Ahmet Türk

Ahmet Türk

Düzen Bozuluyor!

Düzen Bozuluyor!

Milletin, medyanın, hükümetin ve muhalefetin, dershaneler meselesi yüzünden belge/kaset beklentisiyle şirazesinin kaydığı bu günlerde, hangi gizemli nedenlerden dolayı zuhur ettiği meçhul yeni bir Yasin Aktay vakası daha yaşandı! ‘Türk ırkı yok’ önermesi ile dünya tarihini yeni baştan yazmaya hazır bu zat aslında “hadi ırklarımıza göre bölünelim, adına da Türkiyelilik diyelim” mesajını kuşdiliyle veriyor!  

Derdim Yasin Aktay’ın söyledikleri üzerine bir yazı kurgulamak değil; biliyoruz ki zırva tevil götürmez! Olan bitenin acı yanı, bu şahsın bu kafayla “devlet” denilen mekanizma içerisinde bir makama oturup ülkeye yönetmeye talip olması! Olur mu? Olur… Niye olmasın? Bu ülkede, bu şartlarda ve bu itibarla Kültür Bakanı bile olabilir! Bu ironiyle sadece kaht-ı ricâl sorununa vurgu yapmıyorum; mevcut devlet-iktidar arasındaki soruna da dikkat çekiyorum!

İktidar partisinin bir yandan devlet yönetiminde yetki ve otoritesini başkalarıyla paylaşmama savaşı vermesi, öte yandan da devleti, devlet ile sorunlu ve yapıyı bilmeyenlerce yönetmeye çalışması “devlet aygıtını” hayli yıprattı. Hele “Çözüm Süreci” adı verilen açılım politikalarıyla birlikte etnisite dinamiti fitilinin ateşlenmesiyle Türk devlet mantalitesi ciddi yaralar aldı.  Eskiden sadece Kürt meselemiz vardı, şimdi tıpkı Sevr öncesi olduğu gibi, tüm etnisitelerimiz her türlü dış müdahaleye açık hale geldi. Her etnisitenin iştahı açıldı ve "yetişen kapıyor" anlayışıyla sıraya girip “bizde açılım isteriz” kervanına katıldılar!

Geçtiğimiz günlerde Murat Bardakçı “İran” başlıklı harika bir yazı kaleme aldı. İran’ın 35 yıldır, yaşadığı rejim değişikliği ve çalkantılı zor yıllarında bile nasıl 2500 yıllık devlet geleneğini ayakta tuttuğunu çok güzel bir şekilde “kızım sana söylüyorum oğlum sen ağla” üslubuyla yazdı.  Geleneğin sürmesini sağlayan dinamiklerin en önemlisi İran’ı meydana getiren etnik grupların; Farsların, Azerilerin, Kürtlerin, Belûcîlerin, Lûrîlerin Arapların, Teleşîlerin hatta Hıristiyanların ve diğerlerinin "İranlılık" kavramı ve üst kimliği etrafında birleşmiş olmalarına ve bu yapının dış müdahalelere kaplılığına ve kaşınmamasına bağlıyor.

İran örneği çok mühim… Şah otokrasisi ile de yönetilse de, Şia şeriatıyla da yönetilse de  Pers/Fars/İran “üst kimliği”nden asla taviz vermiyorlar. Hele hele Türklerin en güçlü oldukları dönemlerde bile etkisi altına girdikleri dillerinden ise asla taviz vermiyorlar. Tabelaya kesinlikle ortak kabul etmeyerek bu zor coğrafyada ömürlerini uzatıyorlar. Her güçlü devlette olduğu gibi en ufak etnik ayrımcılık ateşinin üzerine su döküyorlar. Hele şiddeti ve terörü enstrüman olarak kullanmaya başlayan her etnik hareketi, anında misli ile mukabele edip yok ediyorlar.

İran bile muhafaza ettiği güçlü “devlet geleneği” ile dünyadan izole bir şekilde, hem ambargo altında kendi yağında kavrulmayı, hem de dünyayı kaynatmayı da gayet iyi becerebildiler… Bizde ise, İbn Haldun sosyolojisindeki Neseb ve Sebeb asabiyelerinin mükemmel bir sentezi olan bir ‘kültürel aidiyet’ olan Türk kavramı ve Türk’e dair ne varsa kavmiyetçilikle itham edilip ayaklar altına alındı. Bu ülkenin adıyla ve kurucu iradesinin karşılığı olan “Türk” kavramıyla kavga ederek “Türkiyelilik” gibi saçma sapan bir kavram ile 2023’ü millete pazarlamaya kalktılar! Görende 3 kıta 7 iklim 72 millete tahakküm ediyormuş da, ulus devlet ülke yöneticilerine dar geliyormuş sanır!

Allah, kınayanları kınadıklarıyla imtihan edermiş ya… Bir zamanlar darü’l harb penceresinden baktıkları “devlet”te bugün yönetici olanlar, “devlet”i düzelteceğiz diye geçmişte kınadıklarının yaptığı hataları tekrarlamaya başladılar. Fetişleştirilen devlet anlayışı ve fonksiyonunu yitirmiş müesses nizam/statüko ile uğraşacaklarına, direkt “ Devlet” ile çekişmeye başladılar… Haliyle bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirten hallerle karşı karşıya kaldık: Bir yandan kozmopolit bir kafayla “amaaan devlet dediğin de nedir? Hangi yüzyılda yaşıyoruz? Globalizm almış başını gidiyor. Dünya küçücük bir köy halini aldı; sınırlar, bayrak, ordu, güvenlikçi kalıplar, dost-düşman algısı vs… ayet mi bunlar? Hem Müslümana her yer vatan” diyerek köşe başlarında proje yürütenler… Öte taraftan; BM’in, Filistin'in BM'deki ‘gözlemci kuruluş’ statüsünün, ‘üye olmayan gözlemci devlet’ statüsüne yükseltilmesini ve Filistin’in “devletleşme” yolundaki bu önemli gelişmeyi alkışlayanlar…

Hülasa,

Sosyolojik bir realitedir: Devlet, "düzen" demek olan toplumsal var oluşun olmaz şartıdır. “Vatan” kavramı “Devlet” kavramının bir formudur. Millet ise malzemesidir. Türkiye yıllardır yanlış yönetilen idareciler tarafından milletten soyutlanmış devlet formatıyla formatlanmış, fetişleştirilmiş ve meşruiyetini kaybetme noktasına gelmişken, bu iktidar döneminde ise kozmopolit bir forma sokulmak istenmiştir.  Nasıl eskiden bazı kişi ve kurumlar tarafından keyfiyete dönüştürülmüşse bu iktidar döneminde de “devlet” bu iktidar için var olma keyfiyeti haline dönüştürülmüştür. Bugüne kadar, hiçbir devirde, devletsiz yüksek seviyede organize olmuş bir toplumsal hayat olmamıştır. Bu organizasyonun hayati kurumu “Devlet” iğdiş edilmeye başlandığı andan itibaren önce egemenlik sonra toplumsal düzen yerle yeksan olur.

Memleketimizde “düzen” gitgide bozulmaya başladı. Çözüm Süreci’nde meşru hale getirilen PKK, KCK, PYD, Barzani münasebetleriyle ‘devlet’ ve ‘egemenlik’ kavramları iyiden iyiye yozlaşmaya başladı. Örneğin başka mevzularda olsa gök kubbeyi yapanın başına indirmek için her şeyi deneyen Başbakan Erdoğan’ın, Diyarbakır’da BDP gençlik kongresinde indirilen Türk Bayrağı ile alakalı söylediği “Bayrağa saygı duymayanlar nasıl siyaset yapacak” şeklindeki ‘cılız’ uyarısı, elini kaptırıp kolunu kurtaramadığının ve bu yozlaşmanın bir göstergesi aslında…

Merhum Durmuş Hocaoğlu üstadın dediği gibi “Devlet, çok önemlidir, hatta bazen aşırı derecede önemlidir. Öyle ki, “yerine göre” Devlet, Vatan'dan ve Birey'den daha önemlidir. Öyle ki, “yerine göre” devleti için tatlı canını feda etmekten kaçınan, alçaktır. Öyle ki, devleti olmayanın özgürlüğü de olmaz, hatta bir yerde namusu da nikâhı da…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Ahmet Türk Arşivi