Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Tarihin ışığında güncel kavgalarımız

Tarihin ışığında güncel kavgalarımız

Zaman içinde karşı karşıya gelinen olaylar ve olaylara ilişkin sert tartışmalar, tarihsel olguların güncel yansımalarından ibarettir.
Olaylar karşısında düştüğümüz şaşkınlık ve çaresizliğimiz ise, tarihi gerektiği kadar bilememekten ya da güne taşıyamamaktan dolayıdır.
Bu bakış açısıyla Cevdet Paşa, tarihi pusulaya benzetir; tarih bilmeyen devlet adamının, pusula okuyamayan bir kaptan kadar tehlikeli olduğunu söyler:
“İkisinde de karaya oturmak tehlikesi vardır” der.
J.J.Rausseau, tarihi, “Okuyana kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuz” şeklinde özetlerken, Voltarie, “Tarih, kralların, generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır; her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer” demek suretiyle, tarihin günceli belirlemedeki etkisini vurgular.
Buyurun, bu bağlamda Ankara Savaşı’na bakalım…
Taraflardan biri Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid, diğeri Timur Han…
Timur Han da Müslüman, Sultan Yıldırım Bayezit de …
Timur da Türk, Yıldırım Bayezit de Türk…
Böyle olmasına rağmen, aralarına kılıç girdi.
Önce bir birlerine sert mektuplar yazdılar. Bir birleri hakkında sert ifadeler kullandılar, galiz benzetmeler yaptılar.
Timur, valilerinden birine hitap eder gibi rahat bir üslupla, işgal ettiği bölgelerden kaçan Celayir Sultanı Ahmed ile Karakoyunlu Kara Yusuf’un kendisine teslim edilmesini istedi. Bu aşağılayıcı üslup Yıldırım’ı çıldırtmaya yetti. Cevabı çok sert oldu:
“...Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin!..”
 Timur, ikinci mektubunda şunları yazdı:
“...Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm… Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir… Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır…”
“Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm...”
Her iki taraf da “Allah’a hizmet” yolunda yürüdüklerini söylüyorlardı. Yine de uzlaşma sağlanamadı. Ankara Savaşı çıktı ve bu savaştan iki devlet de çok büyük zararlar gördü. Osmanlı 11 yıl süren bir fetrete düştü, Timur o süreci takip eden yıllar içinde devletini kaybetti.
Unutmayalım ki, savaşlar diplomasinin yorulduğu noktada başlar…
Yine unutmayalım ki, Küçük sebeplerin çok büyük sonuçları olur.
Ankara Savaşı Osmanlı’ya sığınan iki kişi yüzünden çıktı: İki büyük devleti kan çanağına çevirdi (Birinci Dünya Savaşı da bir veliahtın Saraybosna’da öldürülmesi sonucu çıkmış, milyonlarca insan ölmüştü).
Sebepler basit, sonuçlar korkunçtur!
İki Müslüman-Türk hükümdarın kılıç kılıca gelmesinden çıkarılması gereken en büyük ders bence şudur: Devleti ve kitleleri yönlendirenler asla duygularına kapılmamalı, güç gösterisi yapmamalı, gurura düşmemeli, her şart altında diplomasinin inceliklerine uygun davranmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi