Hani yangını söndürecektik... Atılan bu odunlar ne?
Zaman gazetesi, bir yandan “dershane yangını sönsün” diyor, bir yandan da yangına “odun” atmaya devam ediyor.
Öyle ki;
“Buharlı trenler”in kazanına atılan “odun”lar ve “kürek kürek kömürler” gibi!.
Yeter ki “buhar” çıksın, yeter ki tren “çuf çuf” etsin diye, sürekli “odun” atıyorlar...
Sürekli “odun” attıkça,
“Ateş” de sönmüyor tabiî...
Gazetenin tüm sayfaları “demeç tar-lası”na dönmüş gibi...
Hangi sayfaya, hangi sütuna baksan, “demeç”ten geçilmiyor!...
Herkes “dershaneci” olmuş maşallah...
Bakıyorum da;
Ağzı olan herkes konuşmuş!..
Bilen de konuşmuş,
Bilmeyen de!..
DÜN ÖYLE, BUGÜN BÖYLE!
Benim en çok garibime giden, “3 kişi”nin konuşmaları... Biri Milliyet’te “eğitim” yazıları yazan Abbas Güçlü, diğerleri de CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ve “yolsuzlukları” sebebiyle CHP’den atılan ama geçtiğimiz günlerde geri dönen Mustafa Sarıgül...
“Denize düşenin yılana sarıldığı” gibi, Zaman gazetesi de bunlara sarılıp, “söz”lerinden medet umuyor!..
Yazık... Çok yazık!..
Önce Abbas Güçlü’den başlayalım... Tarih, 11 Eylül 2012... Habertürk’e demeç veren Abbas Güçlü o günlerde demiş ki;
“Dershaneler son 50 yıldır var. Ben 30 yıldır gazetecilik yapıyorum. Kenan Evren’den bu yana gelen her iktidar kaldıracağını söylüyor. Başbakan kaldırırsa elini öperim ve oyumu da AK Parti’ye veririm. Başbakan bunu hep söylüyor da nasıl yapacağını söylemiyor. Sınavlar olduğu sürece bu iş devam eder.”
O günlerde; “Dershaneler kaldırılsın, Erdoğan’ın elini öperim” diyen Abbas Güçlü, şimdi ne diyor?..
17 Kasım 2013 tarihli Zaman gazetesinin alıntıladığı yazısında demiş ki;
“Dershaneler kapanır mı? Kapanacaklarını hiç sanmıyorum, bunu defalarca dile getirdik. İstense de kapatılamadıkları defalarca görüldü. Yine öyle olacak. Dershanelerin varoluş nedenleri ortadan kalkmadığı gibi daha da bağımlı hale gelmeleri için her şey yapılıyor. (...)
“Dershaneler okulların sağlayamadığı sosyal ortamı sundukları için öğrencilerin tercih nedeni. Aynı kursun çok daha iyisini okulda verseniz bile yine öğrenci dershaneye gitmek isteyecektir. Ayrıca, dershaneler kapatılırsa 100 binlerce öğrenci sokağa itilmiş olur ki bu da sadece işsiz sayısını artırmaz, farklı noktalara kaymalarına da davetiye çıkartabilir.”
Bu ne perhiz,
Bu ne turşu?..
Ya da;
“Nabza göre şerbet!”
Zaman Gazetesi, zemine göre “renk” değiştiren bu “bukalemun”lardan “medet umma” noktasına gelmişse, “dershanelerin kepenkleri”ni kapatsınlar daha iyi!..
KILIÇDAROĞLU’NA KALDIYSAK!
Gelelim, Bay Kemal Kılıçdaroğlu’na...
Zaman muhabirlerinin mikrofon uzatıp, “engin görüşlerinden” istifade etmek istediği isimlerden biri olan CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu da, kendisine Akçakoca’da yöneltilen sorular üzerine buyurmuşlar ki;
“Bu eğitim sistemi, dershaneleri zorunlu olarak ortaya çıkarıyor. İyi eğitim verilmiyor. Siz eğitim sistemini düzeltmeden ‘dershaneleri kapattım’ diyerek eğitim sorunlarını çözeceğinizi mi zannediyorsunuz? Kişiler oturur tartışır. Dershaneler kapatılacaksa da beraber, akılla mantıkla kapatılır ya da bir önlem alınır ama bu koşullarda dershanelerin kapatılması akıllı bir politika değil.”
Bu demeç Zaman’da yer almış almasına da, Bay Kılıçdaroğlu, “dershane-mersane” işlerinden anlamaz ki!..
Hatta, “bilgi”ye dair, “okuma”ya dair hiçbir şeyden anlamaz!..
Bilmem hatırlar mısınız;
2012 yılı Mayıs ayının son günlerinde partisinin Grup Toplantısı’nda şöyle bir lâf etmişti;
Ünlü bir İslâm düşünürü der ki;
“Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.”
Görüyorsunuz ya;
“Allah’ın Aslanı” olarak bilinen Hz. Ali (ra), Bay Kılıçdaroğlu’na göre “Bir İslâm düşünürü”dür!..
Sorsan kendisine;
“Aleviyim” der!..
Bu, nasıl “Alevilik”tir ki; “Hazreti Ali’nin ünlü sözü”nden bile haberi yok!..
Buna “lâf” değil, düpedüz “gaf” diyeceğim ama, hafif kalır!..
En iyisi, “cahillik” olmalı!..
Hadi, diyelim ki; “irticalen konuşunca, olur böyle hatalar!”
Tamam, kabul edelim de; o “hata”dan sonra hiç kimse uyarmadı mı Bay Kılıçdaroğlu’nu?..
Demedi mi;
“Sen ne biçim Alevi’sin?.. Bir Alevi, Hz. Ali’nin sözünü nasıl bilmez?.. ‘Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum’ diyen bir İslâm düşünürü değil, Hazreti Ali’nin tâ kendisidir!”
Bunu bilen ve Bay Kılıçdaroğlu’na söyleyen bir CHP’li çıkmamış olmalı ki, Bay Kılıçdaroğlu, aynı “cehalet”i, bu defa da 14 Kasım günü çıktığı Halk TV’de, Uğur Dündar’ın Arena programında sergiledi...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı “bilgisiz-lik”le suçladıktan sonra, “derin bilgi”sini konuşturdu ve “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” sözünü, bu defa da Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e mâletti, iyi mi?..
Adam;
“İlgili” ve “bilgili” ya, “CHP kürsüsü” yetmedi, “TV ekranı”ndan fışkırtıyor işte!..
DERSHANE... KÂĞITHANE!
Buna, “CHP’nin iç meselesi” deyip geçmek mümkün de, Zaman gazetesini ne yapacağız?.. Bu kadar “bilgili”, bu kadar “kültürlü”, bu kadar “allâme” bir adama “dershane”leri soruyor ve ondan “destek demeci” bekliyorlarsa, vay hallerine!..
Kılıçdaroğlu denen zat, eğer “hane”den anlasaydı, kaydını yaptırır, oy kullanırdı!.. “Hane” işlerinden anlamadığı için “oy” bile kullanamayan bir Kılıçdaroğlu, “dershane”den ne anlar, “tersane”den ne anlar?..
“Hane” kavramına o kadar uzak biri ki, “Kağıthane”ye bile “Kağıttepe” demişti, unutmayalım!..
HİZMET’E SELAM, YOLA DEVAM!
Gelelim, Mustafa Sarıgül’ün sözlerine... CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olması beklenen Mustafa Sarıgül de, önceki gün; CHP İstanbul İl Başkanlığı önünde “sahne”ye çıkıp, halka seslenmiş... Hükümet-Cemaat arasındaki dershane kavgasına dahil olan Sarıgül, “Dershaneler büyük bir ihtiyaçtır” demiş... “Hizmet” vurgusu yaparak cemaate selam gönderen Sarıgül, şunları söylemiş:
“Dershane neden var? Eğitim yetersizliği yüzünden. Yeterli eğitim olsa kimse çocuğunu göndermez. Dershaneler büyük bir ihtiyaçtır. Hayırsever vatandaşlarımız dershaneye gitmek isteyen ama parası olmayan çocuklarımıza destek oluyorlar. Hizmetleri siyasi nedenlerden dolayı kesme mantığını doğru bulmuyorum.”
Tamam, “Hizmet’e selâm” çaksın çakmasına da, adama sorarlar;
“Çıktığın ilk sahnede, İstanbulluya değil de, niye Cemaat’e selâm çakıyorsun?.. Senin ne işin var Cemaat’le?.. Sen, İstanbul’la ilgili projelerini anlatmak varken, niye dershane işine giriyorsun?.. Bırak dershaneleri konuşmayı da, sen şu yolsuzluk iddialarına cevap ver!”
Dedim ya; Zaman gazetesi, “dershanelere destek” konusunda bu adamlara “muhtaç” kaldıysa, vay hallerine!..
Tabiî, “dershane”lere verilen bu destekler; CHP’nin “Sol’a veda” edip, “Sağ’a dümen kırma”sının tabiî bir sonucu ise, ona bir şey diyemem...
İHL’YE HANGİ DESTEK?
Bu vesileyle, Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı kardeşim”e de bir çift söz söylemek istiyorum...
“Ekrem Dumanlı kardeşim”, önceki günkü yazısında demiş ki;
“Bizim durduğumuz yer belli. Dün hukuk kuralları çiğnenerek yürütülen parti kapatılmasına, İmam Hatip Liseleri’nin dönüştürülmesine neden karşı çıktıysak, bugün de dershanelerin bir oldu-bittiye getirilerek kapatılmasına ya da dönüştürülmesine karşı çıkıyoruz. Bu da bizim en tabii ve demokratik hakkımız.”
Çok haklı...
“Demokratik Türkiye”de, elbette herkes “demokratik hakkı”nı kullanacak...
Ama, “durulan yer” konusu biraz tartışmalı...
Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin, Zaman’a yönelttiği; “28 Şubat’ta İHL’ler kapanırken, şimdiki dershaneler için verdiğiniz tepkiyi göstermiş miydiniz?” şeklindeki sorusuna verilen cevapta;
Zaman gazetesinin 1997’nin Mart ayında yayınlanan 1. sayfalarında “Eğitimde 8 yıl krizi”, “İHL’de kaygılı bekleyiş” ve “Eğitim dünyası ayakta” başlıkları ile direnç gösterildiği ima edilmiş.
Ama bir gerçek atlanmış...
Bu başlıkların atıldığı günler, Refahyol’un, İHL’lerin kapanmaması için direndiği günler...
8 yıl kesintisiz eğitim yasası kabul edilerek, İHL’ler kapatıldığında ne denildi, esas sorun bu...
İHL’leri kapatacak olan hükümetin kurulduğu gün atılan manşeti, daha önce vermiştik:
“Hayırlı olsun!”
Bu vesile ile, İHL’ler kapatıldığı gün atılan manşeti de verelim:
“Şimdi 8 yıllı olduk”
Söyle be Ekrem kardeşim;
“İHL’lerin kapatılmasına karşı çıktık” derken; “Hayırlı olsun”u mu kastediyorsun, yoksa “Şimdi 8 yıllı olduk” başlıklarını mı?..
“ARKA BAHÇE” MESELESİ
Bir soru daha:
Zaman’dan Ali Ünal yazıyor:
“Bugün Türkiye’de 3640 dershaneye 2 milyon 107 bin öğrenci; 12’nci sınıfların % 60’ı, 8’inci sınıfların % 43’ü devam ediyorsa, 720 bin öğrenci de etüt merkezlerine gidiyorsa, demek ki ortada büyük bir talep var demektir.”
Ekrem Dumanlı yazıyor:
“İmam Hatip bir ihtiyaçtı; hâlâ da öyledir; tıpkı dershaneler gibi. Ancak o günkü zihniyet, o okulları bir siyasi oluşumun ‘arka bahçesi’ gibi görüyordu. Şimdi de birileri dershaneleri sosyal bir yapının ‘arka bahçesi’ gibi görüyor. Ne İmam Hatip’ler arka bahçedir ne dershaneler.”
Elbette; ne İHL’ler, ne de dershaneler, birer “arka bahçe” değillerdir...
Ama, bu kadar “gürültü-patırtı” çıkarıldığına göre; ben de “demokratik hakkımı” kullanıp, bir şey söylemek istiyorum:
Dershaneler “arka bahçe” değildir de, acaba “tiraj bahçesi” midir?..
Başka sorum yok!
İdealizm öldü, boşluğu dershane doldurdu!
Benim, “ilkokul”da bir hocam vardı.. Sadece “hocam” değil, aynı zamanda “manevi mimarım”dı... Adı, Abdülbaki Emrem... Allah mekânını cennet eylesin, 20 yıl önce vefat etmişti...
İlkokul, ortaokul, lise ve üniversiteyi bitirip, “gazetecilik” yapmaya başladım... Ama merhum hocamın, sürekli “yakın takibinde” idim... Attığım adımdan, aldığım nefesten haberi olurdu...
“Yetiştirdiği bir öğrenci”nin başarılı olması, onu ziyadesiyle mutlu eder; “Bu, benim öğrencim” diye gururla anlatırdı etrafına...
Vefatından 20 yıl sonra, onu niye hatırladım?.. Çünkü o, “idealist bir öğretmen”di... “Öğrencisi” ile ilgisi, “45 dakikalık ders saati” değil, “45 yıllık bir ömür”dü...
Bugün, bir “dershane gerçeği” ile karşı karşıya kalmışsak, bilin ki; “idealist öğretmenler”in tükenmeye yüz tutmasındandır.
Açık konuşalım: Birçok öğretmen; “Yetersiz!.. Yeteneksiz!.. Donanımsız” olduğu ortaya çıkmasın diye, öğrencisini “dershane”ye yönlendiriyor... Dünkü öğretmenler böyle değildi... Çünkü onlar, “idealist”ti ve “ömürlerini öğrencilerine adamışlar”dı...
Galiba, asıl sorun bu...