Kerbelâ Vak'ası
İslam tarihinde çok üzücü ve acı bir yara olan Kerbelâ vak’asında Hicrî 61 senesi Muharrem ayının 10.günü Resûlüllah’ın ehli beytinden başta Hz.Hüseyin (r.a.) olmak üzere 72 kişi şehit olmuştur. Yürekleri dağlayan bu vahim kardeş kavgasında iki tarafta da sahabeler bulunan müslümanlar; münafıkların tahrikleri yüzünden birbiriyle savaşmışlardı.
Kökü Hz.Ali ve Hz.Muaviye zamanlarındaki eski ihtilaflara dayanan Kerbelâ faciasında; bir tarafta ehli-beyt Hz.Hüseyin ve aile efradı, diğer tarafta da Emevî İslam Devletinin Halîfesi Yezid ve bazı sahabeler vardı. Yani Hz.Peygamberimizin temiz soyu kıymetli torunlarının karşısında, Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve Resûlüllahın vahiy katibi Hz.Muaviyenin nesli bulunuyordu.
Yezid'in babası Hz.Muaviye aynı zamanda Peygamber Efendimizin kayınbiraderi, Hz.Aişe validemizin kardeşi, dirayetli üstün kabiliyetlere haiz bir halife idi. Zamanında iç huzursuzlukları gidermiş, her tarafta büyük fütûhat yapmış, Türkistana, Anadoluya seferler düzenleyerek İslamın yayılmasına çok büyük katkıda bulunmuştu.
Hatta Emevî İslam ordusu Yezid'in kumandasında 670.Miladi senesinde İstanbul'u fethetmek üzere Bizansı kuşatmış ve bu kuşatmada ordu içinde muhterem bir nefer olarak bulunan Hz.Ebû Eyyûb el-ensari şehit olmuş ve surların dibine defnedilmişti. Fetih müyesser olmayınca geri dönülmüş, daha sonra yine Emevi İslam ordusu ikinci kez tekrar gelerek İstanbul'u kuşatmışsa da fethe muvaffak olunamamıştır.
Hz.Ali (r.a.) halife olunca, Hz.Osman'ın katillerinin derhal yakalanıp cezalandırılmasını isteyen Müslümanlara karşı Hz.Ali; fitne kazanı kaynamakta olduğundan,önce tam bir hakimiyet kurup sonra katilleri cezalandırmak istemişti. İşte bu içtihat farkından dolayı, Abdullah ibni Sebe isimli Yemenli münafık Yahudinin fitne ve tahriklari sonucu ilk kardeş kavgası patlamış, Cemel ve Sıffîn savaşlarında taraflardan toplam yetmişbin kişi şehit olmuştu. Kerbelâ vak'ası da bunun devamı idi.
Tarafsız gerçek İslam tarihini dikkatlice okuduğumuzda; böylesi acı olaylar zincirinin, İyi niyetli İçtihat farkı yüzünden bir fitne olarak başladığını ve Müslümanların birbirinİ kıRdığını görürüz. Dün olduğu gibi bugün de küçük bir kıvılcım ile Müslümanların birbirini nasıl boğazladığını ibretle ve dehşetle görüyoruz.
Huccetül-İslam İmam-ı Gazâlî: "Esasen Hz.Hüseyin'in katline Yezid'in ne rızası ne de emri vardır." diyor. Yezid durumu öğrenince gözleri yaşla doldu, rahmet diledi ve şehit eden kumandanı Ubeydullah bin Ziyad'a lanet okudu.
(Bed'ul Emalî) isimli eserinde İslam akaidini manzum şekilde açıklayan büyük âlim Siraceddin Ali Ûşî :"Taassupta ileri giden bazı gurupların dışında, hiç kimse Yezid'e lânet etmemiştir" der.
Son devrin büyük din alimlerinden Hz.Üstazımız Süleyman Efendi: Talebelerinden merhum Ziya Sunguroğlu'nun notları isimli kitabın 19.sayfasında şöyle buyurmuştur: "Kâfirin hem zatına, hem de fiiline lânet edilir. Mü'minin ise yalnız fiiline lânet caizdir. Okuduğunuz gibi (sefih ve ayyaş Yezid günahkârdır) günah-ı kebâir küfrü icap etmez. Onun için Yezid hakkında bizlerin sükut etmesi lazımdır"
Yine Üstazımız Süleyman Efendi Hz. aynı kitabın 34.sayfasında şöyle buyurmuştur: "Kurban, Cenab-ı Hakkın kullarına büyük bir imtihandır. Bu imtihanların en büyüğünü de Enbiya-i Izam vermiştir. Bütün nebilerin verdiği imtihanların en muazzamını da Resûlüllah Efendimiz vermişlerdir. Nitekim İbrahim (a.s.)ın bu imtihanına mukabil,Peygamber Efendimiz de ehli-beytinden 170 kişinin şehid olacağını bilmesi ve onların şehadetini kabul etmesi ki, bu bir sırrı-kaderdir."
Eshab-ı Kiram peygamberimizden sonra ümmetin en faziletlisi,mübarek ve bahtiyar kişilerdir. Mümin olarak onun gül cemaliyle müşerref olmuşlardır. Ümmetin en büyük evliyasının başı onların ayağının altındadır. Eshaba küfretmek, hakaret etmek, aşağılamak şöyle dursun, onları yargılamak bile bizim haddimiz ve hakkımız değildir. Eshab gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.
Ondört asır önce Eshab arasındaki kavga ve savaşlarda dökülen kardeş kanına elimiz bulaşmamışken, bugün neden dilimizi bulaştırıyor ve ahkam kesiyoruz. Yaraları sarmak varken neden kaşıyıp acite ederek canlı tutmaya çalışıyoruz?Anma matemi tutulacaksa Resûlüllah'a ve diğer şehit halifelere değil de neden Hz.Hüseyin'e ağlıyoruz? Müslümanları sünnî-alevî diye ikiye bölen Kerbelâ olayını ele alarak bir tarafı yüceltip,diğerini yerin dibine geçiren anlayış doğrumudur?
Kerbelâ faciası hepimizi derinden yaralamıştır. Ehli-beyt başımızın tacıdır.Onları sadece alevî,şiî müslümanlar değil, en az onlar kadar sünni Müslümanlar da sever ve yolunu takip ederler. Hal böyle iken, siyasetçiler ve diğer bazı konuşmacılar muharrem ayında alevî,şiî ve caferî Müslümanlara CANLAR diyerek hamasi nutuklar atarken sünnî Müslümanlar canlarımız değilmidir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.