Yeni bir Türkiye’ye uyanmak
Ulus devletin yapımının startını vereli beri şöyle bir durumla karşı karşıyaydık. Ne yapılacaksa biz yapacağız. Biz dedikleri, kendilerinin ebediyen muktedir olduklarını düşünen cenah, üç beş adam ve onların uzantıları konumundaki onlarca, yüzlerce, binlerce çömezleri de denebilir. Ama başta tek adam mı dersiniz, iki mi üç mü, değişir ama zihin yapısı aynı, kafatasçı malum ulusalcılar. Yola öyle başlamamışlardı ama sonra bakan, gören, şaşıran, kızan ya ayrıldı gitti ya diskalifiye edildi ya da susturuldu. Yolunu, yöntemini sormayın, o yılların otokratik kafa yapısından söz ediyoruz, malum.
Sosyal mühendislik projelerini de dört elle korudular. Bir partiden teşekkül etmiş, valilikler, bürokratlar, kamu personeli bu projenin araçları, gereçleri olarak üzerlerine düşen rolü oynadılar. Kah etnik birliktelik dediler, Ne Mutlu Türk’üm Diyene diye dağlara, taşlara yazdılar ki ola ki görmeyen kalmasın; havadan, yerden, karadan, denizden, uzaktan yakından her bir insan görsün, görsün de kafasına kazısın, kah da dini birlik dediler, Müslüman böyle olur deyip laikliği tarif ettiler. Bu ikincisine örnektir biz de Müslümanız diye başlayan saldırma cümleleri… Saldırma diyorum çünkü her ne kadar defansta kendini savunma modunda söyleniyormuş gibi zannedilse bile aslında dini de size bırakmayız diyenlerin şirret tonuna ait bir cümledir bu. Öyle ya, dünya da onlarındır ahiret de. Her iki tarafta da kazananlardan olduklarına ontolojik üstünlükleri önkabulü ile kendi kendilerine inanır dururlar. Aslında çok da zavallıdırlar da zavallılıklarını anlayabilmek için zavallılığın dışına çıkarıp başka bir yerden, mesafeden bakmak lazım gelir. Onların da böyle bir kaabiliyeti olmadığına göre kıymeti kendinden menkul bir eda içinde salınır dururlar ortalıklarda. Millete din, dil, ırk adına zulmettikleri yetmez, bununla hâlâ Cennet’e gidebileceklerini de zannederler. Hayal mahsulü bir dünyadadır varlıkları çünkü. Allah şaşırtmasın, alimAllah insan sağını sol, solunu sağ zanneder; ki bunların hali tam da böyledir. Astılar, kestiler, attılar, dinle savaştılar, dindarız diye dolaşakaldılar. Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririzciler…
Şimdi sesleri kesildi. Gördüler ki bu ülke sadece onlara ait değil ve hatta onlara ait de değil. Onlar bu vatanın parazitleri olarak varolabildiler bunca zaman. Yani bir bünyeyi kemirip, içini yiyip bitiren bir parazit misali asalak oldular vatanın bünyesine, kem küm ettilerse de sesleri çıkmaz oldu. Ellerindeki oyuncakları alındı çünkü. Sopaları alındı zira. Hep problemden yana oldular. Bakın şimdi gerçekler bir bir ortaya çıkıyor. İşledikleri cinayetleri başkalarının üzerine atanlar, köy köy yakıp yıkanlar, öğretmenleri kurşuna dizip katledenler hep bunlar imiş de bize Kürtler demişler. 14 yıl önce onlu yaşlardaki iki çocuğu öldürüp, üstünü örtenler meğer özel harekatçılarmış. Derin devletmiş. Kendini bu ülkenin sahibi zanneden ulusalcılarmış. Milleti millete kırdıran postal secdecileriymiş. Soluğu, Ataya şikayette Tandoğan’da bulanlarmış.
Şimdi gıkları çıkmıyor. Araç gereçleri, davul zurnaları, daha doğrusu silahları elinden alındı çünkü. İskilipli Atıf Hoca’yı da asanlar, Seyit Rıza’yı da ipe çekenler, Dersim’e bomba yağdıranlar, Türkiye Türklerindir diyenler de onlardı. Şimdi ne pişiriyorlar acaba…Teyakkuzda kalalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.