Kürtçe Eğitim Olmalı mı? (3)
Kürtçe eğitim dili olarak yeterli midir?
Türkiye’de anadilde eğitim sorununa (kanımca genel olarak Kürt sorununa da) kalıcı bir çözüm bulabilmenin yolu; içinde bulunduğumuz durumu tüm yönleriyle inceleyerek akılcı değerlendirmelerde bulunmaktan ve benzer durumları yaşayan ülkelerin tecrübelerinden istifade etmekten geçiyor. Toptancı görüşleri, peşin hükümleri, edinilmiş siyasi körlükleri ve ulus devletin bugün bizleri bölünmek noktasına kadar getiren paranoyalarını bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Çok çetrefil ve özel bir mesele bu çünkü. Dünya’da böyle sıkıntılı siyasal ve sosyal süreç yaşayan ülke sadece Türkiye değil. Pek çok ülke bu sorunu yaşadı ve yaşıyor. Çoğu da konuyu yasaklarla çözmeye çalıştı, çalışıyor. Mesela dünyanın en gelişmiş demokratik ülkelerinden sayılan Birleşik Krallık ve Fransa bile -bizdeki gibi uniter devlet yapısını bozacağı endişesiyle- bir kısım vatandaşlarının anadillerinde eğitim görme haklarını yıllar boyunca engellediler ve ancak birkaç sene önce yasakları kaldırarak çözüm yolunu bulabildiler. ABD, Kanada, İspanya, Almanya, İsviçre, Norveç, Hindistan… Ve hatta Romanya bile bunlar arasında. Günümüz Türkiye’sinde, asıl yasağı getiren ulus devletin hâkim güçleri pek piyasada gözükmüyorlar; gerilemiş ve hatta kısmen de olsa mülga olmuş durumdalar ama ulusalcı ırkçı sivil dinamikler hala etkinliklerini muhafaza ediyorlar. Ve bir yandan, sözde ağabey pozlarında; “bizim insanlarımız, bizim Kürt’ümüz” filan deyip sırt sıvazlayıp saç okşuyorlar öte yandan ise Kürtlere dair yasakların kaldırılmasına amansız tepkiler veriyorlar: “Kürtçe bilim lügati yoktur; dolayısıyla eğitim dili, bilim dili olamaz” ya da “Kürtçe eğitim devleti böler.” filan diyorlar. Yeni bir dille eğitime geçmeyi tartıştığımız bugünlerde, Türkiye'de (Osmanlı) ilk Türkçe eğitimin 1872 yılında kurulan Vefa Lisesinde (o zamanki adı ‘Dersaadet İdadi-i Mülkiye-i Şâhâne’) yapıldığını söylersek, “hem bir dilin yeterliliği hem de devletin bölünmesi, parçalanması(!) açısından ilgi ile karşılanacaktır” diye düşünüyorum. Dilbilimciler “dilleri kelimelerin varlığı veya yokluğu değil o dilin grameri ve sentaksı (söz dizimi) belirler.” derler. Bugün Türkçe olarak kabul ettiğimiz Osmanlıcaya baktığımızda kullanılan kelimelerin çoğunun Arapça ve Farsça oldukları görülür. Bunların bazılarının yerine 1930’lardaki meşhur Güneş Dil Teorisi’nden mülhem öztürkçe (uydurma) kelimeler konmuş olsa da pek çoğu halen yaşamakta ve milletimiz meramlarını onlarla daha iyi anlattıklarını düşünmektedirler. Sonuçta kelimeler nereden gelirse gelsin, yapılanlar ne olursa olsun Osmanlıcanın Türk kimliğine hiçbir şekilde halel gelmemiş ve Türkçe eğitim öğretime herhangi bir engel oluşmamıştır. Bu konuda çarpıcı bir örnek de İbranicedir. Eski Ahit Tevrat İbranicesiyle yazılmıştır ama Kudüs'ün Babilliler tarafından talan edilmesinden sonra (MÖ 607) bu dil yerini Aramiceye bırakmıştır. Romalıların bölgeyi ele geçirmesinden sonra ise İbranice konuşulan bir dil olmaktan tamamen çıkmıştır (MS 3.Yüzyıl). Ancak 19. yüzyıl sonunda İbranice, Siyonizm ile birlikte modern İbranice olarak tekrar canlanmış ve bugünkü İsrail devletinin resmi dili haline gelmiş, getirilmiştir. (İsrail kurulduğu ilk yılda (1948) resmi dil Arapça ile birlikte İbranice idi.) İngiltere’de Galcenin eğitim dili olarak kabul edilmesi konusunda yaşananlar, bugün bizim Kürtçe konusunda yaşadıklarımıza çok benziyor. Galcenin eğitim dili olarak yeterliğe sahip olmadığı ve dolayısıyla onunla eğitimin yapılamayacağı ileri sürülüyordu. Ama verilen büyük mücadeleler sonunda Galce bugün bir eğitim dili olarak kullanımdadır. Ancak işin ilginç tarafı bu hak elde edildikten sonra bu dille eğitimi seçenlerin sayısının hiç de beklendiği kadar olmadığıdır. İşte tam bu noktada Kürtçe eğitim almak isteyenlerle, bu eğitimi verecek olanların üzerinde durup düşünmesi gereken çok önemli bir nokta karşımıza çıkıyor: İşin üniversite seviyesi ve meslek edinme ile gençlerin geleceklerini kazanmaya dair tarafı. Kritik soru şu: Bu dilde üniversite eğitimi alan Kürt gençler meslek hayatına başlarken, mevcut dilleriyle (Kürtçeleri ve de olmayan ya da zayıf olan Türkçeleriyle) Türkçeyi iyi bilen ve kullanan vatandaşlarla aynı fırsatları yakalayabilecek, dolayısıyla eşit şartlarda yarışabilecekler mi? Anadilde eğitimin kültürel hak, demokratik hak, temel hak vesaire olduğu hususu tamam da bu ve buna benzer sosyal ve ekonomik sorunsallar da şimdiden gözle görülebilir bir çıplaklıkta ortada. Yani bir hevesten, bir özlemden hatta temel bir hakkın elde edilmesinden, kullanılmasından öte bir şey bu. Gençler Türkçeyi mi tercih edecek yoksa Kürtçeyi mi? Uzmanlar ilköğretimde, orta öğretimde eğitim dilini ve müfredatı belirlerken, ana babalar çocuklarının hangi dilde eğitim alacağına karar verirken ve Kürtçe ile çocuklarının kişisel ve toplumsal gelişimine dair endişelerini gidermeye çalışırken biraz da bunlar üzerinde düşünmeleri gerekiyor kanımca. Öyle “bu işe hemen başlansın, yoksa eğitim boykotu yaparız” demekle, tehditler savurmakla da olmuyor bu işler. Bir de “hangi Kürtçe” meselesi var tabii. Hatırlatmak gerekiyor; bugün Kuzey Irak'ta resmî dil Türkiye Kürtçesi yani Kurmancı dili (kurmançça) değil. Kanımca burada devlete düşen sadece Kürtçe eğitimin önünü açmak. (Bunun pratikte nasıl olabileceğine dair fikirlerimi bu yazı serisinin sonuncusu olan beşinci makalede takdim edeceğim.) Sonrasında onun gelişmesi, tercih edilmesi, gerçek bir eğitim ve bilim dili haline gelmesi Kürt halkının sahiplenmesine ve Kürtçenin evrimine bağlı. Yoksa bugünkü haliyle mevcut konuşulan Kürtçenin (Kürtçelerin!) evrensel düzeyde eğitim ihtiyacını karşılaması pek mümkün gözükmüyor.
Kısmet olursa haftaya “Anadilde eğitim devleti böler mi?” konusunu işleyeceğiz.
|
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.