Kavga, eğitim için mi; iktidarla mı?
Mesele eğitimse, kavgasız gürültüsüz, sükunetle konuşacak çok şey var. Bebeğini eve kilitleyip, tatile giden öğretmen mi, insanlık öğretecek? İstiklal marşı için sıradaki başörtülü öğrencileri azarlayıp kovan öğretmen mi? Öğrenciler, göz yaşlarında boğulurken; Müdür Okay’ın, tüm öğrencilere, “Bunlar, yakında okula çarşafla da gelirler. Bunlar benim öğrencim olamaz” nutkundan daha çirkin bir insanlık tahayyülü mümkün mü? 5 bin 541 gençle yapılmış bir ankette; “Ateistim” diyen gençlerin, % 79’u Allah’a inandığını söylemiş. Felsefeden, İslam’dan habersiz, tefekkür garibi bir mecburi eğitim? Dönüşüm olmayacak da ne olacak?
“Sen kendini bilmezsin; bu nasıl okumaktır.” Okul insana, kendini, edebi, irfanı bildirmiyorsa neye yarar. Bu konudaki halimizi, geçen hafta Japon elçiliğinde, ana muhalefet partisi milletvekili, dünyaya gösterdi. Davetli olarak misafirlere hitapta bulunan Sayın Başbakan’ın eşine saldırdı. Partisi de, işlemsiz bıraktı?
Akif’imiz, feryat ediyor: “Al okut, //Servetinden bölerek namütenahi para ver, -Sonra bir bak ki, meğer karga imiş beslediğin! //Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne… -Acırım tükrüğe billâh, tükürürsem yüzüne.”
Dershaneler, elbette ihtiyaçtan doğdu. Öğretim kalitesi, okula göre farklı. Üst kademe için imtihan gerek. Katılım büyük. Başarıyı mekanik ölçmek zaruret. Mekanik ölçü, özel bir soru sistemi gerektiriyor. İmtihan başarısı öne geçiyor; Okul, geri plana düşüyor. Hem çifte maliyetli bir eğitim? Hem asıl yapıyı ihmal eden iki başlı bir eğitim? Bu kabul edilemez. Yarış sorunu da ana gövdede çözülecek. Olay bu.
Bu önemli sorunu, art arda gelen, üç hayati seçimin atmosferine malzeme yapmak, konuyu saptıracak ciddi ve tehlikeli bir yanlıştır. İslam dünyası, bölgemiz, İslamofobia fitneleriyle yanıyor. Akif’imiz mezarından haykırarak, “‘Medeniyyet’ size çoktan beridir diş biliyor; -Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor” diye ikaz ediyor. Seçimlerde, dış çıkar, içteki muhterislerle birleşir, iftira ve fitne kaynar. Allah’ın kardeş yaptığı Müslüman’ı, birbirine ters düşürecek her yanlış, ciddi bir fitne istidadı taşır. Selefiler, Mısır’da İhvan’dan ayrı düşmekle, dış düşman ve Sisi ihtirasına kapı araladılar. Çözümü, tehdide dönüştürmek, yanlışı büyütür.
Konu, seçim değil eğitimdir. Öyle konuşulmalı. Suriye, Doğu’nun; Mısır Batı’nın fitne ateşinde yanıyor. Fitnenin, asıl hedefi Türkiye. Bu açık. Medya da bu gerçeği görmeli. Görmeyeni, millet cezalandırmalı. Kavganın kazananı olmaz. “Kavgacı ben değilim; öteki” demek, gerçeği değiştirmez. “Türkiye, Nükleer enerji, 3. Köprü, 3. Hava Alanı ihalelerini iptal etsin!” demek, nasıl, Türkiye, sanayisiz, yolsuz, işsiz kalsın demekse; “Milli Eğitim olsun. İmtihan başarısı, bizde kalsın” demek de, millet eğitim vergisini, iki kere ödesin; MEB okulları, “Büyükler kreş” gibi bir hizmette kalsın demek gibidir. Eğitim, milletlerin istikbalidir. Asli görevini tam yapacak hale getirilmelidir. Dershanelerin okullaşması, özel okullara güç katacak, yarış büyüyecek, hizmet gelişecektir. Bu sıkıntı, iyiliğe dönüşecektir.
Dünya küçülmüş, sınırlar şeffaflaşmış, çıkar kavgası sınırları aşmıştır. Kalkınan Türkiye, haset ve kıskançlıkları artırmıştır. Müslüman, basit engeller, küçük hesaplar ve suni rüzgarlarla, anayoldaki vahdetini kaybedemez, etmemelidir.
İslam ülkeleri sosyal yapı olarak, materyalist dünyadan son derece farklıdır. Batı ülkeleri, bir yabancıyı kabul ederken mutlaka, “uyum” istiyor. Yoksa, Kızılderili ve zenciler gibi kıyım yapıyor. Rusya ve Çin’i anlatmaya iki örnek kafi: Rusya’nın, Müslüman’a Sibirya sürgünü; Çin’in Türkistan işgali, sömürüsü ve zulmü.
İdare Müslüman ise, bunların tam zıddı. Hiçbir azınlığın, ne dili, ne dini; ne ırkı, ne uyumuna karışmak şöyle dursun, zulme uğrayan gurupları da getirmiştir. Onlar da, devlet güçlü iken, “Tebaa-i sadık” olmuşlar. Ama, imkan bulunca, Mısır’da olduğu gibi, içerde Sisi ve dışarıda hazır bekleyen çıkarcı düşmanla birleşip, 15 asır sonra Mısır devlet başkanlığını, azınlık Hıristiyanlar olarak ele geçirmiş, katliam yapmaktadırlar. Utanmazlıkla, birçok İslam diyarındaki hainleri şımartan, tahrik eden, kötü bir örnek oldular. Bu ibret, anlayabilen herkese yeter. Son sözü İstiklal Marşı şairimize bırakalım:
“İslam’ı evet, tefrikalar kastı kavurdu, -Kardeş bilerek, bilmeyerek kardeşi vurdu. –En büyük düşmanıdır, Ruh-u Nebi tefrikanın, -Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.