Okullar Dershaneler Eğitim Perişanlığı
EĞİTİM ne demektir?.. Bu soruya verilecek ilk cevap, şudur: Çocuklara, genç nesillere anadillerini okuyup yazmayı, edebî yazılı Türkçeyi öğreten kurumdur.
Bizim eğitimimiz okuma yazma öğretiyor ama bu nasıl bir okuma yazmadır? Halkımız, 1928’den önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları, belgeleri, kitabeleri, dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyor. Okumasını öğrense bile mânasını anlayamıyor.
Niçin? 1928’de büyük ve öldürücü bir kültür kopukluğu olmuş, bin yıllık millî yazımız yasaklanmış. Bu yasak yetmiyormuş gibi devlet terörü ile lisanımız değiştirilmiş, dejenere edilmiş. O hale gelmişiz ki, yirminci asrın ilk çeyreğinde yayınlanmış olan sade Türkçe romanlar bile, edebî zengin Türkçeden uydurukçaya tercüme ediliyor.
Sömürgeci vesayet rejimi eğitimi boza boza, dejenere ede ede bugünlere geldik.
Dünyanın hiçbir medenî ülkesinde olmayan paralel dershane eğitimi diye bir ucube çıkarttık. Çocuklarımız liselerde cebir geometri fizik kimya okuyor ama doğru dürüst öğrenemiyor ve büyük paralar ödeyerek dershanelere gitmek zorunda kalıyor.
Dershane deyip de geçmeyelim, bunların bir de parasal yönü var. Senede on milyarlarca dolarlık bir sektör.
İngiltereyi İngiltere yapan liseleridir… Almanyada gimnazyumlar… İsviçrenin mükemmel okulları… Japonyanın, Çinin, Singapurun, Güney Korenin vasıflı okulları.
İngilterenin Eton Koleji öyle ciddî bir eğitim kurumudur ki, talebeler okulda frakla dolaşır.
Bizde lise son sınıf öğrencisi bir gence, Ömer Seyfeddinin 1927’de basılmış bir hikaye kitabını verin, aval aval bakar. Çince mi, Tibetçe mi, Japonca mı, Fenikece mi?..
Bir Türkiyeli Türkçeyi ne kadar biliyorsa seviyesi, rütbesi o kadardır.
Türkçe bir tarafa, okullarımızda fen dersleri de doğru dürüst okutulup öğretilemiyor.
Bendeniz liseden 1952’de mezun oldum. O zamanlar ne dershane vardı, ne bugünkü gibi genel üniversiteyi giriş imtihanı.
Ankara Siyasal Bilgilere her yıl imtihanla 150 öğrenci alınırdı.
Bazı gözde fakültelere öncelikle lise diplomaları parlak öğrenciler alınırdı… O kadar.
Şu son günlerde bir dershane savaşıdır gidiyor ve şiddetli kavgalar çekişmeler yaşanıyor. Bir bardak suda fırtınalar kopartılıyor.
Bugünkü Kemalist, vesayetçi, kolonyalist eğitim sistemi ufak tefek tadilatla, sağına soluna yama yapmakla, palyatif ıslah tedbirleriyle kesinlikle düzelmez.
Bu eğitimi kökünden değiştirip, yerine medenî ülkelerde olduğu gibi vasıflı bir eğitim getirmek gerekir.
Önce Türkçe okuma yazma öğretilecek.1928’den sonraki Latin Agop Dilaçar Türkçesi değil, en az bin yıllık Türkçe.
Edebiyat meraklısı lise mezunu gencimizin eline Osmanlıca bir Fuzulî Divanı verilecek, gürül gürül okuyacak, metin şerhi yapacak.
Tarih, coğrafya, mantık, psikoloji, ahlak, metafizik, estetik, sanat konusunda harika kompozisyonlar yazabilecek.
Test usulü sınavlar aldatmacadan ibarettir.
Bizdeki ders kitapları acınacak derecede geri, ilkel ve basittir.
Türkiye niçin bir çirkinlikler meşheri haline geldi… Mimarlık ve şehirciliğimiz niçinbugünkü hale düştü?... Liselerde estetik ve sanat kültürü verilmediği için.
İngiltereyi İngiltere yapan okul Eton Kolejidir, Fransayı Fransa yapan Paris Yüksek Öğretmen Okuludur (Ecole Normale Superieur).
Ülkemizde şu anda hiçbir lise ve dershane geçerli not alamaz. İsterseniz yeminli bir bilirkişi inceleme yapsın, en parlak öğrencileri imtihan etsin.
Son sınıf öğrencisine 1923 baskılı bir roman verin, okuyamayacaktır.
Edebiyat, tarih, felsefe, sanat konusunda bir kompozisyon yazmasını isteyin, doğru dürüst ipe sapa gelir bir şey yazamayacaktır.
Coğrafya sorusu: Singapur mini devleti (600 küsur km karedir) kültür, eğitim, sanayi, ticaret, finans bakımından niçin ve nasıl bir dev olabilmiştir? Bu başarısının sebepleri nelerdir?.. Bizim eğitimzede oğlumuz veya kızımız ne yazacak? Maalesef hiçbir şey. Gak guk… Acaba Singapurun yerini biliyor mu?.. Fransız liselerindeki coğrafya kitaplarında bu soruya cevap olabilecek nice bilgi, resim, istatistik bulunmaktadır?
Bizde 1980’den bu yana bütün okullarda mecburî din dersleri var. Çocuklarımızı en basit ve temel dinî konularda yazılı imtihana tabi tutalım, netice yine fiyasko olacaktır.
Lise mezunu kaç çocuğumuz mantık hakkında ciddî bir yazı yazabilir?
Atatürk aşağı, Atatürk yukarı… Bizi Atatürk kurtardı…1919’da Samsuna çıktı, Padişahı kovdu, cumhuriyeti kurdu, egemenlik kayıtsız şartsız ulusun oldu… Bunlarla eğitim olmuyor.
Bir ülkenin başarısının göstergeleri gökdelenler, rezidanslar, otoyollar, diğer maddî eserler değil, eğitim sistemi ve okullardır.
Türkiye kurtulmak, ilerlemek, ayakta kalmak istiyorsa Japonyadaki, Tayvandaki, Güney Koredeki ve medenî Avrupa ülkelerindeki okullar gibi vasıflı ve gerçek mekteplere sahip olmalıdır.
Lise mezunu bütün Türkiyeliler bin yıllık edebî, yazılı, zengin kültür Türkçesini okuyup anlayabilmelidir.
Türkçesi yeterli olmayanlara lise diploması verilmemelidir.
Üç yüz kelimelik sokak, çarşı pazar, günlük iletişim Türkçesiyle köy olmaz kasaba olmaz.
Otuz kişilik bir lise son sınıf dershanesinde en az beş çocuk Fuzulî divanını okuyup anlayabilmelidir.
Yüzde yüz olmasa bile yüzde on veya on beş çocuğumuz tarih, sanat, beşerî ve ticarî coğrafya, mantık, sanat konusunda güzel kompozisyonlar yazabilmelidir.
Okullarımızda sadece bilgi değil, ahlak ve karakter terbiyesi de verilmelidir.
Lise gençlerinin hepsi küçük beyefendiler, küçük hanımefendiler olarak yetiştirilmelidir
Bana Eton Kolejinde bir tek serseri ve haylaz öğrenci bulsanıza! Bulamazsınız…
Yıl 1947. Galatasarayın orta kısmında okuyorum. Tarih hocamız, eski nazırlardan (bakan) Raşid Ererbey ders anlatıyor, birden dersi yarıda kesti, kürsüden indi, sınıfı terk etmek üzere kapıya doğru yürüdü. Biz çocuklar hocam nereye gidiyorsunuz diye bağırıştık. Durdu, sağ elini kaldırdı, işaret parmağını gözlerimize sokarcasına şöyle dediydi “Ben buraya Galatasaray efendilerine ders vermek için geliyorum, tulumbacılarla işim yoktur!..” Biz yine bağrışmıştık, hocam ne oldu?.. Meğerse arka sıradaki görgüsüz bir arkadaşımız parmaklarını çıtlatmış…
Eğitimini, bilhassa liseleri düzeltmezse Türkiyenin geleceği yoktur.