şubat süreci!.. Çünkü müesses nizamın güçlüleri RTÜK Yasasındaki şu hükümle Anayasa'nın sağladığı serbestliği farklı bir çizgiye taşıyordu: ‘Radyo ve TV yayınlarının Türkçe yapılması, ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde haber iletilmesi amacıyla bu dillerin kullanılması...''
RTÜK yasası bununla, radyo ve TV yayınlarına Türkçe ile bir sınırlama getirirken, tek esnekliği ‘‘evrensel kültür ve bilimin oluşmasına katkısı olan diller''e tanıyor. Yani İngilizce, Fransızca Almanca vesaireye evet ama evrensel kültür ve bilime katkısı ol(a)mayacak Kürtçeye hayır.
Ancak bütün bunlara rağmen 2009’da TRT Şeş kuruldu ve 24 saat Kürtçe yayına başladı.
Ve 2013 Demokratikleşme Paketi:
- Farklı dil ve lehçelerde her türlü seçim propagandasının önü açılıyor. Bu sayede, mesela BDP Kürtçe seçim propagandası yapabilecek.
- X, Q, W gibi harflere uygulanan yasak da kaldırılıyor. Erdoğan bunu veciz bir söz –“Klavyelere özgürlük getiriyoruz”- ile ifade ediyor. Bunlarla insanlar çocuklarına istediği ismi verebilecek.
- Kürtçe anadilde eğitimin önü açılıyor. Yapılacak yasal düzenleme ile özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilebilecek.
- 1982 darbesiyle adları değiştirilen il, ilçe ve köylerin adları iade edilecek.
Kısmet olursa haftaya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.