Sarıgül-Loğoğlu... Bana arkadaşını söyle!..
Geçenlerde, Sabah’ta Mahmut Övür sormuştu. “Acaba ne oluyor?”
Nerede ne oluyor?..
Elbette “CHP’de ne oluyor?..
Soruyordu Mahmut Övür;
“Sanki CHP’de yeni bir şekillenme yaşanıyor. Bir yanda Kemal Kılıçdaroğlu-Sarıgül ittifakı, öte yanda eski CHP ve Gürsel Tekin... Daha derin hesap var mı bilmiyoruz ama bugünkü fotoğrafa bakınca, herkesin 30 Mart sonrasına hazırlık yaptığı anlaşılıyor.”
Mahmut Övür’ün dediği gibi, CHP’de gerçekten “yeni bir şekillenme” mi yaşanıyor?.. CHP üzerinde “daha derin hesaplar” mı var?..
Elbette bilemiyoruz...
Ama, “fotoğraf”lar onu gösteriyor ki, partiye “şekil” veren, ya da “şekil vermeye” çalışan ABD’den başkası değil!..
Tamam, “ABD şekil veriyor” da, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ve “çiçeği burnunda CHP’li Mustafa Sarıgül” ne yapıyor?..
Onlar da “şekillenmeye teşne” olmalı ki; biri ABD Büyükelçisi Riccardone ile gizlice buluşup, baş başa yemek yedi, şimdi de; “icazet” almak için ABD’ye gitme hazırlığı içinde, diğeri ise “Amerikalılarla yemek” yiyor!..
BALIKÇIDA SÜRPRİZ BULUŞMA!
Ne dersiniz, biraz açalım mı?..
Efendim;
“Bülent Arınç’ın sitemi” üzerine “AK Parti’de isyan ve çatlak” beklentisine girenler, 10 Kasım günü Milli Kütüphane’de bir araya gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “düşman çatlatan” görüntüsüne sayfalarında “tek sütun” bile yer vermeyen malûm medya, aynı birinci sayfalarına bir başka fotoğrafı koymuştu..
Bu fotoğraf; “çiçeği burnunda CHP’li Mustafa Sarıgül”ün; Amerikalı eski diplomat Richard Murphy ile birlikte yedikleri yemeğin fotoğrafıydı...
Haberi de özetle şöyleydi:
Cumartesi günü Ankara’da binlerce kişinin katıldığı törenle yeniden CHP üyesi olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, aynı günün akşamı İstanbul’da sürpriz bir buluşma gerçekleştirdi.
Sarıgül, Anadoluhisarı’ndaki “Uskumru” adlı balık restoranında ABD’li eski diplomat ve düşünce kuruluşu Middle East Centre’ın yöneticisi Richard Murphy ve eşiyle görüştü.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ve eşi Mevhide Loğoğlu’nun da aralarında bulunduğu 8 kişilik heyetin eşlik ettiği görüşme 3 saate yakın sürdü. ABD’de yaşayan bir Türk iş adamının Sarıgül ile yakından tanışan kardeşinin organize ettiği gecede; ağırlıklı olarak İstanbul yerel seçimleri konuşuldu.
Murphy, çoklukla Sarıgül’e nasıl bir seçim çalışması yapacağı yönünde sorular yöneltti. Murphy’nin “Sizi, ‘Yeterince muhafazakar değilsin’ diye suçlarlarsa ne diyeceksiniz” sorusunu şaşkınlıkla karşılayan Sarıgül’ün cevabı özetle şöyle oldu:
“Benim duruşum ve muhafazakar değerler konusundaki tutumum toplumun açık bilgisinde. Sadece ben değil, ailem de muhafazakar değerler konusunda örnek bir yapıya sahiptir. Benim için toplumun tümünü kucaklamak önemlidir. Beni muhafazakar değerler konusunda sorgulamak hiç bir sonuç yaratmaz, bunun toplumda bir karşılığı olmaz.”
SARIGÜL’ÜN YOL ARKADAŞI!
Amerikalı diplomatın böyle bir soru sorması, Sarıgül’ün de “Muhafazakârlığım tartışılmaz” demesi son derece ilginç!..
Hele hele;
Bu sözleri, yanında Faruk Loğoğlu varken söylemesi, çok daha ilginç!..
Malûm, şöyle bir söz vardır:
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!”
Mustafa Sarıgül’ün, taa TDH’den bu yana “arkadaşı” kimdir?..
Elbette Faruk Loğoğlu...
Peki, Faruk Loğoğlu nasıl bir adamdır?..
Daha önce de yazdım;
“Tarsus Amerikan Koleji mezunu, eski bir monşerdir!”
Malûm, 28 Ekim günü kameraların karşısına geçmiş ve “başörtülü milletvekilleri” için şöyle demişti:
“TBMM’nin siyasi kültürünün, siyasi geleneklerinin korunmasının biz parti olarak önemli olduğunu düşünüyoruz... Biz TBMM’ye sahip çıkacağız. TBMM’nin geleneklerine, duruşuna sahip çıkacağız...
Türban sadece bir simgedir. Burada önemli olan zihniyettir. Zihniyet asıl karşı durulması gereken bir husustur, CHP, yine içtüzüğün verdiği bütün imkanları kullanarak, bunun gereğini yerine getirecektir...
TBMM’nin, AK Parti’nin bir arka bahçesi olmadığını, olamayacağını ve buna asla müsaade etmeyeceğimizin altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamak istiyorum.”
Görüyorsunuz ya;
“CHP’nin gelenekleri” arasında “başörtüsü”ne yer yoktur ama “Amerikalılarla baş başa yemek” vardır!..
Yesinler... Gözümüz yok.
Bizim meselemiz;
“Mustafa Sarıgül’ün arkadaşı” olmasıyla... Sarıgül, “Muhafazakârlığım tartışılmaz” diyor ya, ben de diyorum ki; “O halde, yanındaki neci?”
Evet, Faruk Loğloğlu neci?..
ONU ABD YETİŞTİRDİ!
Faruk Loğoğlu hakkında 2 Kasım tarihinde yazdığım yazıdan sonra; “Ben de Loğoğlu’yum” diye arayan o kadar çok insan oldu ki... Söyledikleri “kitap” olsa yeridir...
Dediler ki;
“Loğoğlu’ların tamamına yakını AK Partilidir.. Faruk Loğoğlu ise, Tarsus Amerikan Koleji’nde okurken bir rahibe tarafından Amerika’ya götürülüp, orada yetiştirilen bir zattır... ABD çıkarlarını korumaya-kollamaya yemin etmiş biridir...
Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı olunca, ABD’ye büyükelçi olarak tayin edildi.
AK Parti Hükümeti; Faruk Loğoğlu’nun ABD’nin adamı olduğunu anlayınca, görevine son verdi.
Kendisi, karanlık bir kutudur!..
Sarıgül’cüdür!..
TDH’de, yani Türkiye Değişim Hareketi’nde görev almıştır.. Akrabası olduğumuz için bizleri de oraya çağırmıştır ama hiçbirimiz onun arkasına düşmedik.
Bizden yüz bulamadığı içindir ki;
Kendi ili ve ilçesi Osmaniye Kadirli’den aday olamadı, Adana’ya gitti... Deniz Baykal, onun nasıl bir Sarıgül’cü olduğunu bildiği için, CHP’de ona görev vermedi... Ne zaman ki Baykal gitti, ona da gün doğdu...
Dedesi Osman Hoca, sakallı-sarıklı, herkesin hürmet ettiği bir büyüğümüzdü... Babası Kamil Loğoğlu, ona dedesinin adı olan Osman Faruk’u koysa da, dedesinden eser yoktur kendisinde...”
Gördüğünüz gibi;
“Loğoğlu ailesi”nin verdiği bilgiler, “Faruk Loğoğlu’nun söylemleri” ile bire bir örtüşüyor...
Dede nerede,
Torun nerede?..
Dede sakallı-sarıklı bir Müslüman... Torun ise, “örtü düşmanı” bir CHP’li!..
Pardon, “Sarıgül’cü” mü demeliydim?..
Peki, “muhafazakâr”(!) Sarıgül, “örtü düşmanı” birini yanında nasıl taşıyacak, “arkadaşını” nasıl takdim edecek?..
Orası;
Sarıgül’ün meselesi!..
Herhalde bir “kılıf” bulur!..
DHKP-C İLE İLİŞKİSİ VAR MI?
Mesele, sadece “arkadaşı” ile kalsa, yine iyi... Ama bir de, “Sarıgül’ün karanlık bağlantıları” var ki, onu ayrıca yazacağım...
Bugünlük, sadece şu kadarını sorayım:
“Sarıgül’ün; PKK’nın yerine geçirilmek istenen DHKP-C ile bir bağı ve bağlantısı var mıdır?”
Bu soruyu soran sadece ben değilim...
Bu soru;
“İnternet”te de sık sık soruluyor.
Meselâ;
“DHKP-C Gerçekleri” konusunda, günlerdir sorular soran Mustafa Selanik adlı bir vatandaşın sorusu şöyle:
“Sayın Sarıgül, 2009 seçimlerinde Okmeydanı Şark Kahvesi’nde DHKP-C sizi kovmuş muydu?.. O süreçten sonra aranızda bir anlaşma mı oldu?.. Şu anda, DHKP-C ile ilişkilerinizi bizzat yürüten, eli sakat bir belediye çalışanı var mı?.. İhale verdiğiniz 3 müteahhitten DHKP-C’ye kaynak aktardınız mı?.. Bir sendika başkanı ile, DHKP-C yöneticilerine ulaştırılmak üzere Belçika’ya paket gönderen kimdir?”
Öyle anlaşılıyor ki;
“Sarıgül’ün adaylığı” açıklanınca, bu sorular daha sık sorulacaktır.
Dolayısıyla;
“İstanbul’un anahtarını Sayın Genel Başkanımıza vereceğim” diyen Sarıgül’ün, “anahtar” vermeden önce “hesap” vermesi gerekir!..
“Anahtar” verme,
“Hesap ver” Sarıgül!..
“Muhafazakâr” olduğunu iddia eden biri; “örtü düşmanı” bir adamı nasıl “yol arkadaşı” yapar, onun hesabını ver!..
“Anahtar”a gelince...
“Çilingir”lerde anahtar çok!..
Bizi tehditlerle yıldıramazsınız...
10 Kasım’da yayınladığımız “Olmasaydı da olurduk” ilânından sonra, “telefon yağmuru”na tutulduk... Sadece telefon değil, “küfür yağmuru”na da maruz kaldık...
Küfürle de kalmadılar, internet sitemizi “hack”lediler!..
Böylece, ne kadar “tahammülsüz” ve ne kadar “saldırgan” olduklarını da gösterdiler.
Ama, bilmedikleri bir şey var:
Biz, “küfür”lerle, “tehdit”lerle ve hele hele “hack”lemelerle yolumuzdan dönmeyiz!..
Şunu herkesin bilmesi lâzım: Bu millet “çok çok önceden” de vardı, Allah’ın izniyle “bundan sonra da” olacaktır!.. Biz, inanıyoruz ki; “Allah’tan başka ilâh yoktur.”
Hiç kimse; tepeden bakarak, parmağını sallayıp tehditler savurarak bizi hizaya getireceğini, bize istikamet vereceğini ya da korkup pısacağımızı zannetmesin!.. “28 Şubat Süreci”nde korkmadık ki, şimdi korkalım!..
“Demir”den korksaydık,
“Matbaa” açmazdık!..