İdrakimize Vurulan Atatürkçülük Zincirini Ne Zaman Kıracağız?
Boyunlarında sağcı, solcu, liberal ve milliyetçi-muhafazakâr künyeler olan bir kısım akademisyen, yazar ve televizyon allâmeleri, “Atatürkçülük beyazdı, maviydi, sarıydı, siyahtı, sertti, yumuşaktı...” iddialarıyla sanki Atatürkçülük, devletin kendisiymiş gibi başı sonu yanlış olan bir ideoloji üstünde tartışıp duruyorlar.
Farklı görüşler ileri sürüyor gibi görünseler de hepsi de iddialarında Atatürkçülüğü esas almaktadır. Onların bu durumu Cizvit papazlarının tartışmalarına benziyor.
Ortaçağ Paris’inde devrin ileri gelen papazları “atın ağzında kaç tane diş olduğunu?” tartışmak gayesiyle bir kilisede toplanmışlar. Rahatsız edilmemek için kilisenin kapılarını kapattırıp nöbetçiler dikmişler. Aradan birkaç gün geçmiş kapılar açılmamış, bir hafta geçmiş gene açılmamış. Sonuçta tartıştıkları “önemli mevzuda” bir türlü anlaşmaya varamamışlar. Çünkü “Atın ağzında kaç tane diş olduğu İncil’de bildirilmemiş.
Genç bir papaz, “tartışmaya son verecek çok kolay bir çözüm var, dışarıya çıkıp bir at bulalım, ağzını açıp kaç tane dişi olduğunu sayalım” demiş. Kıdemli papazlar, “İncil’de bildirilmeyen bir bilginin gerçekliği kabul edilemez” diyerek, onu aforoz etmişler.
Atatürkçülüğü esas alarak tartışan her grubun hareket noktası, papazların hareket noktasına benziyor: “Atatürkçülükte bu var mı yok mu?” tartışması yapıyorlar.
ATATÜRKÇÜLÜKTEN ÖNCE BİR ÖNCE YOK,
ATATÜRKÇÜLÜKTEN SONRA BİR SONRA YOK
Farklı gibi görünen grupların tartışmalarından şu düşünce ortaya çıkıyor: “Atatürkçülükten önce bir önce yok, Atatürkçülükten sonra bir sonra yok.” Hepsi de aynı görüş ve ideolojiyi savunuyorlar.
“O dedi ki”, “O öyle dememişti”, “O aslında şunu demek istemişti”, “onu demek istememişti”, “Atatürkçülüğün en doğrusu şöyledir” gibi abes iddialarla Atatürkçülüğü millî ölçülerimizi belirleyen temel değer olarak görenlerin hâlleri utanç vericidir.
Atatürkçülük bir “izm”ler “mağarası”dır. Bu mağarada konuşanlar, millî değerlerimizi bu mağaranın kavramlarıyla tesbit etmeye çalışanlar, hakikati bu mağaranın duvarlarındaki tâgutî “önder” gölgelerinde arayanlar, medeniyet ve millet köklerimize ihanet ettiklerinin farkında mıdırlar?
Sanki Atatürkçülük, menşeimizin umdeleri ve milleti meydana getiren bin yıllık medeniyetin adı. Oysa Atatürkçülük, idrakleri iğdiş edilmiş, millî varlığını bu sun’î ideoloji üzerinden açıklamaya çalışan bir zümrenin putudur. Dahası, bu ülkenin doksan yıllık zamanını heba eden ve milletin, İslâmî değerlerine bağlı bir tesanüt içinde tekâmül etmesine mâni olan ceberrut bir rejimdir.
Atatürkçülüğü milletin yeniden doğuşu ve tecdidi gibi gösterenler, devletin ve milletin varoluşuna dair her meselenin çâresini bu ucube ideolojide arayanlar, bu ülkeye en büyük zarar veren eblehlerdir.
Solcuların karşısında görünüp, fakat bu güruh gibi Atatürkçülüğe sarılarak, Türk Devleti’ni bu indî ideoloji ve ilkelerle târif eden, millet oluşumuzu ve “millî kimliğimizi” Atatürkçü kavramlarla açıklamaya çalışan bir kısım statükocu “milliyetçiler” de İslâmî köklerimize bağlı yolun önünü en az solcular kadar kapatmakla vebâl altındadırlar.
Farklı kutuplarda durduğunu sanan herkes bu patolojik ideolojinin son kenar çizgisinde de olsa, tenkitler de yapsa, Atatürkçülüğü kökten reddetmedikçe Atatürkçülük lekesi taşıyor demektir.
Çünkü Atatürkçülüğün ortasında ve kenarında olmak mahiyet farkı arz etmez, sadece derece farkını gösterir. İslâmî mânasıyla millî bir hareketin içinde olduğu iddiasıyla yola çıkıp da ucundan kenarından Atatürkçülükten bir dirhem teori ve kavram alınsa o fikir ve hareket Atatürkçülük lekesi taşımaktan kurtulamaz.
ATATÜRKÇÜLÜK ZİNCİRİNE BAĞLI OLDUĞUNU BİLMEYENLER
Bu ülkede Atatürkçülük zincirine vurulduğunu fark etmeyen ve mevcut rejimin değişmesini istemeyen bazı “milliyetçi” safderunlarla, Atatürkçülük zincirinden nemalanan ve “kıvanç” duyan Beyaz Türkler var.
Bu ülkede Atatürkçülük zincirine beyinlerinden bağlı bürokratik ve oligarşik güçlerle, Atatürkçülük zincirini pâye ve kimlik olarak taşıyan nâdanlar var.
Bu ülkede Atatürkçülük zincirinin “ulusal” bir zincir olduğuna inanan idrâkleri kirlenmiş zümrelerle, bu zincirin Türklük ve Cumhuriyet’in kendisi olduğunu sanan aydınlar ve siyasîler var.
Tarihimizi Osmanlı-İslâm asırlarından koparıp Hitit, Sümer tarihine bağlayan, “Hakk’a tapan millet” hüviyetimizle İslâm medeniyetine olan mensubiyetimizi “redd-i miras eden” ve bizi Garbın pozitivist “uygarlığına” yamayan Atatürkçülük zincirini ne zaman koparacağız?
Millet-i beyzâ’nın mümessili Müslüman Türk çocuklarını, ders kitaplarında okutulan ve “yalan söyleyen” Atatürkçü tarih zincirinden ne zaman kurtaracağız?
Âmâ üstad Cemil Meriç’in söyleyişiyle idrakimize vurulan Atatürkçülük zincirini ne zaman kıracağız?
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.